Bir damar var; direniyor!..

Kimilerinin “köşk”lerine sokmaya tenezzül etmediği
“Büyük Zafer”i baş köşelerine oturttular...


Çoğunluk farkında değil. 30 Ağustos’un önemini bilenler de yazıp söylemez oldular. Bari ben yazayım. “Zafer Bayramı bütün bayramların anası” olarak kabul edilip, uzun yıllar kutlanmıştı.
Camide de...
Kışlada da...
Okulda da...
Tarlada da...
Din farkı, dil farkı, ırk farkı, mezhep farkı kalkıyor, 30 Ağustos gününü herkes aynı duyguyla sahipleniliyor ve “bağımsız tek bir ulus olma” fikri herkesi kucaklıyordu. 90 yıl önce, 1922’de; “Toptan ve milletçe” diye haykırıp ayağa kalkarak; “Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı” Anadolu halkı; Türklük ile Kürtlüğü, Alevililik ile Suniliği birbirine kenetlemiş tek yürek olmuştu.
Olmak zorundaydı...
Olmasaydı hürriyetsiz kalacaktı.

***

Bahaneler icat edildi.
Kovulan işgalci emperyalistler önceleri; “süt tozu dağıtmak-traktör kredisi açmak- borç vermek- askeri üs kurmak” için geri döndüler. Dost göründüler. Stratejik ortağız diye “yalancı memeler” sunarak geldiler.
Yerli işbirlikçi yarattılar.
Ve bölmeye başladılar.
Sen Kürtsün.
Sen Alevisin.
Sen Müslümansın.
Tek millet yoktur.
Sen etnik kimliksin.
Türkler zalimdir. 1 milyon Ermeni’yi kestiler. Kürtlüğü inkar ettiler, dilini yasakladılar, 30 bin Kürt’ü öldürdüler. Rumları İstanbul’dan sürdüler. Dindar insanlara zülüm ettiler. Bu sözleri papağan gibi tekrarlattılar. 90 yıl önce 1922’de, 30 Ağustos günü Anadolu İhtilali’nin zaferle taçlandırılması sonunda; “Bağımsız-Laik ve Tek Milletli” olarak inşa edilen Cumhuriyet vatandaşlığını zedelemeyi, parçalamayı, bölmeyi; Kürt-Türk-Alevi-Sunni-Laik-Mütedeyyin diye birbirine düşürmeyi başardılar.

***

90 yıl önce 1922’de 30 Ağustos günü; “Toptan ve Milletçe” tek bir potada eriyip kaynaşarak tek yürek olup emperyalizmin işgalci askerlerini vatan topraklarından kovan Anadolu’da 90 yıl sonra iktidar ve işbirlikçi egemenler; emperyalizmin silahına, teknolojisine, diplomasisine, pazarına, parasına, Büyük Ortadoğu Planı’na bağımlı hale getirildiği için “Cumhuriyet’in Bağımsız-Laik ve Tek Milletli yapısından” vazgeçilmesi arzusu yükseliyor. Her fırsatı değerlendirip, “30 Ağustos Zafer Bayramı” kutlama coşkusunu sulandırıyorlar.
Heyecanını söndürüyorlar.
Önemi unutturuyorlar.
Bu yıl da “Cumhurbaşkanı’nın kulak ağrısı gerekçe gösterilip” kutlamalar erteleniyor.
Fakat bir damar var.
Direniyor.
(...)
Yurdun çeşitli şehir ve kasabalarında da “30 Ağustos direnicini yitirmemiş” olanlar mutlaka çıkacak.
Kutlu olsun!
Necati Doğru / Sözcü

+++

Dünyada bir
devlet adamının rahatsızlığı
nedeniyle ulusal bayram
kutlamasını iptal eden ilk ülke
olarak tarihe
geçtik! Olsun
varsın; zaten bu bayram
seçkinlerin değil, ulusun bayramı... Köşklerde
yapılmasa da biz yaşamasını ve yaşatmasını
biliriz!
Mustafa Mutlu / Vatan

