Bir kadeh şarap kadar değeri yok!

Protesto hakkının tartışılmasına karşı çıkan Koru, Çin zulmünün kınanmasını niye eleştirmişti?

Doğu Türkistan’da Türkler’e uygulanan soykırımın yıllar sonra ilk defa medyada yer bulmuş olması bize mevcut egemen bakışı daha iyi anlamamız için bir fırsat daha yarattı. (Keşke orada o zulüm ortamı oluşmasa da, bizim polemiğimiz kusur kalsa... )
Anladık ki, Türk kimliği yalnız ve ancak Amerika’nın araçsallaştırmak istediği bir “etnik kimlik” olacaksa tanınıyor...
Anladık ki emperyazmin çarklaının gıcırdamasını önleyecek “yağ” niyetineyse varsın aksın kanımız. Ne kadar kan, o kadar tıkırında dönen dişliler...
Fehmi Koru birkaç gün önce Doğu Türkistan protestolarının “keskin sirkenin küpüne zararı” olarak nitelendirerek “Çin’in Urumçi kentinde meydana gelen ve 150’den fazla Uygur’un hayatını kaybettiği olayları kınamasını sonunda sağladık ya, başımız göğe erebilir...” diyordu.
Dün ne yazmış biliyor musunuz:
“Protesto herkesin hakkı...”
Yok, yok “Katliam elbette kınanacak” manasında değil...
“Şaraplı konser” gündem saptırmacasıyla ilgili olarak...
Bu hakkın tartışılması tüylerini diken diken ediyormuş Koru’nun. Daha üç gün önce öfkeyle kalkan zararla oturur derken tüylerinizin uysal koyun gibi olduğunu ne çabuk unuttunuz Fehmi bey?
Özetle “bir bardak şarap” dahi protesto edilebilir ama “oluk oluk akan Türk kanı” hayır!
Diyorum ya ne bu olaylar yaşansaydı, ne de biz bu yazıları her gün okumak, okudukça insanlığımızdan utanmak durumunda kalsaydık.

+++

OYUN
Son perde
Kimsenin pek fark etmediği toplantılar dizisi var. Hepsi Türkiye’de.
Bunları, arka planda Amerika düzenliyor.
Uygur Türkleri, Doğu Türkistan, Kırgız Türkleri gibi diziler. Hep Türk kökenli topluluklar. Hepsi Orta Asya’da Çin ya da Rusya’nın komşusu. Hepsi bir zamanlar Çin ve Rus etkisi altında yaşayan topluluklar.
Onlara ilişkin toplantılar neden hep Türkiye’de? Tamam, hepsi Türk kökenli de, bu toplantılar neden hep Amerikan önerisi ile Türkiye’de?
Amerika, Türk toplulukları üzerinden Çin’i rahatsız etmek isteyebilir, ama bizim böyle bir politikamız yok.
Amerika bu oyunda herkesi kullanıyor.
Son perde kanla kapanıyor.
* Yalçın Doğan / Hürriyet

+++

Eski Maocu gerilla geçmişini hatırladı
Kimse niyet okuma zahmetine girmesin diye daha ilk satırdan istikametini belli etmiş Cengiz Çandar: “Madem Xinjiang ‘Şincan’ Uygur Özerk Bölgesi’ni Doğu Türkistan diye anacağız, o takdirde Irak Kürdistanı sözcüklerine alerjiden de kurtulmamız gerekecek... (...)Türkiye’de Kürtler söz konusu olduğunda bilinen yaklaşım, orada Uygurlara yönelik olarak kullanılıyor. ”
Ve Çin medyasının Türkiye’nin tepkisine dönük yorumlarına yer vermiş: “Beş yıl önce terörist bombalamalar Türkiye’yi vurduğu vakit, Çin, Türk halkının yanında yerini aldı ve şiddet eylemini kınadı. Ne var ki, 5 Temmuz’da Urumçi’de ayaklanmalar olup can ve mal kayıplarına yol açtığında Türkiye sokak serserilerinin yanında yer aldı ve tüm dünyaya utanç verici yüzünü göstererek, Çin’e borcunu kötülükle ödedi.”
Final sorusu şu: “Ölen Han Çinlilerin ölü sayısı, gerçekten Uygurlardan fazla ise?”
Türkiye’nin Doğu Türkistan’da yaşanan soykırım karşısındaki “iki arada” hali ibretlik.
Yıllardır sistemli katliama maruz kalan Türkler’e sahip çıkmasıyla, Amerikan tezgahının çarklarına kapılması arasındaki sınırı pamuk ipliği tutuyor. Öte yandan olaylar karşısında “diplomasi” nin arkasına sığınıp etkisiz eleman olmak da Çin’in emperyal duruşunu meşrulaştırmış oluyor.
Türkiye’nin Türklerin haklarını koruyamaz hale gelişinin temel nedeni bugün dizinin son bölümünde bahsettiğimiz “bağımlılık kuramı”nda “çevre ülkeler” kategorisinde yer alması değil mi?
“De Gaulle’ün büyük sözü”nü hatırlatmış Çandar:
‘Büyük devletler dış siyasetlerini sokakta yapmazlar’...
Ama nerede yaparlar söylememiş. Oysa bizim beş yıldır kendisinden cevabını beklediğimiz ve soru bu: Büyük devletler dış siyasetlerini gizli kapaklı “iş yemekleri”nde tanzim edip, yakalanınca da sağıra mı yatarlar?
* Cengiz Çandar

