Bir milli ahlak mektubu
Bugün sizin ile bir okuyucumun mektubunu paylaşmak istedim. 10 sene önce daha 12 yaşında imiş: “Merhaba Sayın Ümit Özdağ. Ben Kocaeli’den Canan Gençer. 22 yaşında atanamamış bir tarih öğretmeniyim. Son zamanlarda yaşanan Atatürk tartışmaları ve Atatürk’e yapılan haksızlıklar beni çok üzdü. Bu manalı ve buruk günde kendisine bir mektup yazdım ve belki daha çok kitlelere ulaşır umuduyla sizinle paylaşmak istedim.
Aziz Atam,
Ebedi Başkomutanım, Başöğretmenim. Bugün seni aramızdan uğurlayışımızın 74. yıldönümünde, yağmur yağarken yazıyorum seslenişimi sana.
Özlüyorum seni Atam. Hiç tanımadan ama bir o kadar tanımışçasına ve son zamanlarda artan bir özlemle özlüyorum. Öyle kızıyorum ki, yaşananlara, söylenenlere, sana yapılan haksızlığa... Ne söylesem ne anlatsam boş bu insanlara. Görmüyorlarsa 57 yıla sığdırabildiğin onca şeyi; O gün ve bugün tüm dünya liderleri eğilmişken büyüklüğünün önünde, eğilmiyorsa kendi liderlerimiz ve insanımız ne söyleyebilirim!
Yalnız Atam anlamakta zorlanıyorum bu zihniyetleri. Atatürk kim ki neyini seviyorsunuz diye yöneltilen sorulara... Hele ki,” o peygamber mi? “veya” içki içen bir din düşmanı” dediklerinde...
Evet Gazi’m sen peygamber değilsin. Ama şanslısın: Yaratan sana her kuluna nasip etmeyeceği öyle yüce bir görev vermiş, bu kutlu şanlı görev için ancak senin gibi bir kulunu seçmiş. Rabbim sevmiş seni, inanmış sana. Bırak tasalanma inanmasa da olur bu şarlatanlar.
Hani sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in müjdeleyici bir hadisi var ya: “Dünyada 3 kişinin öldükten sonra amel defteri kapanmaz.” Bunlardan biri arkasında hayırla devam eden bir yapıt bırakmak. En büyük yapıtın hala ayakta. Engellenmeye çalışılsa da 89. yılını kutluyor inan bana.
Hani Hz. Peygamberimizin Fatih Sultan Mehmet için olduğunu düşündüğümüz Hadis-i Şerifi var ya: “İstanbul’u fetheden kumandan ne güzel komutan, feth eden asker ne güzel asker” diye cennetle müjdelenir. Kendini dindar addedip seni karalamak isteyenler anlamaz mı ki, Efendimizin hadis-i şerifi sadece Fatih Sultan Mehmet için değil, İstanbul’u 6 Ekim 1923’te düşman elinden temizleyip yeniden Türk-İslam yurdu olmasını sağlayan senin için de geçerli. Rabbimin adaleti büyüktür! Bunları bir kenara koyarak sana şükranlarımı sunmak istiyorum: Sen benim bugünkü varlığımın; dinimi özgürce yaşayıp kendi şanlı bayrağımın gölgesinde yaşamamın vesilesisin. Bugün bir kız evladı ve öğrenci olarak T.C. üniversite sıralarında ilim görmüş olmamın en büyük sebebisin. Çalışma hayatında boy gösteren Türk kadınının hayata teşekkürüsün. Bugün çağdaş görülen Avrupa’nın bir çok ülkesinde adı bile anılmazken ’Türk Kadınına Seçme ve Seçilme Hakkı’veren ileri görüşlü büyük Deha! Getirdiğin Medeni Kanunla; hukukta, mirasta, evlilikte... Kadını olması gerektiği yere koyan hakkını teslim eden Büyük Önder! Nasıl hayran olmayayım sana? Bir insan hem çok büyük bir asker, aynı zamanda çok büyük bir siyasi lider nasıl oluyor? Nasıl hem savaş meydanlarında “Ölmeyi emrederek “yoktan bir” Vatan “kazanıp sonra o vatanın bütün kademelerini geliştirerek büyük bir “Devlet” kuracak zekaya sahip olabiliyor. Cevap basit: Sen Allah’ın gönderdiği özel ve sevgili bir kulsun.
Sözlerime beni küçüklüğümden beri etkileyen ve ezberimden çıkmayan bir hikaye ile son vermek istiyorum:
Atatürk’ün öldüğü gün İstanbul Üniversitesi’nde ders veren Alman profesör, rektörü arayıp; “Bugün ders vermeyeceğim. Ne yapayım?” diye sorar. Rektör: “Sizin ülkenizde büyük bir adam öldüğünde ne yapılıyorsa onu yapın” der. Fakat cevap manidar: “Bizim ülkemizde hiç bu kadar büyük bir ADAM ölmedi.
Seni sevmek bir borçtur, bir vefadır ATATÜRK. Ve ben, çocuklarıma anlatacağım en büyük mirasım olduğun için sana şükran borçluyum. HUZUR İÇİNDE UYU, RUHUN ŞAD OLSUN.”
Keşke bu 22 yaşındaki gencimizdeki tarih bilinci, adalet duygusu ve milli ahlak başkalarında da olsa.