+++

Genelkurmay Başkanı’nın
yanına sırayla or, kor, tüm, tuğ
generalleri ve
subayları alarak bayram
tebriklerini kabul etmesi şeklinde tören isteyenler var ise, bu iş
pekâlâ Hasdal’da yapılabilir.
Ali Sirmen / Cumhuriyet

+++

Kutlamayan gazeteler
Büyük Zafer’in 90. Yılı dolayısıyla dün, günlük siyasi gazetelerin büyük bölümü birinci sayfalarında Atatürk’e geniş yer ayırdı.
“İktidar medyası”na dahil birkaç gazete kutlamayı varla yok arası bantlar, pul kadar başlıklarla geçiştirdi.
Dört gazete ise okurlarının bayramını kutlama gereği hissetmedi.
Taraf, Milli Gazete, Yeni Akit ve BirGün 30 Ağustos 2012 tarihli yayınlarıyla, yayınlandıkları ülkenin tarihini, Büyük Zafer’in o ülke için anlamını yok saydı.

+++

İki yenik ordu
Bürokrasinin “milli” sıfatını yakıştırdığı iki bakanlığı vardır: Milli Savunma ve Milli
Eğitim...
Bu ikisi, iki büyük orduyu
yönetir:
Silahlı Kuvvetler ile eğitim ordusu...
Ne yazık ki ikisi de, “Büyük Zafer”i, birer yenik ordu gibi “kutluyor”, bu 30 Ağustos’ta...

***

362 general ve amirali bulunan Türk Silahlı Kuvvetleri’nde 68 general ve amiral tutuklu...
Bahriyelilerin durumu daha da vahim: Muharip 48 amiralin yarısından fazlası tutuklu...
Eski Genelkurmay Başkanı, “bir terör örgütünü yönetmek”ten yargılanıyor.
Terfilere karar verecek Yüksek Askeri Şura’ya 2 general katılamadı; çünkü hapisteler.
Şura, tutuklu 40 komutanı hep birden emekliye sevk etti.
Darbe hazırlığına karıştılarsa ben hepsinin tasfiyesinden yanayım; ama Balyoz davasının nasıl çürük delillerle yürütüldüğünü gören herkes, bunun darbecileri cezalandıracak bir yargılama değil, “Silahlı Kuvvetler’in geleceğini şekillendirecek bir tasfiye” olduğu görüyor artık...
Tasfiye edilenler bugün Hasdal’da üniformalarını çıkaracak ve “sivil hayat”a Silivri’de devam edecek. Etrafta muhtıra verecek asker kalmayınca muhtıra işi de “sivilleşti”. Askerin boşluğunu doldurmak için Hükümet içinde bakanlar birbirine muhtıra veriyor artık...
Tasfiyenin fiili sonucunu ise BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş özetliyor: “Şemdinli-Çukurca arasındaki 400 kilometrelik alan PKK denetiminde. Ordu ancak havadan destek yapabiliyor.”

***

Gelelim diğer orduya:
Dünkü Milliyet’in 1. sayfasındaki fotoğraf, oradaki tabloyu da özetliyordu aslında: Bu yıl otomatik olarak okula kaydedilen 66 aylık çocuklar, aileleri okula vermek istemediği için hastane kapısında, rapor kuyruğunda bekliyor.
Ayşegül Kahvecioğlu’nun haberinden öğreniyoruz ki hastaneler çocuk parkına dönmüş.
Aileler, çocukları için “Yaşıtlarından geridir” diye rapor alıp onları bu eziyetten korumaya çalışıyor.
İstanbul Milli Eğitim Müdürü “Okul çağına gelenlerin yüzde 90’ı bu yıl kayıt yaptırmayacak” diyor.
Yani eğitim ordusu ricatta...
Savunma ordusundaki “çürük raporu” adeti, şimdi de eğitim ordusuna sirayet ediyor.
Okuldan “Yaşıtlarından geridir” raporuyla kaçan çocuklar, lise sonda mezun olurken de uyduruk hastalık raporlarıyla dershaneye koşuyor.
Böylece çürük raporuyla girdikleri okulun kapısından yine çürük raporuyla mezun oluyorlar.
“Küçük taarruz”un bilançosu da bu...