+++

Döşemecide inecek var
Maddenin “gaz” haliyle ilgili olarak tantanalı imza törenlerinde poz verenler, maddenin “buhar” halini inceleyen Deniz Feneri Soruşturması’nda neden sahneden kaçıyor?

Bakanlarımız, bürokrasimiz AB standardında çalışıp “geleceği kucaklıyor,” aslanlar gibi imza törenleri düzenliyorlar. Ortada henüz gaz yok, tantanalı boru döşeme anlaşması yapıyorlar.
Boru döşetmede hızlı.
Adaleti yakalamada nazlı!
O dosya çok geç kaldı.
Kaplumbağa hızıyla geldi.
Tam 170 günde ulaştı.
Ona da şükür ettik.
Geç tercüme edildi.
Yine şükür dedik.
Savcı sayısı birdi.
Üçe çıktı.
Umutlandık.
Aralarında Başbakan’ın yakın arkadaşı, partidaşı, yoldaşı RTÜK Başkanı Zahid Akman’ın da bulunduğu 16 kişinin malına-mülküne-parasına tedbir konuldu.
MASAK, 16 şüphelinin hesap hareketlerini incelemeye aldı. Ankara 4. İdare Mahkemesi de Zahid Akman’ın TBMM’nin kasalarında tutulan “son 5 yıllık servet beyanlarını” istedi.
Daha çok umutlandık.
Adaletimiz hızlanıyordu.
Çok sevindik.
Kıyaslama yapılacaktı.
‘Fener’den önce neydi?
Çulsuzun biri miydi?
‘Fener’den sonra ne oldu?
Plaza sahibi mi oldu?
Parayı nereden buldu?
Türkiye adaleti de tıpkı Almanya adaletinin yaptığı gibi “çulsuzluktan plaza sahipliğine geçişin” üzerine gidecekti. İktidar değişince eski çulsuzlar, “siyaset-tarikat-ticaret üçgeni” içinde yer aldıktan sonra nasıl olmuş da mal-mülk-mevki-itibar-TV kanalı sahibi olup Ankara’nın göbeğinde alışveriş plazası dahil her çeşitten birçok şirketin ortağı haline gelmişlerdi?
Şu soru çok önemliydi.
Deniz Feneri nedir?
Yüzyılın iyilik hareketi midir?
Uluslararası soygun mudur?
Deniz Feneri siyaset-tarikat-ticaret üçgenine perçinlenmiş, Türkiye siyasetini de çürüten, iyi insanların kalbindeki iyilik yapma duygusunu paraya çevirip istismar eden bir soygun hareketi şüphesiyle adaletin önüne gelmişti.
Seviniyorduk, umutluyduk.
Adalet yerini bulacaktı.
Adalet hızlanacaktı.
Boru döşetmekten daha hızlı olacaktı. Fener dosyası geleli tam 137 gün oldu! Adalet boru döşetmenin altında kaldı.
* Necati Doğru / Vatan

+++

Batı’nın borusu
Artık yevmiye vermeye bile değer görmüyorlar, “Tut şunun ucunu döşeyelim abi” deyip işi bedavaya
getiriyorlar...

