Bir lider, bir parti ve bir devlet
Ünlü komutan Cengiz Han’ın ‘Bir nalın bir mıhı, bir mıhın bir ayağı, bir ayağın bir atı, bir atın bir komutanı kurtaracağı ya da mahvedeceği’anlamına gelen bir sözü vardır. Sonuç itibarıyla Cengiz bir milletin kaderinin bir mıha (çiviye) bağlı olduğunu bu sözüyle ifade etmiş olmaktadır.
Cengiz Han’ın mıhını çağımızda vatandaşın kullandığı oy olarak değerlendirmek mümkündür. Bu durumda Cengiz Han’ın sözünü şu şekilde ifade etmek mümkündür: Vatandaşın bir oyu bir partiyi, bir parti bir lideri, bir lider de bir ülkeyi abat ya da berbat eder.
Milletlerin hayatında liderlerin, komutanların ve sultanların çok önemli yerlerinin olduğu, tarihi gerçekler arasındadır. Ülkelerin büyüklüğünün kendisini temsil edenlerin çapları kadar olduğu hep bilinir.
Ancak toplumların tepesindekileri aştıkları oranda millet oldukları da bir vakıadır. Her şeyi öndeki ya da tepedekilerden beklemek yanlış üstüne yanlış yapmak demektir.
Kaderini bir mıha, bir komutana ya da bir lidere bağlayan toplumlar, alternatif yeteneklerini yok etmiş olurlar. Kaderini mıhın, nalın, atın ya da komutanın tayin ettiği toplumların geleceği, şansa kalmış demektir. Böyle toplumların istiklal ve istikballeri tehdit altındadır. Teke ve tepeye endekslenmiş toplumların hem sürdürülebilir gelecekleri hem de istikrarları olmaz.
Demokrasiler milletlerin kaderlerini, liderin ya da bir partinin değil de bizzat milletin kendi irade ve kararlılığının tayin ettiği rejimlerdir. Demokrasilerde ortak iradenin birey ya da grup iradesine üstünlüğü esastır. Demokratik kültür, tarihi kahramanların değil milletlerin yaptığını öngörür.
Türkiye’yi on yıldır yöneten iktidar, devleti partiye, partiyi de lidere endekslemiş durumdadır. Türkiye’de bugün biçimsel olarak demokratik, içerik olarak da oligarşik ve tek adamlık sistemi uygulanmaktadır.
Türkiye’de on yıldır iktidar olan AKP, yalnız parti değil aynı zamanda devlettir de. Erdoğan yalnızca Başbakan değil, aynı zamanda Türkiye’nin de sahibidir. Türkiye, devlete ya da kurumlara değil Başbakan’a aittir.
Bugün Türkiye’de gazetecilerin ne yazması gerektiğine, medyanın hangi haberi nasıl vereceğine, patronların kimleri çalıştıracağına, ailelerin kaç çocuk yapacağına, çocukların kaç aylıkken okula başlayacağına, taraf olmayanların nasıl bertaraf olacağına hep Başbakan karar vermektedir.
Başbakan Erdoğan’ın zapt etmediği kurum, dize getirmediği komutan, cezalandırmadığı muhalif, hakkından gelmediği medya mensubu, hesabını kesmediği gazeteci kalmamıştır.
Türkiye’de tek parti döneminin Milli Şef, Ebedi Şeflik gerçeği ne ise, çok partili dönemin Erdoğan’la birlikte oluşan Tek Adamlık gerçeği de odur.
Bugün Türkiye’de iktidar, milletin yerine partiyi geçirmiş, partinin yerine de lideri ikame etmiştir. Devletin kaderi de liderin iki dudağının arasındadır. Başbakan Erdoğan bu anlamda hem millettir, hem hükümettir hem de parti ve devlettir. Yürütme, yasama ve yargının ayrılığı da sözdedir.
Başbakan Erdoğan yetkisini mutlaklaştırmak için Cumhurbaşkanı değil Başkan olmak istemektedir. Türkiye’nin son zamanlardaki Başkanlık, olmazsa yarı başkanlık o da olmazsa partili cumhurbaşkanı tartışmaları bu yüzden gündeme getirilmektedir.
ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesinin eş başkanı olan Tayip Erdoğan’ın bölgesel ve küresel liderliği (!) için güçlü başkanlığa ihtiyacı vardır. Erdoğan Başkan olduğunda verdiği kararlara itiraz edecek kimse kalmayacaktır. Başkan, muhalifler, itiraz edenler ve iktidar karşıtları için yapılacak düzenlemelerle Silivri tipi terör örgüt üyelikleri ihdas edebilecektir. Vatandaşın kullanacağı bir oyun, bir milletin kaderini bu denli etkilediği bir dönemi şimdiye kadar Türkiye yaşamamıştır.