***

Toplamda sayısı 20 milyona yaklaşan, iki dev ordudan bahsediyoruz. Türkiye’nin hep övünegeldiği savunma ve eğitim ordusundan... Komutanları yenik, neferleri ezik, “çürük” ordularla, 30 Ağustos’u kutluyoruz bugün...
Köşk’teki kutlama iptal edildi.
Çünkü “Başkomutan” raporlu... Ona geçmiş olsun. “Zafer Bayramı” kutlu olsun!
Can Dündar / Milliyet

+++

Atatürk anıtına çelenk koymak
yasa dışı eylem haline getirildi

CHP’nin Kartal, Şile gibi ilçe örgütleri İlçe Kaymakamlıkları’na başvurarak Atatürk anıtlarına çelenk koymak için izin istiyor. Kaymakamlıklar bu talepleri:
“Yönetmelik gereği uygun görülmemiştir” yazısıyla reddediyor....
Çünkü 5 Mayıs 2012 tarihinde iktidar tarafından çıkarılan yeni “Tören ve kutlamalar yönetmenliği” nce siyasi partilerin milli bayramlarda Atatürk anıtlarına çelenk koyması yasaklandı...
Geçen 19 Mayıs’ta polis çelenk koymak isteyenlere engel olmaya çalışmıştı.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Adnan Keskin dün yaptığı basın toplantısında dedi ki:
“Halkın Mustafa Kemal Atatürk’e bir demet çiçekle veya çelenkle sevgisini belirtmesinin bile yasaklanıp izne tabi tutulduğu karanlık günlerden geçmekteyiz. Ancak, Cumhuriyet’i kuran parti olan CHP’nin 30 Ağustos Zafer Bayramı günü Atatürk anıtlarına çelenk ve çiçek koymasına hiçbir güç engel olamayacaktır...”
Evet.. Atatürk anıtına çelenk koymak artık yasa dışı eylem haline getirildi...
Çünkü iktidarı elinde tutanlar Cumhuriyet tarihini değiştirmenin... O dönemi tarihten silmenin savaşını veriyor... Her ağızlarını açtıklarında Cumhuriyet’e sataşanlar onun yerine neyi mi koyacaklar: Akıllarınca “Çöl Arabizmi”ni... Ortadoğu miskinliğini.. Kul - köle kültürünü... Başarırlarsa tabii...
Melih Aşık / Milliyet

+++

Son Yunan kurşunu Mustafa Kemal’e saplansın diye beklediler
Tarihin kulağına şu ibret verici gerçeği de üflemek zorundayız. Mustafa Kemal’e muhalefeti din-iman yapmış bağımsızlık düşmanı, Dürrîzade ve Damat Ferit torunu, emperyalizm uşağı dinci alçakları nasıl kahrettiğini, Falih Rıfkı’nın yaşanmış şu satırlarından daha iyi hiçbir şey anlatamaz: “Muhittin Baha bana bir Ankara hikâyesi anlattı. Onlar da sevinçten ne yapacaklarını bilmiyorlarmış. Meclis’te bir aralık ellerini yıkamaya gitmiş. Asık suratlı bir milletvekili görmüş; Mustafa Kemal’in muhaliflerinden biri, şöyle konuşmuş: ’Ne var sanki? Nasıl olsa İzmir’i bize vereceklerdi. Nesini büyütüp duruyorsunuz.’ Ve namussuzlukların en iğrenciyle eklemiş: ’Yunanlılardan kurtulduk; bakalım Mustafa Kemal’den nasıl kurtulacağız? Evet, Mustafa Kemal’in muhalifleri ve rakipleri sapsarı idiler. Ah! Bir kurşun, son Yunan kurşunu Mustafa Kemal’in göğsüne saplanamaz mıydı?” (Atay, Çankaya, 338-340)
Ben, Mustafa Kemal’e düşmanlığı kuduz bir sadizme dönüştürmüş dinci alçaklığı bu anekdot kadar isabetle tanıtan ikinci bir anlatıma rastlamadım.
Yaşar Nuri Öztürk / Yurt

