Bir kurşun başımıza çok işler açar!
Her sözümüze, her adımımıza, her davranışımıza dikkat etmek durumundayız. Çok tehlikeli bir dönemden geçiyoruz. Önümüzde her an düşebileceğimiz derin uçurumlar var.
Sakın ola ki benim atacağım bir taş, vuracağı da bir kuş demeyin.
Fitne kol geziyor, Türkiye bir “casuslar cenneti” üstelik. Sizin küçük dediğiniz, küçük gördüğünüz bir şey, öyle bir büyür yahut öyle bir büyütülür ki, belki ülke olarak altından kalkamayız, belki dünya bile o küçük şeyin altında kalıverir.
Örnek mi? Buyurun size çarpıcı bir örnek...
28 Haziran 1914’te Saraybosna sakin bir gün yaşıyordu.
Sırp kökenli Gavrillo Princip Bosna Hersek’i topraklarına katmasını bir türlü hazmedemediği Habsburg tahtının varisi Franz Ferdinand ve eşini otomobilinin içinde kurşunladı. Allah’tan kimse ölmemiş, sadece şoför yaralanmıştı, o da hemen hastaneye kaldırıldı.
Hadise orada bitseydi belki bugün bizler bambaşka bir dünyada yaşıyor olacaktık. Bitmedi. Ferdinand ve eşi yaralı şoförlerini hastanede ziyaret etmek istedi.
Keşke, doğruca hastaneye ulaşabilselerdi, belki yine biz bugün bambaşka bir dünyada yaşıyor olacaktık. Ama olacak olan oluyor işte, yeni şoför yolu şaşırdı, ters bir sokağa girdi, bir kahvehanenin önüne dayandı.
Kahvehanede kim vardı dersiniz?
Az önce Franz Ferdinand ve eşine kurşun yağdıran ama öldürmeyi başaramayan Sırp terörist Gavrillo Princip!
Princip ayağına gelen fırsatı kaçırmadı, Habsburg tahtının varisi Ferdinand’la eşini bu sefer öldürmeyi başardı.
Sonra ne mi oldu?
* Avusturya-Macaristan İmparatorluğu Sırbistan’a savaş açtı.
* Almanlar, Rusya ve Belçika’yla savaşa tutuştu.
* Almanya’nın yanında yer alan Osmanlı İmparatorluğu, İngiltere ve Fransa’ya savaş ilan etti, Almanların savaştığı Rusya’nın sahillerini bombalattı.
Bir kişinin Saraybosna’da çektiği bir tetik, dünyanın tamamını birbirini boğazlar hale getirdi. On milyon insan öldü, bunun dörtte biri Türk evladıydı.
Dünyanın haritası ve seyri değişti:
* Osmanlı dağıldı, üzerinde 40’tan fazla devlet kuruldu.
* Üzerinde güneşin batmadığı İngiltere İmparatorluğu, çatırdamaya başladı. ABD, dünya lideri olma yolunda ufak ufak adımlar atar oldu.
* Rusya’da Çarlık rejimi çöktü, komünizm geldi.
Bunlar bildiğiniz şeyler.
Elbette o tetik çekilmeseydi ortalık sütliman kalacak değildi. O güne kadar dünyanın en gözde enerji kaynağı olan taşkömürünün yerini petrole bırakacağı görülmüş ve petrolün üzerinde oturan Osmanlı’nın paylaşılması için elbette pozisyonlar alınmıştı.
Ve elbette İsviçre’nin Basel şehrinde toplanan Dünya Siyonist Kongresi, Filistin’de bir İsrail devleti kurma ve oradan Arz-ı Mevud’a yol alma hedefini önüne koymuş, Osmanlı’yı çökertmeden bu hedefe ulaşamayacağını görmüştü...
Bütün bunlar kabul, tamam...
Ama yine de her şey, işte o Saraybosna’da bir kişinin işlediği o cinayetle başlamıştı.
Olacak elbette olur. İbretlik olmamak için, olmuşlardan ibret almak gibi bir mecburiyetimiz olmalı; dememiz budur.
Davranışımızı bir başkasının davranışına göre şekillendiriyorsak, bilelim ki, kontrol ediliyoruzdur. Birileri, “Ben ne yaparsam ona şunu, şunu yaptırabilirim” diye dersine çalışmış ve onları yapmaya başlamışsa, bize düşen; o onları yaptığında, beklediği şey(ler)in hiçbirini yapmamaktır.
Neyi, nasıl ve ne zaman yapacağımıza birileri değil biz karar vermeliyiz.
Sabırla, sağduyu ile.
İbretlik olmadan...
İbret alarak...