Bir evladın babasına vedası
Bugün köşemi 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Enerji ve Enerji Güvenliği Merkezi Başkanı Dr.Tuğçe Varol Sevim’e bırakıyorum. Kendisi 6 aydan bu yana Moskova’da çalışmalarını sürdürüyordu. Zaman zaman Dr. Sevim’in bu köşede benim aktardığım ya da Yeniçağ’ın başka bir sayfasında enerji ve strateji konularında önemli analizlerini okudunuz. Bugün Tuğçe başka bir konuyu, geçen hafta Cuma günü kaybettiği babasını yazdı. Ben de köşemi ona bıraktım.
Tuğçe Varol Sevim şöyle diyor: “7 Mart Cuma günü Moskova’da tramvayda biricik babamın abdestini alıp Cuma namazına giderken namaz yolunda vefat etiğinin haberini öğrendim ve akabinde yakaladığım ilk uçağa binerek hayatımın en zor ama en zor yolculuğumu yaparak İstanbul’a, yani babamın yanına geldim. Babamın adı Eyyüp Varol’du. Nüfusta “Eyyüp” yazar ama babam “Eyüp” yazardı. İki “y”nin Arapça olduğunu, isminin Türkçe olması için tek “y” ile yazdığını söylerdi. Benim babamı özetlemek gerekirse önce “Baba” sonra “Türk Milliyetçisi” derdim. Babalığın kitabını yazan babamdan size kısa bir bilgi vereyim. Hayatta her zaman varlıklı ya da her zaman yokluk içinde değildik. Bazen çok zengindik, bazen orta, bazen ise sıfırdık. Eğer yokluk zamanıysa ben çooook bilirim babamın cebindeki son parayı bize harçlık olarak verdiğini, kendisinin karda ya da 40 derece sıcakta yürüdüğünü. Bir arkadaşı yemeğe davet ederse, çocuklarımın boğazından geçmeden yemem diyerek eve geldiğini. Gelelim varlık zamanına. Hiçbir zaman etrafımızda ihtiyacı olan akrabalarımız varken bize abartılısı veya gereksizi sunulmadı ve öğretilmedi. Kuzenlerimiz, komşularımız, arkadaşlarımız veya etrafımızda bir ihtiyaç sahibi varsa bize müsrif olmamamız, doğru yoldan ayrılmamızı ve en önemlisi şükredip kimseyi gücendirmememizi öğretti.
Benim babam hayatta gördüğüm en inançlı insandı. Ben çooook gördüm dindar görünümlü, gerici, ahlaksız, hırsız. Ama ben babamda gördüm gerçek inanç nedir, merhamet nedir, ibadet gizliliği nedir. Benim babam beş vakit namaz kılardı, etrafımızdaki bir Allah’ın kulunun bundan haberi olmazdı. Hayatımda bilmem ben babamın “hadi ben bir namazımı kılayım geleyim” dediğini. Sessizce gider, namazını kılar ve yine sessizce gelirdi. Benim babam hacıydı. Söylemesek kimse bilmezdi, çünkü kendi hiç söylemezdi. Benim beş vakit namaz kılan ve hacı olan babama, küçüklüğümde bir takımda voleybol oynadığım zamanlarda kendini dindar zanneden bir akrabamızın “senin kızın çıplak spor yapıyor” demesi üzerine bir daha o akrabamızla görüşmedi. Çünkü benim babama göre böyle bir İslam, böyle bir inanç yoktu. Tam tersi, özellikle kız çocuğu spor yapmalıydı, en iyi yerlerde okutulmalıydı...
Şimdi hazır ortalıkta çocuklarına helal-haram yedirtip yedirtilmediği tartışılan babalar varken size bir örnek vereyim. Uzun yolda giderken bir gün annem ay çiçeği tarlasının yanında arabayı durdurttu ve tarlaya gidip bir ay çiçeği kopardı. Babam ise annemin ardından ay çiçeğinin dalına iple para bağladı. Baba ne yapıyorsun, bir tane ay çiçeği, sahibi o parayı nasıl bulacak diye sorduğumuzda ise bize şu cevabı verdi; “Bu para sahibini bulur ve bu ay çiçeği de bize helal olur yoksa haramdır”. Göğsümü gere gere söylerim ve beyan ederim ki bir lokma haram yedirmedi babam bize. Ve böylece babam bize helali, haramı çok iyi öğretti.
Bunlar babamın babalık ve Müslüman karakteriydi. Fakat babamın bir de başka bir özelliği vardı ki o da “Türk Milliyetçiliği” idi. Sizin eğer muhteşem bir babanız var ise onun hayattaki duruşu da sizin duruşunuz oluyor. Şimdi hissediyorum ki benim babam bu ülke için ne hissettiyse ben iki katını hissetmeliyim. Benim babam bu ülke için kafasını yorduysa ben iki kere kafamı yormalıyım. Benim babam bu ülke için üzülmeliyse ben iki kere üzülmeliyim. Çünkü benim babam mükemmeldi. Bir gün ama bir gün durduğu çizgiyi değiştirmedi. Asla ırkçı, sınıfçı ya da ayrımcı olmadı. Bu ülkede yaşayan her kimlikten arkadaşı oldu, kimseyi kırmadı, kimseyi incitmedi ama milletini çok sevdi. Benim babam bayrağını hiçbir zaman indirmedi. Kardeşimin adını Çağatay koydu çünkü Türk tarihinde Çağatay önemli bir asker ve imparatordu. Kardeşime öğütlediği şu idi, adına layık ol, bu sana yeter. Benim babam her şehitte evde şehit babası oldu. Kardeşim küçüktü önce şehitlerimiz için Çağatay’dan 10 yaş büyük, 5 yaş büyük, sonra Çağatay’la aynı yaşta diye hesaplar yaptı. Çünkü o şehitlerin hepsi onun evladıydı. O yüzden benim babamın tabutuna Türk bayrağı çok yakıştı. Öyle bir cenazeydi ki ben dahil, kardeşim dahil, annem dahil, tüm cemaat helallik vermek için değil musalla taşındaki babamdan helallik almak için gelmiştik. Bundan sonra karşıma çıkan her zorlukta, her hainlikte, her zaman babamın karakterini ve duruşunu kendime rehber edineceğim. Çünkü artık tek kişi değil, iki kişiyim. Babacım sana söz veriyorum “TÜRK BAYRAĞINI” asla ama asla yere düşürmeyeceğim ve asla ama asla haram bir tek lokma yemeyeceğim. Güzeller güzeli babam rahat uyu.”