Bir komedi oynandı!

Yüce Mahkeme’nin iddianamesindeki suçlamalara gereken yanıtı vereceğine, biraz zaman kazanmak, biraz daha yandaşlarını uyutmak...

Barroso ’lar, Rehn ’ler, kendiliklerinden mi geldi? Durup dururken, “Şu Ankara’ya bir gidelim, eşimizle dostlarımızla, İstanbul’da çarşı pazar dolaşıp keyif sürelim” mi dediler?..
AKP Hükümeti’nin özel çağrısıyla geldiler! Anayasa Mahkemesi’nde açılan bir davada kendilerine destek aradıklarından!..
’Demokrat bir laiklik’(Ne demekse?) gerekliymiş! ’AKP kapatılırsa Türkiye bir daha AB’ye alınmazmış?’

***

Yıllardır Alman, Fransız, İtalyan vb. ülkelerin önde gelenleri, açık açık söylüyorlar: ’ “Türkiye’nin AB’de yeri yoktur.” Ama uzun mu uzun görüşmeler yapılabilir, kamuoyu aldatılabilir, kandırılabilir, uyutulabilir! Dostlar alışverişte görsün, AKP ve Tayyip ’lerin iktidarı bu oyunlarla sürdükçe sürdürülebilir!
İyi sınav verdi Tayyip , Gül , Babacan üçlüsü! Türk adaleti karşısında kendilerinden yana güçlü savunucuları bulmakta gecikmediler. Portekizli Barroso’lar, Finli Rehn’ler bilmem kimler!.. Geldiler, devlet başkanı gibi karşılandılar, TBMM’de konuşturuldular, basın toplantılarında Zaman muhabirinin yalak sorusuna yalak yanıtlar verdirildiler...
Bir komedi oynandı.

***

Bir dava var. Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa Mahkemesi’nde açılmış... Dosyalar dolusu İddianame ... Yüze yakın AKP Milletvekiline karşı ağır suçlama... Cumhurbaşkanı’ndan Başbakanı’na kadar!..
Yüzde elliye yakın oy alarak iktidar olmuş, (nasıl, hangi çıkar, hangi kömür, patates, un dağıtım yollarıyla olmuşsa) ama gerçek sorumluluğunu, görevinin anlamını, değerini bilememiş bir kadro, kurtuluş çaresini yabancı müfettişlerde arıyor! Onlar gelsin, konuşsun, bizi savunsun; Türk toplumunu aydınlatsın, bizleri de düştüğümüz acıklı durumdan kurtarsınlar...

***

AKP’ye soluk alma fırsatı!.. Hiç değilse bir süre kamuoyu, yabancı güçlerin, yabancı etkilerin, yabancı çıkarların verdiği oksijenle bir iki yıl daha oyalanır.. Yüce Mahkeme’nin iddianamesindeki suçlamalara gereken yanıtı vereceğine, biraz zaman kazanmak, biraz daha yandaşlarını uyutmak...
“Şaşırdım kaldım” diyen çok bu tür komedilere... Barroso da AKP’ye açılan davayı duyunca şaşırıp ne diyeceğini bilememiş.. ama Ankara’ya davet edilince şaşkınlığından çabuk kurtulmuş, kendisinden bekleneni, isteneni, büyük bir çabayla gerçekleştirmiş...

***

Kara Kuvvetleri Komutanımızın açıkça belirttiği gibi Atatürk Cumhuriyeti, 85 yıldır tam bağımsız bir ülkedir... AB’nin, ABD’nin, AKP’nin şaşkınları, bu gerçeği iyi bilsinler, sakın unutmasınlar!

