Bir cerrahın ölümü

Biliyoruz ki hiçbir parasal tazminat, dört duvar arasında geçirilen tutukluluk günlerinin bedeli olamaz... Anayasaya göre idam cezası, yani öldürmek yasak. Peki bir cerrahın cerrahisini öldürmenin bedeli nedir? Onu biliyor muyuz?

Alican Uludağ’ın haberinden olayı anımsayalım:
Ergenekon soruşturması kapsamında 17 Nisan 2009’da tutuklanan Mehmet Haberal, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri Rüstem Eryılmaz, Resul Çakır, Kemal Can, Yakup Hakan Günay, Mehmet Faik Saban; İstanbul 9. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri Nurettin Ak, İdris Aslan ile İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesi hâkimleri Vedat Yılmaz Abdurrahmanoğlu ve Ali Efendi Peksak hakkında Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nde tazminat davası açmıştı.
Haberal, 9 hâkimden “Rahatsızlığı nedeniyle ölüm riski taşıdığı, delilleri karartma ve kaçma şüphesi olmadığı halde” tahliye taleplerini reddettikleri gerekçesiyle, 20’şer bin TL tazminat talep etmişti.
Yargıtay 4. Hukuk Dairesi de Haberal’ın “tutukluluk halinin devamına” ilişkin verilen kararların CMK’ye aykırı olduğunu kaydetmiş ve hâkimlerin her birinin Haberal’a 1500 TL manevi tazminat ödemesine karar vermişti. Bunun üzerine hâkimler karara itiraz etmiş ve dosya Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun önüne gelmişti.Kurul, Prof. Haberal’ın açtığı tazminat davasında tahliye taleplerini reddeden 9 hâkimin tazminat ödemesine ilişkin kararı onadı ve böylece bir içtihat oluşturdu.

* * *

Hukukçular bu kararı nasıl yorumladı:
YARSAV Kurucu Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, kararın hukukun üstünlüğünün işler kılınması ve insan haklarının korunması yönünden çok önemli bir adım olduğunu kaydetti...
Eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk, CMK’ye göre tutuklamaların kuvvetli suç şüphesi, kaçma, delilleri yok etme ve değiştirilmesini önlemek için verilebileceğini vurgulayarak kararın Ergenekon sürecinde tutuklanan diğer üniversite rektörleri ve gazeteciler açısından da emsal niteliği taşıyacağını dile getirdi...
İstanbul Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Bahri Öztürk, “Tutuklamayla ilgili böyle bir karar verilmesi yargıçların tutuklama ve yakalama konusunda biraz daha dikkatli karar vermesi sonucunu ortaya çıkarıyor” görüşünü kaydetti.

* * *


Peki, dünyaca ünlü cerrah Münci Kalayoğlu, Mehmet Haberal için ne demişti (Cumhuriyet Gazetesi, Aydınlanma, 13 Haziran 2010): “...Bir cerrah kolayca yetişmiyor...
Ve hele iyi cerrah çok çok zor.
Belki Muhammed Ali dünya şampiyonu olduktan on sene sonra tekrar boksa başlayabilir ve tekrar şampiyon olabilir. Micheal Jordan Chicago Bulls’un NBA şampiyonluğundan 5 sene sonra tekrar basketbola başlayabilir ve tekrar şampiyon olabilir...
Ama iyi bir cerrahı, hem de çok çok iyisini, bir sene bir odaya kapatırsanız, ameliyathaneden uzak bırakırsanız, ona ancak rüyalarında ameliyat yapabilme şansını bırakırsanız, o cerrah hiçbir zaman geri gelemez. Belki fizik olarak ölmez ama cerrahisi ölür.
Yazık olur... Ben iyi cerrahı tanırım. Benim için onların ameliyatlarını seyretmek Beethoven’in 5’inci senfonisini dinlemek kadar veya Leonardo Da Vinci’nin ’la Jaconde’unu seyrettiğim zaman aldığım zevk kadar bana zevk verir.
Mehmet Haberal iyi hem de çok iyi cerrahtır. Hacettepe’de ve Başkent Hastanesi’nde beraberce birçok hastanın hayatını kurtarmak için uğraş verdik. Asla şüphem yok, o çok iyi cerrah.
Anayasaya göre idam cezası, yani öldürmek yasak.
İyi bir cerrahın cerrahisini öldürürseniz geriye ne kalır ki?..”

