Bir ''kadın peygamber'' eksikti (!)

Sahte kadın şeyhi ya da sahte kadın peygamberi biliyor musunuz?

Yaklaşık 10 yıl önce birkaç kez haber oldu. Gündeme geldi konuşuldu.

Adı: Vedia Bülent Çorak

Öyle bir tarikat kurmuş ki aralarında okumuşlar, diplomalılar, doktorlar, mühendisler, avukatlar, akademisyenler, bürokratlar, politikacılar, iş insanları, sanatkârlar, kadın-erkek, yaşlısı-genci… Bir sürü insan var.

O kadar ki inandırdıkları arasında Beta Nova diye bir yıldız olduğu, Tanrı''nın Beta Nova diye hayali bir gezegende bağdaş kurup oturduğuna inanmışlar.

Vedia Bülent Çorak peygamber olduğunu söyleyerek, Dünya Kardeşlik Birliği Mevlana Yüce Vakfı diye bir vakıf kurdu.

"Globalleşen Dünyada Birleşim ve Barış Yolunda İnsanlığa Verilecek Spiritik Mesajlar ve Tavsiyeler" adıyla paneller düzenledi. İnsanları kandırdı. İnsanlar da kandı.

Birkaç gün önce bir arkadaşım mesaj attı. Tarikata üye olması için ağır bir baskı ve annesine kadar giden tacizlere maruz kaldığını anlattı.

Kimdir bunlar ne yapıyorlar diye araştırmaya başlayınca şaşırdım…

1993 yılında İstanbul''da kurulmuşlar. Masonik bir yapılanmaları var. Vakfın manifestosu kabul edilen "Bilgi Kitabı"nda başkan Vedia Bülent Çorak''ın "Dinler devri çoktan kapanmıştır. Peygamberlik dönemleri artık sona ermiştir" ifadelerini kullanarak, tek tanrılı dinlerin ortak noktada buluştuğu yeni bir din yarattıklarını iddia ediyor.

Daha da ileri gittiler ve "Atatürk de seçilmiş bir uzaylıydı" dediler.

Vedia Bülent Çorak, kutsal kitap olduğunu iddia ettiği Bilgi Kitabında beyin iletişimi sistemiyle göklerden aldığını söylemişti. Vahiy indi demenin başka türlüsü… İlk vahiy de sinemada film izlerken gelmiş!

Çorak hakkında daha önce "din hürrriyeti aleyhine muhalefet ile tekke ve zaviyeler kanununa muhalefet" suçlamasıyla 2 yıl hapis istemiyle dava açılmıştı. Çorak, bu davadan beraat etti.

Vakıf şimdiye kadar düzenlediği "Evrensel Kardeşlikten Dünya Barışına Çağrı Ödülleri" kapsamında Feride Celal''den Suna Pekuysal''a; Fahir Atakoğlu''ndan İbrahim Betil''e birçok ünlü isme ödül verdi.

Katı kuralları da var…

Vakıf üyelerinin basına konuşması kesinlikle yasak. Açıklamaları basın sözcüleri yapıyor. Üyelerin çoğu iyi bir işe sahip. Genellikle kadınlar ağırlıkta.

Vakfa üyelik aidatı 2 milyon lira. Vakfın Ankara, İzmir, Antalya, Adana, Bursa ve Antalya gibi illerde şubeleri; İstanbul''un çeşitli semtlerinde ise merkezleri bulunuyor. Vakfın üye sayısına ilişkin en son bin 500 kişi oldukları iddia edildi. Eminim ki bu sayı artmıştır.

Derneğin amblemi ayçiçeği. Bu sembolü ışığa bakan, ışıktan korkmayan, yeniliklere açık olmak anlamında kullandıklarını söylüyorlar.

Vakıf üyeleri insanlara aydınlatıcı mesajların verildiği kaynağı alfa kanalı olarak açıklıyor. Alfadan geldiği öne sürülen mesajlar başkan Çorak''a iniyor. Bir faks makinesi gibi işlev gören Çorak bunu kağıda geçiriyor.

Üyeler, her hafta cumartesi günü saat 14.00''te başlayan toplantılarında 62 fasiküllük kitabın her birini yeniden okuyor ve üzerinde tartışıyorlar.

Vakfın üyesi Öznur Tikeler, Bülent Çorak''ın özel bir insan olduğunu söylüyor. Tikeler, "Kitap, kim üstün bilince sahipse ona geliyor, Bülent Çorak da böyle biri olduğu için ona gönderildi" diyor.

Dokuz Eylül Üniversitesinden Sakine Ak''ın, bu vakıf üzerine 2008''de hazırladığı bir tez var. Çalışmada, tarikatın ilk üyelerinden Sevin Atatur ile yapılan bir görüşmeye de yer verilmiş.

Tarikatı anlatıyor…

"Bülent Hanımın babası Atatürk döneminde bir askermiş. Annesi saraya mensup bir hanımefendiymiş. Eşi Adnan ağabeyimiz kulak burun boğaz doktoruydu. İzmir''de eşiyle yaşıyorlardı. Bu konuyla ilgili bize şunları söylemişti: "Hayatımda bir kez bile kahve falı kapatmadım." İşte böyle bir insan. 1966 yılında bir kanal açılıyor bilgiler gelmeye başlıyor. Eşine beni bir doktora götür ben deliriyorum galiba diyor.

(Yani durup dururken bilgiler gelmeye başlıyor) Evet durup dururken zaten peygamberimize de öyle gelmemiş mi? Hira dağında aldığı bilgilerden sonra oda telaşa kapılmıştı. İşte böyle bir kanal açılıyor, telaşlanıyor, tabi çünkü bilmiyor böyle bir şey. Hiç alakası olmamış ki bu şeylerle. Kendisine indiriliyor bir şeyler, ama o bilmiyor böyle şeyler yazamam diyor, gelenleri yırtıp yırtıp atıyor.

Aynı bilgi geceler boyu geliyor yırtıp atıyor. Ben insanları kandırmakla mükellef değilim, yapamam diyor. Hatta bazı kişilerin ismini veriyor onlara verin, dinden onlar anlar ben anlamam diyor. Nasıl anlamazsın buna sen ahit verdin, nasıl hatırlamazsın diyorlar. Ama hakikatler anlatılınca tamam diyor ve yazmayı kabul ediyor.

Hatırlıyor ve bunların çoğunda ben yanındaydım, yıllarca Mevlanalığını açıklamaya diretiyor. Ben açıklayamam dediğini biliyorum. Yani son derece aklı başında biri. Ama nedir, lise mezunu biri. Ama bu işler bunlarla olacak şeyler değil. Peygamberimiz de öyleydi zaten. Sınavın bir parçası zaten dünya kaosunun içinden ne kadar çıkabileceğiz. İşte Bülent hanımda kani olduktan sonra başlamış yazmaya."

Ülkemizde yozlaşma o kadar büyük ki tarikatların 500 yıl önce nasıl önemli görevler üstlendiğini bilmeden artık sömürü aracına dönüşmesini hicap duyarak izliyorum.

Üstelik insanlar bu yapılanmalara hayatını bahşediyor, mülklerini yığıyor, sorgusuz bir itaate girişiyor. Bilgisizlik, sorgulamama arttıkça karşımıza böyle şeyler çıkıyor.

Din adına kandıran tarikatlar çoğaldıkça diğer yandan "spiritüalizm" adı altında insanları kandıranlar da beliriyor.

Gazetecilerin işi toplumu uyarmak. Dikkat edin kendinizi kullandırtmayın…

Yazarın Diğer Yazıları