+++++

Cumhurbaşkanlığı kriteri çok tartışılır
İktidarın, Türk Ceza Kanunu’nun 301. maddesine ilişkin yapmak istediği değişiklikte Türklüğe hakaret edenlerin yargılanmasını cumhurbaşkanının iznine bağlayan önerisinin kuralları üç aşağı beş yukarı belli oldu. Vaziyet’in hükümete yakın kaynaklardan edindiği bilgiye göre yeni kurallar şöyle:
AB ve ABD’nin siyasi, ekonomik, kültürel çıkarları için Türklere resmen hakaret edenlerin yargılanmasına cumhurbaşkanı tarafından kesinlikle izin verilmeyecek. Yunanistan ve Ermenistan’ın çıkarları için Türklere hakaret edenlerin yargılanmasına Yunanistan ve Ermenistan Dışişleri bakanlarından “olur” alınması durumunda izin verilecek. Ilımlı İslam Cumhuriyeti’nin kuruluşuna çaba harcarken Türklüğe hakaret edenlerin yargılanma izni Amerika’daki sümüklünün onayına bağlı olacak. Bunların dışındaki durumlarda Türklere hakaret edenlerden cumhurbaşkanının önüne gelen dosyalar, Avrupa Birliği kriterlerine göre ele alınacak. Bu doğrultuda AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso ile İstanbul’da yemek yeme şerefine erişen gazeteciler Fehmi Koru, Hasan Cemal, Mehmet Ali Birand ve Mehmet Barlas’tan oluşan dört kişilik komisyondan oybirliği ile görüş bildirmesi istenecek. Öte yandan bir yıl içinde en az iki kere AB için Türklere hakaret etmeyen gazeteci ve yazarlar cumhurbaşkanının önerisi üzerine üç aya kadar hapis cezası ile yargılanabilecek.

+++++

Barroso’nun eli

Yeniçağ Gazetesi (11 Nisan 2008)


Avrupa Birliği Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’nun ziyareti iznimize rasladı. Gazeteleri okurken Yeniçağ gazetesindeki fotoğraflı haber dikkatimizi çekti... Barroso Anıtkabir ziyaretinde eli cebinde şekilde yürüyor. Fonda Atatürk’ün şu sözü göze çarpıyor:
“Bilelim ki milli benliğini bulmayan milletler, başka milletlerin şikârıdır (avıdır).”
Gazete, bu sözleri taşıyan levhanın önünde eli cebinde yürüyen Barroso’ya hitaben şu başlığı atmış: “Çıkar lan elini cebinden!”

* Melih Aşık / Milliyet

+++++

Pembe tabloya itiraz
“Yirmi beş yıldır ilk kez vergimi ödeyemedim, ceza geldi.”
Bunu söyleyen bir kuyumcu.
“On yıldır kredi kartımın borcunu ilk kez ödeyemedim.”
Bunu söyleyen deri ceket, deri çanta satan bir dükkan sahibi.
“Altı aydır dükkanımın kirasını ödeyemiyorum.”
Bunu söyleyen havyardan peynire, baldan sucuğa kadar, her türlü gıda ürünü satan büyük bakkaliye sahibi.
Burası İstanbul’da halkın rağbet ettiği alışveriş merkezi, piyasanın kalbinin attığı yer, Mısır Çarşısı, ilerisi Tahtakale.
Yücel ve Tanla ile
Geçen cuma Bahattin Yücel (Turizm eski bakanı) ve Bülent Tanla (eski milletvekili) ile Mısır Çarşısı ve Tahtakale’yi boydan boya dolaşıyoruz.
Piyasada durum ne? Kural aynı, ekonomik krizin ayak sesleri önce burada duyuluyor. Halkın sıkıntısı önce buraya yansıyor.
Bizden bir gün önce Mısır Çarşısı’nda anons: “Dışişleri Bakanımız Sayın Ali Babacan ve misafirleri çarşımızı şereflendirecektir, kendilerine kolaylık gösterilmesi ricasıyla...”
Babacan’ın konukları Pasifik ülkelerinden gelen bakanlar. Babacan’ın eşi o bakanların eşleriyle Mısır Çarşısı’na geliyor. Kolaylık göstermeye gerek kalmıyor, çünkü öyle aman aman alışveriş yapan çıkmıyor.
Özal’ın ziyareti
Mısır Çarşısı esnafı hep bir ağızdan:
“On aydır işler kesat, geçen yıla göre bazı mallarda fiyatlar düştü, ama yine de alan yok.”
Alışveriş ne kadar düşüyor? Esnafın tamamı: “Yüzde altmış azaldı.”
Yine de, bize ikramda kusur yok. Lokum, çay, çifte kavrulmuş.
Şimdi turist mevsimi. “Abi, turist de para harcamıyor.”
Mısır Çarşısı ve Tahtakale’nin hali böyle ise, gerisi perişanlık.
“Rahmetli Özal ara sıra gelir, hatır sorar, piyasayı bizden öğrenir, sonra talimat verirdi, şimdi bizi ne arayan var, ne soran. Artık buramıza geldi, hálá yaprak kımıldamıyor.”
Demeçlerle ekonomide pembe tablo çizenlere Mısır Çarşısı’nı öneriyorum.

