Bir de madalya tak tam olsun

Hiçbir milletvekili bu kanunu tekrar Meclis Genel Kurulu’na getirme cesaretini sergilemeyecektir” dedi; hiçbir milletvekili bu cesareti sergileyememezlik etmedi!
Herkes merak içinde bekledi; acaba şimdi ne diyecekti?
O tuttu -hem de TBMM’de sorumluluğundaki kurumların bütçelerinin görüşüldüğü sırada- Endonezya’ya gitti!
Her şey bitti; teşrif etti!
Ve “ağlayan adam” gömleğini giyindi, “şimdilik” kazananın yanında olduğunu ilan etti:
“Çok büyük yanlış yaptım.. Kendimi affedemiyorum...”
Biz, zerre ciddiye alınırlığı kaldığına inansaydık, “Allah kimseyi bu duruma düşürmesin” diye özetleyecektik “ibretlik” hikayesini.
Kalemi versem elinize, bu fotoğrafa bir başlık atın desem siz ne yazardınız dokuz sütuna:
“Tükürdüğünü yaladı” mı?
“Biata üç buçuk kala” mı?
Haydi biraz daha kolaylaştırayım soruyu:
“Bravo” der miydiniz mesela?
Mehmet Tezkan aynen böyle yazmış da!
“Şaka olmalı” deyip, bir kere daha ve daha dikkatle okudum Tezkan’ın yazısını. Hani karşıma bir “ironik unsur” çıkacak ya hesapta, onu arıyorum...
Yok valla...
Tezkan, Arınç’ın “kıvırmadığına” kanaat getirmiş ve “bravo” demiş!
Vay anasını...
“Normal” ülkelerde, benzer bir durumda medyanın, bahse konu siyasinin “istifasını” gündeme getirmesi beklenirken, biz de sırf “hatasız kul olmaz, hatamla sev beni” diye serenad yaptığından alkış tutuyor köşe yazarları Arınç’a!
Sayın Tezkan;
Biz bu eylemin rol modelini “Asena” kabul ettiğimizden algılamıyor olabiliriz, sizin “kıvırma” eşiğiniz neresi acaba? Bükülmenin kaç derecelik bir açıyla olması gerekiyor “kıvırma”da?
“Değer yargılarınızı” anlayabilmek için bir emsal soruya ihtiyacım olacak galiba: “Çekirge” omurgalı mıdır sizin kavrayışınızla?




Ne olur “şike” yapmış olsunlar!

Bilsem ki, bu haikaten bir “adalet” operasyonu...
Bilsem ki, “iştah kabartan o dev pasta” ile hiçbir alakası yok...
Bilsem ki, “benim ölçüm şirketim”e yol vermek olmayacak bir sonraki adım...
Neredeyse oturup dua edeceğim:
“Allah’ım ne olur” reyting şikesi “yapmış olsunlar”!
Ne olur “şike” olsun da, “fahri ahlak zabıtalığı”nı neredeyse “milli bir görev” addeden benim biricik toplumum Behlül’ün amcasının karısını yatağa atışını izlemek için ekrana kilitlenmiş olmasın gerçekten de!
Ne olur “şike” olsun da, bir yandan maaile evin salonunda çorbalarına kaşık sallarken, diğer yandan Fatmagül’e üç kişinin sırayla nasıl tecavüz ettiğini izlememiş olsun babalar, anneler, çocuklar hep birlikte!
Ne olur “şike” olsun da, şoför Cemil’in İffet’in kafasını araba camına sıkıştırıp ırzına geçeceği sahne “rekor” kırmamış olsun aslında!
Ne olur “şike” olsun da yalanı, riyayı, ihaneti, sapıklığı, sapkınlığı, şiddeti, küfrü ödüllendirecek kadar “geniş”lemediğimiz, yozlaşmadığımız, çürümediğimiz, kirlenmediğimiz çıksın ortaya;
Aklanalım!




