Bir Kürt idam sehpasında

Başbakan Erdoğan’ın parti grubunda yaptığı konuşmayı dikkatle dinledim. Birbiriyle çelişen sözler vardı, ima ettiği “açılım” yolunun sonunun birliktelik değil “ayrılık” olacağı da su götürmez, amma o bunun farkında değil.
Amma şu söylediği gerçeğin ta kendisiydi:
“- Yozgat’taki anne ile Hakkâri’deki anne, oğullarının başında aynı duayı ediyorsa, evladı için Yasin ve Fatiha’yı okuyorsa, burada çok ciddi bir yanlış olduğu ortadadır.”
Başbakan Erdoğan Yozgat annesi derken şehit annesini Hakkâri annesi derken de PKK’lı gencin annesini kastediyor. Ve Sayın Başbakan hem doğru, hem yanlış söylüyor. Yanlış, şehit ve PKK’lı annelerinin şehirlerle simgelemesidir, bu farkında olmadan yapılan bir bölücülüktür.
Gelelim işin özüne. Evet, Başbakan doğru söylüyor, Türkiye’nin doğusundan batısına anneler ölen çocuklarının ardından aynı duayı ediyor, aynı Fatiha ve aynı Yasin’i okuyorlarsa ve tarafların anne ve babaları aynı kıbleye yöneliyorlarsa, evet, burada bir sorun vardır ve o sorunun çözümü de “kardeşliği” Kıble’de, Fatiha ve Yasin’de pekiştirmektir.
Biliyorum bu görüşümüze hop oturup hop kalkanlar, laiklik ne olacak diye köpürenler, senin derdin şeriat mı diye diş gıcırdatanlar olacaktır.
Hatta madem öyle Irak’ta niye senin dediğin olmuyor diyenler de çıkacaktır. Bu dediğimiz hayata geçirilirse laiklik elden gitmeyecektir, bu bir. İkincisi, Irak başkadır, Türkiye başkadır. Irak’ta yaşananlar bu topraklarda yaşanmamıştır.
Öyle olduğu içindir ki Türkiye, diyelim ki bütün kurumlarının başına ve en kritik görevlerine İsrail’den İslâm düşmanı, Çin’den ateist profesyonel yöneticiler getirse ve onlara çok yüksek maaşlar vererek gel Türkiye’yi yönet dese, onlar, birer profesyonel olarak o yüksek maaşları alabilmek için önce ciddi bir araştırma yapar ve eminim ki bu milletin İslâm ile olan bağlarını tespit eder, İslâm’ı öğrenir ve İslâm’a saygılı olarak işe başlar, öyle de devam eder ve bugüne kadarki ve mevcutlardan çok daha başarılı olurlar..
Çünkü arkalarında büyük bir millet desteği bulurlar.
Türkiye’de olmayan işte bu..
İşte size iki örnek..
Birinci örnek Hacı Bedir Ağa..
Sivas Kongresi döneminde kongrenin dağıtılması ve Mustafa Kemal’in paketlenip İstanbul’a gönderilmesi için Rişvan Aşireti reisi Hacı Bedir Ağa’nın konağına yanında bir İngiliz Kurmay Subayı ile Harput Valisi Ali Galip ve maiyeti gelirler ve beraberinde getirdikleri bir katır yükü altınla şu teklifi yaparlar:
“- Biz inceledik, Doğu ve Güneydoğu’nun en güçlü aşireti ve lideri sizsiniz. Teklifimizi kabul edin ve Doğu Anadolu toprakları üzerinde bir Kürt devleti kurun. Size, ilaveten istediğiniz kadar para, silah ve takviye asker gönderelim!”
Hacı Bedir Ağa, Ali Galip’e döner ve İngiliz kurmayı Novil’i göstererek şöyle der:
“-Bu mösyöye söyleyin. Parasını alıp, defolsun gitsin. Bizim dinimizde kavmiyetçilik yoktur. Biz hep birlikte bu vatan ve bu devlet uğrunda çarpıştık, birlikte şehit verdik, birlikte gazi olduk. Yarın Allah’ın huzurunda ben alnımı kara çıkartmam, teklifinizi reddediyorum.”
Birileri, “Ama Şeyh Sait İngiliz’e kandı ve isyan etti” derse, deriz ki..
Peki Şeyh Sait’in idam sehpasına giderken yani Azrail aleyhisselamla baş başa kalacağı âna birkaç adım kala, Kolordu Komutanı General Mürsel’e söylediği şu sözler ne anlama geliyor:
“- Ahmet Zihni Bey’in Fütühat-ı İslâmiye’sinde yazılıdır. Mehdi’nin hurucunda Türkler üç yüz bin asker vereceklerdir. Anlaşıldı ki Türkiye, kıyamete kadar İslâm’ı koruyacak..”
En âsi Kürt bile idam sehpasında İslâm’ın geleceğini Türkiye’nin İslâm’a yapacağı hizmette görüyorsa, Türkiye’yi yönetenler İslâm’a dair her şeye köpürerek Türk-Kürt kardeşliğini nasıl tesis edebilir?

Yazarın Diğer Yazıları