+++++

Sabah
Hıncal Uluç

Ülkeye yepyeni bir
muhalefet gerek!..

Ersoy Öngün bir bilmece yollamış bana..
“Hedefinize doğru emin adımlarla ilerlerken, tökezleyip düşmek üzere olduğunuzda ona yaslanır ve düşmekten kurtulursunuz. Sonra ona gerek kalmadığında bir köşeye bırakır yolunuza devam edersiniz. Bu yaslandığınız şeyin adı nedir?”
Fazla da düşünmedim “Baston” demek için.. Bilmece hobilerim arasındadır çocukluğumdan beri. Sormaya da, bana sorulmasına da bayılırım. Repertuarım çok zengindir de ondan kolay oldu belki..
..diye düşünüyordum ki, sayfanın dibindeki satır dikkatimi çekti..
“Baston diyenlerdenseniz, yanıldınız Hıncal Bey..”
..ve de cevap..
MHP!.. Milliyetçi Hareket Partisi yani..
Ersoy bir not düşmüş en sona..
“Bastonlar unutulur ama onun sayesinde hedefine ulaşanlar unutulmaz.”
22 Temmuz gecesi tüm ülkeyi kucaklayacağını açıklayan, uzlaşma vaadleri veren Recep Tayyip Erdoğan’ı bir haftada Hallac-ı Mansur mertebesine yükselten desteği veren MHP şimdi dizini dövüyor. Geçmiş ola..
Ülkenin birinci partisi olmaya giden MHP’yi, beceriksiz ve basiretsiz politikaları ile barajın altına düşüren Devlet Bahçeli, kendisine ve partisine tanınan son şansı da berbat etti ve MHP bir kez daha bitti.
CHP!..
O zaten yok..
CHP umutsuz. MHP bitik.. Ötekilerde o kadarı da yok.. Peki o zaman nasıl yapılacak bu ülkede demokrasi mücadelesi..

+++++

Hürriyet
Bekir Coşkun

Göbeğini kaşıyan
adamın yeniden tarifi

Yineliyorum:
Göbeğini kaşıyan adam; köylü, kenar mahalleli, parası olan, parası olmayan değildir.
Göbeğini kaşıyan adam; okumayan, dinlemeyen, duymayan, görmeyen, olupbitenleri anlamayan...
Kendi haline bakıp da niçin süründüğünü sorgulamayan...
Teslimiyetçi, kaderci...
Çağdaşlık ve uygarlık gibi bir derdi olmayan...
Beleş ve avanta ile iradesini satan adamdır.
H
Başbakan öylelerine bayılır.
Çünkü onlar, “İstanbul’a gelenlere vize uygulamalı... Paran pulun var mı diye sormalı” diyenleri alkışlayıp peşinden koşarlar da...
İnsanlara kendi ülkelerinde vize düşünen, paralı-parasız diye ayıranlara “Ne hakla?” diye karşı çıkanlara küfrederler.
Başbakan aslında “göbeğini kaşıyan adamı” sever.
O olmazsa, yapamaz...

Yazarın Diğer Yazıları