+++

Çankaya dükkan mı ki kapansın
Bayram milletindir. Cumhurbaşkanı’nın hazır bulunmasına bağlı bir şarttan söz edilemez.
Çankaya dükkân mı ki kapansın! Daraltılmış program, bugünün zorluklarından çıkış yolu bulma arayışlarına zarar verecektir.
Halbuki bayram nedeniyle Atatürk’ün adı ve düşünceleri ne kadar çok tekrarlanırsa çare olacak ilhamı yakalama şansı o kadar büyük olurdu.
Halkın çok büyük bir kesimine tercüman olacağını tahmin ederek iktidar sözcülerine bir çağrıda bulunmak istiyorum:
Hakkı olan övgüyü Atatürk’ten bugün esirgemeyiniz.
Onun dehası sayesinde elde ettiğimiz şansın kıymetini takdir etmekten, bize onu kurtarıcı olarak gönderen Allah da razı olacaktır.
Ayrıca... Adını anmak gerektiği zaman dolu dolu ATATÜRK demekten sakınmayın.
Aksine davranmak, “gazi” diyerek geçiştirmek, büyük bir kitleyi rencide ediyor. (...)
İktidar Zafer Bayramı kutlamalarını daraltarak iyi yapmadı.
Atatürk’ü ve 30 Ağustos’u unutmanın, unutturmanın zamanı değildir. Hatırlamaya ve hatırlatmaya bugün her zamandan çok ihtiyacımız var!
Güngör Mengi / Vatan

+++

Yurtsan Atakan son yolculuğuna uğurlanıyor
Bir süredir kanser tedavisi gören Akşam gazetesi yazarı Yurtsan Atakan hayatını kaybetti.
1963 yılında İstanbul’da doğan Atakan, gazeteciliğe Cumhuriyet gazetesinde başladı. Güneş Yayınları, Bersay Yayıncılık, Yeni Yüzyıl, Star ve Hürriyet gazetelerinde de çalışan Atakan, Adam Dergisi Yazı İşleri Müdürlüğü, PC World Genel Yayın Yönetmenliği, IDG Türkiye Genel Müdür Yardımcılığı görevlerinde de bulundu.
Henüz 49 yaşında olan Yurtsan Atakan 1994 yılından bu yana “internet ve teknoloji” üzerine yazıyordu.
Türkiye Bilişim Vakfı Bilişim Medyası Ödülleri kapsamında çeşitli yıllarda En İyi Köşe Yazısı, En İyi İnternet Sitesi, En İyi Fotoğraf, Bilişime Verilen Katkı ödülleri bulunan Atakan’ın cenazesi bugün Levent Camii’nden kaldırılacak...

+++

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Türkiye’nin Sorunu
...bu topraklarda 1900’lerde, ulusal bilinçler gelişmemişti ama dünyayı yönetenlerin ve Osmanlı’yı mağlup edenlerin kafalarında etnik ve dinsel ayrımlar netti!
Sevr, Anadolu’nun doğusunu Ermenilere, batısını Yunan’a, bugünkü sınırlar dışında kalan güneydeki Mezopotamya bölgesini ise Kürtlere veriyor, Müslüman Türklere de Ankara ve Konya’ya bırakıyordu...
Böylece Türkiye’nin bugünkü sorunu, daha Birinci Dünya Savaşı sonrasında, egemen devletlerin belirlediği konjonktüre uygun olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmadan, siyaseten tarihe geçirilmiş oldu.
Ve tam o sıralarda Ortadoğu’nun petrol kaynakları keşfediliyordu!
Emre Kongar / Cumhuriyet

Yazarın Diğer Yazıları