Üç kuruş para uğruna 20 yıldır milletin bütün kültürünü, alışkanlıklarını, düşüncelerini, memleketin sosyo kültürel yapısını değiştirdiler.
Okan Bayülgen




“Mevsim, yeniden kömür sobalarını kurma mevsimi, devir, Taraf ile o sobayı yakma devridir... Zira o gazetenin başka bir kullanım alanı yoktur!
yelizümit



BASINDAN SEÇMELER


Her iktidarın gizli bir ortağı var

Türkiye gibi “ikincil” ülkelerde ABD kimin iktidar olacağını tek başına tayin edemez ama kimin ol(a)mayacağını büyük çapta belirler.
ABD’nin denetleyemeyeceği siyasi güçler ikincil ülkelerde kolay kolay iktidar olamazlar, eğer siyasi güç iktidarda iken denetim elden kaçarsa o güç kolay kolay iktidarda kalmaya devam edemez.

***


Ortadoğu’daki veri şartlar altında AKP ile ABD şu an itibari ile “Ortadoğu Baharı” yaşıyorlar ama aradan geçen yıllarda AKP, özellikle onun lideri Recep Tayyip Erdoğan hakkında bir yargı ABD’de pekişti.
Kendisini şimdilerde “çok seven çevrelerde” bile Erdoğan öngörülemez/ denetlenemez paftasını çoktan yedi.
Erdoğan bugünlerde İran ve Suriye meselesinde ABD’nin tamamen dümen suyunda ama 6 ay öncesi tam ters istikamette idi.
Galiba benim “merdiven altına çekme” öngörüm doğru çıktı, Davutoğlu ve Erdoğan son 6 ayda 180 derece çark ettiler.
Ne oldu da bu ikili 6 ay öncesine dek söylediklerinin tersini söyler oldular, bunu bize zaman öğretecek!
Çark etmesine ettiler ama galiba açık ve sert bir uyarı alması gerektiğini düşünenler de var!
Dr. Cüneyt Ülsever / Odatv.com




Bir koltuk uğruna...

Dönüyorum Ziya’ya... “Ziya demek ışık demek... Ampule ışık gerek”
Demediler...

*


Üniversiteye de dönemez... Çünkü gitti, kapıdan içeri sokmadılar ODTÜ’nün öğrencileri... Artık o kadar hizmetten sonra ayıp olmasın diye de Çankaya’ya danışman yapacaklar onu deniliyor...
Danıştay’ın, imamlara katsayı uygulanması kararını beğenmeyip “Gerekirse hukuku dolanırız” dediğine göre...
Hukuku dolanma işlerini danışırlar...

*


Üniversitelerin, çağdaş Atatürk düşüncesinde olan yönetimlerden temizlenmesinde çok emeği geçti...
Üniversiteler sessizleşti... Akademisyenler sustular...
Ülkenin en ciddi sorunlarında dahi arkasını dönüp giden üniversite gençliği yaratılmasında çok emeği var...
Ama sepet...

*


Şimdi nasıl bakacak sokakta karşılaştığı; atılmış, kovulmuş, sürülmüş hocaların... Polise götürülüp sindirilmiş, susturulmuş gençlerin... Ya da yüreği sızlayan çağdaş, laik, Atatürkçü insanların yüzüne?.. Bir koltuk uğruna değer miydi?..
Bekir Coşkun / Cumhuriyet




Devletin malıydılar müteahhite satıldılar

Çayına katacak şekeri bulamayan “Şekersiz Türkiye”yi şekere kavuşturmuş ve sosyo-ekonomik şartların kaçınılmaz sonucu olarak “köylülükten çiftçiliğe geçmekte” zorlanan Anadolu rençberlerinin de tarlalarına “pancar ekimini” hediye olarak bu fabrikalar sunmuştu.
Pancar, tarla için yeni
üründü.
Köylüye ek gelir demekti.
Posası da küspe oluyordu.
Küspeyle hayvan besleniyordu.
Pancarı eken kazanıyordu.
Yoksulluk böyle yeniliyordu. Pancarı şekere dönüştürenler, “yoktan var edebilmenin zaferi” olarak “şeker destanını” yazmışlardı.
Onlar, 33 şeker fabrikasıydı... Devletin malıydılar.
Devlet müteahhitlerine (devlete baraj, karayolu-otoyol-duble yol-lojman yapan inşaat şirketleri) satıldılar.