* * *


Biliyoruz ki hiçbir parasal tazminat, dört duvar arasında geçirilen tutukluluk günlerinin bedeli olamaz...
Peki bir cerrahın cerrahisini öldürmenin bedeli nedir? Onu biliyor muyuz?
* Emre Kongar / Cumhuriyet


++++++

Demokrasimizin Baba’yı alması şart
Herkes “ileri” demokrasiden söz ediyor ama, ha bire “geriden” örnekler veriliyor.
Kılıçdaroğlu mesela, “Yolumuz Bülent Ecevit’in yolu”
dedi...
Başbakan ise, Adnan Menderes’in ve Turgut Özal’ın devamı olduğunu söylüyor.
Demirel’in başı kel mi?
*
Netice itibariyle...
Takke’nin mirasçısı var.
Kasket’in de.
Dün öğrendik...
Cumhurbaşkanı kuklası fes’li.
Şapka boşta.
Temel sorun, budur.
Kenara çekilince yarattığı boşluk, Türkiye’yi yuttu. Takke-kasket tahterevallisiyle, istersen 100 kere seçim yap...
Şapka’yı giyen bulunmazsa, sıklet merkezleri değişmeyecektir.


++++++

Cumhur sizden yanıt bekliyor
Perşembe günkü yazımda Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu’na birkaç soru sormuş ve yanıtlamasını istirham
etmiştim. Sorular şöyleydi:
1- Ankara’da, Kırlangıç Sokak’ta zat-ı aliniz için devletin ve milletin parasıyla dört katlı, yüzme havuzlu, saunalı süperlüks bir bina kiralandı mı? Bu bina için ayda 20 bin dolar kira ödenmekte midir?
Mal sahibine beş yıllık kiranın peşin
ödendiği doğru mudur?
2- Bu binanın hemen karşısındaki
süperlüks bir daire, Bakan Bey’in koruma müdürü için ayda 4.500 dolara kiralanmış mıdır?
Bu sorulara evet veya hayır diye bir yanıt gelmedi. O yazım çıktıktan sonra bir diplomatımız aradı ve bir soru daha ekledi:
3- Bakan Bey için özel kiralanan o görkemli binanın eşyaları, dayanıp döşenmesi için kaç para harcandı? Acaba trilyonu bulmuş mudur?
Aradan iki net gün geçti, Bakanlıktan ve Davutoğlu’ndan ses yok.
Sık sık sözünü ettikleri “Cumhur”,
devletin ve milletin, başka bir
deyişle kendi parasının nerelere
harcandığını merak ediyor.
Lütfen Bakan Bey, eğer size zahmet olmayacaksa, “Cumhur” bir yanıt bekliyor.
* Emin Çölaşan / Sözcü


++++++

Yabancı yatırımcılar medyada yüzde 50’ye kadar pay sahibi olabilecekmiş.
Batılı yatırımcılara çağrı: Gelirken parayla beraber biraz da basın özgürlüğü getirin lütfen...
* Haldun Ertem

++++++


Sahte belge düzenleyen Deniz Feneri Noteri’ni “zamanaşımı” kurtarmış.
Söz konusu Deniz Feneri olunca kurtarıcı hemen bulunuyor.
* Fahrettin Fidan

++++++

Edep tamam da insaf yahu!
Başta Başbakan, pek çok bakanın
açtığı her biri 100 binlik tazminat davalarıyla, Oktay Ekşi’nin basından ismi
kadar, yeryüzünden cisminin de silinmek istendiği belli.
Bütün bunlar, 60 yıllık meslek yaşamında ölçüyü hemen hiç kaçırmamış bir yazara, uygunsuz “tek tümce” yüzünden reva görülüyor ve benim aklıma, daha radikal bir ceza getiriyor:
Oktay Ekşi, acaba kendini assa mı diner Başbakan’ın öfkesi, yoksa çekip beylik tabancasını kafasına sıksa mı? Uyku hapıyla falan yumuşak intihar, bu “savaşçı” ruhu, bu galeyanı kesmez gibi görünüyor, çünkü.
Oysa demokrasi, bir intikam rejimi değildir. Tam tersine, ezada hukuku,
cezada ölçüyü gözetir. İntikam rejimi olmadığı için de ne yağlı ilmeğin, ne de namlunun ucunda gelebildi Türkiye’ye. Uyku hapıyla intiharların getireceğine de emin değilim.
Acaba “Edep yahu!” buyruğuyla kabaran intikam duyguları “İnsaf yahu!” diye dengelense, demokrasi bir yana,
daha insanca olmaz mı?
* Mine Kırıkkanat / Cumhuriyet


