Bir lokmayı, bir hırkayı çok gördüler Türkmen’e
MİT TIR’ları “Türkmenlere yardım götürüyordu” ha; iktidarınızı zan altında bırakacak gizli kapaklı operasyonlar düzenleyecek kadar, o kadar çok düşünüyordunuz soydaşlarımızı! “Türkmenleri yalnız bırakamazdınız...”, “O topraklar bizim topraklarımız”dı..., “Haklarımız” hiç kimsenin değilse, “uluslararası anlaşmaların garantisi altında”ydı ha!
***
Gelin, bugün size bir “yol hikayesi” anlatayım:
Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, Irak’ta IŞİD ile Barzani zulmü arasında kısılıp kalan, sürüldükleri evlerinden bir meçhule, aç-susuz-üstsüz-başsız çaresizlik kervanları oluşturan Türkmenler için yardım kampanyası başlatmıştı hani; o kampanya kapsamında toplanan gıda, giysi, battaniye, çadır vs. gibi ayni yardımları taşıyan TIR’lar önceki gün Irak’a geçti.
Ama nasıl?
Kahrediyor “kaptanın seyir defteri” ...
Türkmenler için seferber olan gençler her şey usulüne uygun olsun, ne veren elin, ne alan elin içinde kuşku oluşmasın; Allah “razı” olsun istiyorlar. Gerekli izinler için ilk durak Ankara Valisi Alaaddin Yüksel:
- Uluslararası boyutta olduğu için ilgili bakanlıkların onayı gerekli.
Isparta Milletvekili Nevzat Korkmaz İçişleri Bakanlığı, MHP Genel Sekreteri İsmet Büyükataman da Dışişleri Bakanlığı ile irtibata geçiyor ve nihayet vakfa gerekli vize(!) çıkıyor:
- Yardım toplayabilirsiniz.
Mesele sadece toplanması değil ki. Yerine; doğru yere ulaştırılabilmesi gerekli.
Bunun için AFAD’la görüşülüyor. İlk görüşme sonucu olumlu:
- Siz TIR’ları Habur’a kadar götürün, gerisini merak etmeyin!
Rahatlıyor gençler; Müslüman’ın Müslüman’ı boğazladığı, camilerin bombalandığı, bir ucundan peşmergenin, diğer ucundan “hilafet” ilan eden IŞİD’cilerin işgal ettiği, Irak ordusunun el çektiği, kanlı Amerikan pençesinin gölgelediği o coğrafyada “devlet” korumasında olacak Türkmenlerin rızıkları, umutları!
Derken ikinci görüşme. A-aa; rüzgar tersine dönmüş bile... Vakıf Başkanı Olcay Kılavuz’un dediğine göre, “kem” diyor, “küm” ediyor AFAD Başkanı:
- Yardımı siz yapıyorsunuz, nakliyeyi de siz yapın!
Kızılay’ın kapısını çalıyorlar:
- Urfa’da bir çadır kurarız. Sonra yolunuz açık olsun.
Bürokratik “heves kırıcılığı” aşan, AFAD’dan “sınır ötesi” için naz-niyaz da olsa söz alan gençler, kendi imkanlarıyla 11 TIR’la Habur’a varıyorlar.
(11 TIR var ama şoförlerin “insani yardım” diye standartların üzerinde yük kabul etmesiyle 15 TIR’lık gıda, giysi, battaniye taşınıyor.)
***
E hani? AFAD’tan kimseler yok ortalıkta.
Arıyor Kılavuz.
- Birkaç kilometre ötedeki seyyar ofisimizdeyiz, buraya gelin!
- Dalga mı geçiyorsunuz! 11 TIR sınıra dayanmış. Koca konvoyu nasıl, ne diye geri döndürelim! Gelin; sözünüzü yerine getirin!
Diyalog uzun, hiddet tonu yüksek; ben AFAD’ın tavrını şöyle özetleyeyim:
- Pardon!
Pardon diyorlar ya!
Ne haliniz varsa görün!
Türkmenler için güya kan ağlayan, güya James Bond’çuluğa soyunan AKP iktidarı, 15 TIR’lık yardım malzemesini dımdızlak, orta yerde bırakıveriyor Habur’da! Ne gözü kulağı yolda, o yardımları bekleyen soydaşlarımız umurunda ne, ne olursa olsun o yardımları ulaştırmayı kafasına koyan gençlerin can güvenliği.
Eksik olmasınlar(!) bir de o kargaşanın ortasında PKK’lılar zuhur ediyor. Tehdide uğrayan şoförler “Ya TIR’larımızı yakarlarsa... Bizim anlaşmamız Habur’a getirmek içindi... Bizden buraya kadar”lara başlıyor; can tatlı!
Ki zaten bütün plan sınırdan itibaren nakliyeyi AFAD’ın üstleneceği şeklinde yapıldığından, ne izinleri var, ne pasaportları...
Birkaç saatlik sinir, bürokrasi, diplomasi harbi... Sonraki 500 km. için ikna edilen ve fakat fahiş fiyatlar isteyen şoförler için yeni bir mali kaynak bulma mücadelesi... Nihayet çıkılıyor Habur’dan.
***
Önceki gece Kılavuz’u aradığımda Duhok’taydı. Yanında bir yöneticisiyle sadece iki kişi girmelerine izin vermişler!
- Ya konvoy?
- “Güvenlik” gerekçesiyle peşmerge durdurdu.
- Nasıl yani?
- Şii Türkmenlerle Sünni Türkmenler arasında çatışma olduğundan (ki hikaye, arzuladıkları bu da fiilen beceremediler, yok böyle bir ayrışma) o saatte yol güvenliğini sağlayamayacakları için yarın vereceklermiş geçiş iznini!
Güler misin, ağlar mısın!
Ve dün.
Son konuştuğumuzda (13.30 suları) hâlâ Halil İbrahim Sınır Kapısı’nda bekletiliyordu konvoy. Hâlâ ne Başbakanlık, ne Dışişleri, ne AFAD; kimse müdahale etmemişti, kılını kıpırdatmamıştı yardımın Türkmenlere ulaştırılması doğrultusunda!
***
Eyy Başbakan;
Salı günü grupta “ülkücü kardeşlerim” demeden önce “ülkücü kardeşlerini” ve “Türkmenlerin ekmeğini, suyunu” Barzani’nin insafına terk ettiğin bugünü hatırla; onlar sanıyorum unutmayacaktır sandıkta!
Eyy AFAD;
“Güncel” faaliyetlerine baktım;
Suriyeli misafirlerin sorunları vardı. Dominik ekiplerinin köpekli kurtarma eğitimi vardı. Japonya ile iş birliği çalıştayı vardı.
Kampanyalarına baktım;
Suriye, Myanmar, Somali vardı.
Türkmen’in “T”si yok; yazıklar olsun!
***
Sussam gönlüm tazı değil;
O petrol imparatorluğunun göbeğinde bütün zenginliklerine, haklarına, varlıklarına el konulan biçarelerin boğazından geçecek bir lokmaya, sırtlarına giyecekleri bir hırkaya bile kast edildi ya; her kimse bu rezaletin sorumlusu el kadar Türkmen bebeklerinin aç kaldığı, açıkta yattığı her bir dakikanın vebali yakasında olsun. Türkmenler açken, bu açlığın müsebbiplerinin yediği, içtiği haram olsun. Amin!
NOT: Dün 14.30’a doğru konvoyun Irak’a girişi sağlandı. Yardımların yarısı Sincar, yarısı Kerkük’e yollandı.