***


Ne üretim şartı istediler...
Ne de pancar alım şartı....
Al fabrikaları!
Arsası da senin..!
Makinaları da.....!
İstersen fabrikaları kapat.
İşçileri işlerinden at.
İstersen arsasını sat.
Pancar çiftçisini kenara at.
Yıllardır pancar kökenli şeker üretimi aleyhine nişasta kökenli glikoz, sakaroz türü şeker üretimi desteklenmiş, devlet fabrikaları “dünya şeker pazarındaki yarışta yenik duruma” düşürülmüştü. Zarar ediyorlar gerekçesi hazırlanmıştı.
Şeker Destanı da inşaatçılara gitti.
Yakında yabancıya satıldığını duyarız.
Necati Doğru / Sözcü




AKP’ye liberal destek azalıyor

AKP iktidarını başından beri destekleyenler arasında yer alan liberallerden biri de, Prof. Mehmet Altan. Altan haftada yedi gün Star gazetesinde yazarken, yazıları beş güne indiriliyor. Geçen hafta bunu yazıyorum. İçinden geçmekte olduğumuz dönemin özelliği olsa gerek, o yazı tahminimden daha çok yankı buluyor. En çok etkilenenlerden biri de, Star Genel Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu... Mehmet Altan’la ilgili yazıma nezaket kurallarını hafiften aşarak, iki kez arayarak, telaşla:
“Abi, sen ne yaptın ya, sadece Mehmet Altan’ın değil, herkesin yazısı azaltıldı”.
Genel yönetmen söylüyorsa, öyledir. Ancak, bir kaç küçük soru yine de askıda. Örneğin, Mehmet Altan eskiden o gazetede “başyazar” iken, şimdi değil. Örneğin, Star’ın TV kanalında eskiden programlara çıkarken, şimdi çıkamıyor. Örneğin, yeni kitabı “Küresel Vicdan” çeşitli gazetelerde tanıtılıyor ama, kendi gazetesi görmezden geliyor.
Telaşın nedeni ortada. AKP’ye liberal destek birer birer azalıyor. Bunu sindirmek zor geliyor.
Yalçın Doğan / Hürriyet




Terörist fırçası!

Meclis’te Milli Savunma Bakanlığı bütçesi görüşülürken BDP Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Korgeneral Ümit Dündar ve müsteşar yardımcısı 3 tuğgenerale dönerek fırça atıyor:
“Bize bu sıralardan ters bakılmış. Haddinizi bileceksiniz, bize ters bakmayacaksınız. Halkın emrinde olacaksınız” diyor... Sonra milletvekillerine dönüyor:
“Anadolu’da ’kızı başı boş bırakırsan ya davulcuya ya zurnacıya gider’diye bir söz vardır. Siz de generalleri başıboş bıraktınız ya Balyoz’da ya da Ergenekon’da halkın iradesiyle seçilmişleri devirmeye kalktılar” diyor.
PKK teröristlerinin Meclis’teki temsilcileri, oraya bilgi vermeye gelen generallere karşı zafer kazanmış terörist edasıyla dalga geçiyor. Onları aşağılıyor. Generallerini kuşkulu kanıtlarla hapse tıkıp terör örgütünün lideri Öcalan’la görüşme masasına oturan iktidarın yarattığı iklimi terör örgütü temsilcileri böyle kullanıyor.
Asker vesayetine son verme adı altında TSK’yı işte bu düzeye çektiler...
Melih Aşık / Milliyet

Yazarın Diğer Yazıları