++++++

Efelerin sesi kısılıverdi
Başbakan “Onunla savaşacağım” dedi... Özür dilemesine bakmadı...
Oktay Ekşi’yi istifa ettirdi.
Yetmedi. 100 milyarlık tazminat davası açtı.
Yetmedi, diğer bakanların da dava açmasını istedi.
Yetmedi, Oktay Ekşi’nin Basın Konseyi’nden de istifasını istedi.
Yetmedi, AA, TRT gibi yandaş kuruluşları Basın Konseyi’nden çekilmeye teşvik etti.
İlginçtir.. Oktay Ekşi’nin yazısında Başbakan’ın adı sanı geçmediği gibi herhangi bir isme yönelik hakaret de yok... Oktay Bey sadece “Anasını satan zihniyet” diyor...
Bu bir çift “maksadını aşan” laftan dolayı 56 yıllık gazeteciyi yok etme operasyonunu bizzat Başbakan yürütüyor.
Oktay Ekşi’nin yazısını okur okumaz istifasını isteyen “yiğit” gazeteciler Başbakan’ın hücumlarında hâlâ basın özgürlüğüne aykırı bir durum görmüyor olmalılar. Hiç sesleri çıkmıyor.
Normal midir bir Başbakan’ın bir gazeteciyi parçalayıp yok etme girişimleri...
Bu hücumun edilen bir çift lafa değil bir başyazarın cumhuriyetçi, laik, hukuka saygılı kişiliğine yönelik olduğu hâlâ anlaşılamadı mı?
Neden hiç sesleri çıkmıyor bizim efelerin...
* Melih Aşık / Milliyet

++++++

AB’nin 9 Kasım’da(yarın) açıklanacak ilerleme raporunda Ergenekon’la ilgili haber yapan basın mensuplarına açılan davalardan endişe duyulduğunun belirtilmesi, mağdur gazetecileri umutlandırmış!
Hani “AB”li olmak “insan hak ve özgürlüklerinin korunduğu” bir ülke olmaktı? En temel insan haklarını çiğneyen, gizlilik yasasını ihlal eden gazetecileri kurtarmaya soyunan AB de size kapak olsun!

++++++


Kapatın karakolları rehabilitasyon merkezi kuralım!
Fehmi Koru Londra’dan bildiriyor:
“Dağdaki insanların sağlıklı düşünemeyeceğini belirten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ”Önünüzde bir yanlış varsa o yanlışın düzeltilebilmesi için karşınızdakine fırsat vereceksiniz...“ dedi.
Kilit vurun bütün karakollara...
Kapatın mahkeme salonlarını...
“Sağlıklı düşünemedikleri için kundaktaki bebeklerin kalplerine kurşun delikleri açan canavarlar“ için üç tarafı denizlerle çevrili, su şırıltısının, kuş cıvıltısının eksik olmadığı bir rehabilitasyon merkezine dönüştürün vatan toprağını...
Madem terör değil, ihanet değil, kalleşlik değil, eşkıyalık değil, alçaklık değil, şerefsizlik değil sorun...
Madem sorun ”sağlıklı düşünememek“ten ibaret;
Bize ne asker gerek...
Ne hakim...
Ne savcı...
Ne polis...
Ne iş başa düşünce çifti çubuğuyla hainin karşısına dikilmesini bilen yüreği ”milliyetçi“ bir toplum...
Bolca psikolojik danışman yetiştirin...
Ha bir de, biliyorum siz ”özelleştirme“den yanasınız elde avuçta son kalanlan kamu kaynaklarını da ama ”Allah rızası“ için yeni bir KİT kurun;
”Deli gömleği dokuma fabrikası“!
Siz teröristleri rehabilite ederken muhtemelen kafayı yiyecek olan milleti ötesi paklamaz çünkü!

++++++

MİNİ YORUM
TRT protokol haberciliği yapmaz tabii...
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç “TRT artık protokol haberciliği yapmıyor” demiş... Ağzına sağlık pek güzel söylemiş. TRT bizce de artık protokol haberciliği yapmıyor. Malum protokol listesi uzun içinde sadece Cumhurbaşkanı, Başbakan yok ki; Mecliste grubu bulunan siyasi partiler var, Mecliste grubu bulunmayan siyasi partiler var, TSK var, yüksek yargı var, kamu yararına çalışan dernekler var, vakıflar var, bürokratlar var... Var oğlu var... Hangi biriyle başa çıksın? TRT artık iktidar haberciliği yapıyor; listede bir AKP var, bir AKP var...

Yazarın Diğer Yazıları