SULTAN hazretleri, Avrupa Birliği üyeliğinin ucu açık sürecine alışık olduğu için Nabucco’da da borunun iki ucunun açık olmasını pek önemsemedi.
Hazret, reklamlardaki gibi “tut şunun ucunu döşeyelim abi” demekle sorunun çözüldüğü havasındaydı.
Bülent Esinoğlu Nabucco için “Türkiye’nin borusu değil, Batının borusudur ve ötecek olan da Batının borusudur” diyerek şu yorumu yaptı:
“Emperyalizmin kazançları: Avrupa satın aldığı hidrokarbon kaynaklarını çeşitlendirmiş oluyor; yeni arz kaynağı elde ettiği için Rusya’dan aldığı enerjinin fiyatını düşürme imkânı kazanıyor. Türkiye’nin jeopolitik avantajı ’jeopolitik transit geçit’ülkesine indirgeniyor; Türkiye’nin kendisi enerji üssü olsa, jeopolitik değeri daha da yükselirdi. Türkiye’ye yılda verilecek 450 milyon dolar, harcayacağı güvenlik harcamalarına yetmiyor. Rusya’nın, Türkiye’ye teklif ettiği enerji üssü olma teklifi de boşa gitmiş oluyor.
Belirsizlikler: Azerbaycan ve Şah Denizi’nin ötesinden, gaz gelecek mi, gelmeyecek mi belli değil. Türkiye, AB-D adına Türki cumhuriyetlere baskı aracı olarak kullanılacak. Nabucco borusunun içinin, AB-D adına doldurulması için Türkiye taşeron olarak kullanılacak. Kendimiz, gazı Türki cumhuriyetlerinden satın alıp Avrupa’ya pazarlasak daha iyi olmaz mıydı, yani enerji üssü olmaya çalışsak daha iyi değil miydi? Şimdi Batı adına borunun içinin doldurulmasına çalışacağız.
Siyasi sorunlar: Bu boru hattı gerçekleşirse, Türkiye Batı emperyalizmine daha çok bağımlı hale gelecektir. Nabucco, Türkiye ile Rusya arasındaki düşmanlığı da körükleyecektir. Siyasi iktidar, Avrupa’nın enerji sorununu kendi sorunu olarak görmektedir.”
* Deniz Som / Cumhuriyet

+++

Ver gazı gitsin...
Hükümete şirin gözükmek için ortalığı nasıl gazlıyorlar.. Abarttıkça abartıyorlar..
Başbakan sırtlarını sıvazlayacak ya..
Biri yüzyılın imzası demiş, diğeri asrın imzası, öteki asrın rüyası..
İşin aslı astarı şu:
Beş ülke anlaştı, boru hattı yapıyor..
8 milyar euro harcanacak.. Türkiye kaç para yatıracak?
O da belli değil..
Şöyle bir sıkıntı var; gazın alıcısı mevcut da satıcısı henüz yok..
Tedarikçisi!
Ama önümüzde daha dört yıl var; bulunur..
Diyorlar ki; Nabucco nedeniyle merkez ülke olmuşuz.. Kimi de taşıyıcı ülkeyiz diyor..
Valla daha mantıklı.. Çünkü gazın deposu Avusturya’da olacak, kaynağı da başka ülkede..
Her halükârda transitiz..
Küçümsemiyorum.. Çok önemli de; asrın imzası veya rüyası demenin manası ne?
Peki, buna ne dersiniz! 2015 yılında Avrupalılar Türkiye üzerinden gelen doğalgazla ısınınca önemimizi anlayacak, bizi buyur edeceklermiş!
Ortada daha gaz falan yok ya..
Ver gazı gitsin!
Nasıl olsa patlamaz..
* Mehmet Tezkan / Vatan

+++

MİNİ
“Benim yargım” panikte
Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu’nda Ümraniye Davası’nda görevli savcı ve hakimlerin yerlerinin değiştirilmesinin gündeme gelmesi karşısında bazı gazetelerin sergilediği panik görülmeye değerdi.
Son dakika gelişmesine nasıl bir hazırlıklı olma halidir ki, savcıların Türkiye’deki hangi karanlıkları aydınlattıklarının şeceresi çıkarılarak, “adeta dokunulmazlık” talep edilebildi...

Yazarın Diğer Yazıları