Bingöl'den Silivri'ye
Bingöl’deki 33 erin şehit edilmesi olayını Ergenekon’a bağlamaya çalışan Ümraniye çuvalını atarak hipnozu sürdürmekte kararlı olan zihniyetin maskesi düştü. 19 yıl önceki şartlar ile bugünkü teknoloji arasında neredeyse tanklarla Roma döneminin savaş arabaları kadar fark vardır. 1995 yılında görev yerim Tunceli’ye gitmek için Elazığ’daki toplanma bölgesinde 2 gün boyunca yaşamıştım. Sivil otobüslerin önü ve arkasına koyulan zırhlı araçlarla kontrol noktalarından geçerek Tunceli’ye ulaşana kadar her an pusuya düşme ihtimalini o arazide yaşayarak öğrenmiştim. Demek ki değişen bir şey yok.. İleri demokrasiye terfi eden canım memleketimde insan hayatından daha ucuzu kalmamış. Enflasyon, hayat pahalılığı hikaye. Günden güne asker kanı ucuzluyor, oluk oluk akışı keyif veriyor bazılarına.
Askeri vesayetten kurtulma adına faşizme sembol olan medya mahallesinden çıt yok. Ne de olsa “en büyük medya patronu” emir verdi “şehit haberlerini manşetten vermeyin, bu işleri büyütmeyin” diye. Yeterli güvenlik önlemlerinin alınmadığı belirtilerek sorumluların derhal istifasını istemek, ihmali olanların açığa alınarak hesap vermesini talep etmek de tarih oldu. 9 yıl boyunca Genelkurmay Başkanı’ndan kuvvet komutanlarına generali, albayı, yüzbaşısı, astsubayı, uzmanı her fırsatta suçlu ilan edilirken “özel” olmanın özelliğini yaşıyor Necdet Bey. Tayyip Erdoğan’ın kankası Hüseyin Çelik’in “kazuletleri temizleme avcısı..” Türk Ordusu’nun bir numarası elinde kalan personele bırakın sahip çıkmayı, her gün fuhuş, şantaj, casusluk, darbe iddialarıyla tutuklanmalarına çıt çıkarmayarak tarihteki şanlı yerini çoktan aldı bile. 400 personeli casusluk suçuyla yargılanırken kamuoyuna “bir teki bile casusluktan yargılanmıyor” cevabı verilirken “söz konusu personel, komuta kademesinin yapılandırılması için tutuklanarak tasfiye edilmiştir” mealinde bilgi notu da verilmiyor. Pazarda bir söz vardır; alan razı, veren memnun.. Hasdal, Hadımköy, Maltepe, Silivri ve Ankara’da tutuklu bulunan asker, pazardaki mezatın ucuz malları gibi.. Ne ile suçlandığını bilmeden en verimli yıllarını demir parmaklılar ardında geçiriyorlar. Alın işte perşembe cuma Silivri’de sözde Balyoz davasından büyük ihtimalle hüküm çıkacak. Bilirkişi raporlarıyla sabit binlerce sahte dijital veri ile içeride tutulan, her biri alanındaki en başarılı personel için 15 ile 20 yıl arasında hapis isteniyor. Nasıl bir örgüt ise bir numaralı sanık için de aynı ceza, en küçük rütbeli personel için de aynı ceza.. Hukuk kurallarının çiğnendiği, savunma hakkının gasp edildiği bu davadan çıkacak hüküm ne olursa olsun tartışmaya açık olacaktır. Kim bilir gerekçeli karar açıklanana kadar kime ne kadar niçin ceza verildiğini de bilemeyeceğiz. Bu esnada bazıları tahliye edilerek kamu vicdanlarındaki olağanüstü kanamanın hafiflemesi sağlanmaya çalışılacaktır. Başından bu yana bu davayı alt yapısı tamamlanmadan servise konulan hızlı trene benzetmiştim. AKP’nin treni Adapazarı’nda devrilmişti. Ölenler yaralananlar unutulup gitti. Silivri’deki hızlı tren adalet duvarına toslasa da gören yok..
Oda TV davasındaki tahliyeler Ümraniye’deki duruşmalardan 16 celse men cezaları ve yarınki Balyoz hükmünün 30 Eylül’de gerçekleşecek olan AKP kongresiyle doğrudan ilişkisi olduğuna inanıyorum. Amerikan ajanlarının yol geçen hanına çevirdiği Türkiye topraklarına ve Orta Doğu coğrafyasındaki projelerle doğrudan bağlantılı olan AKP kongresinde BOP eş başkanı Recep Tayyip Erdoğan yeni kurmay kadrosunu belirleyecek. Önümüzdeki 3 kritik yıl için hazırlanan yol haritasının içeriğini Erdoğan ve yeni yol arkadaşlarının yenilenen profillerini bir başka yazıya bırakıp Silivri notlarında buluşmak üzere ülküyle kalın.
Not: Silivri’de hükmün açıklanacağı yarınki duruşmaya, tarihe tanıklık etmek isteyenleri bekliyorum. Esenlerden, Yenibosna’dan direkt Silivri Cezaevi otobüsleri var. Çaylar Hıdır Hokka’nın çadırından.