Bin yıldızlı gecelerde ölmek!..
Kimileri bulanık uykularının mahmur anlarında, sevdalarına sarılırken bir boşluğun girdabında açtılar gözlerini...
Kimileri, belki beyaz atlı bir prensin ardından koşarken, sıcak sinmiş zeminin altlarından kaydığını hissedemedi...
Bazıları kör karanlıkta, avludaki derme çatma bir tuvaletin yolunu ararken, yaşamın dizgininden boşalıverdi!..
Ve belki de kimileri, uykusunda yürürken, ayaklarına yoldaşlık edecek sıcak bir toprak bulamadı!..
Hepsi, ay ışığının yamalı döşeklere yorgan olduğu gecelerde, sıcağın zulmünden kaçıp gökyüzünün serinliğine sığınmışken apansız yakalandılar acılara!..
Çünkü bin yıldızlı otel lüksünde uyurken damlarda, gafil avlandılar karanlık tuzaklara!..
Ve sonunda kavak ağacından yapılmış "taht"larda, sevdaya gölge olan cibinliklerde zenginlik "rüya"ları görürken uçtular, düştüler, kırıldılar!.. Ve ne yazık ki çokları da öldüler!..
Gölgenin yoksul sarayı!..
Ne zaman Güneydoğu'da "dam"dan düşme vakaları ile ilgili bir haber okusam, hem yukarıdaki manzaraları anımsarım, hem de Urfa'da, Kötüler Mahallesi'nde damlarına yorgan taşıdığım betonarme iki odalı garip gecekondu gelir aklıma...
Anamın kızgın betona teneke kovalarla savurduğu sular, biz alttakiler için gökdelen misali yüksek olan o evin tepesini gölgenin sarayına çevirirdi!..
Kaçakçı çarşısında ekmek kovalayan babamız, Ağustosun azabını çizgili pijamalarıyla bertaraf ederdi, çiçek desenli yastıklara yaslandığında...
Uykunun yoksul bedenleri teslim aldığı gece yarılarında;
Kaçakçı atlarının köpek seslerini bastırdığı anlarda;
Ve sevda inlemeleri yeni kardeşler peydahlarken kuytuluklarda;
Bazen avluya yuvarlanmış bir bedenin çığlığı sabah ezanlarına karıştığında; Bilirdik ki, bir komşu çocuğu yine damdan düşmüştür!..
Karanlıkta masum çığlıklar!..
İşte ne zaman üzerinde yatakların istiflendiği bir "dam" görsem, ya da ne zaman Güneydoğu'nun varoşlarında, yoksul evlerin üzerine kurulmuş derme çatma bir "taht"a (sedir) rastlasam, kulağımda şark çıbanlı çocukların, gecenin karanlığına küfür eden o masum çığlıkları yankılanır!..
Çocukluktan bu yana damdan düşme vakalarını duyuran haberler içimi yakar hep...
Gölgenin ebediyen izne çıktığı, güneşin savunmasız bedenlere saplandığı ağaçsız Urfa'da, ya da çalıya bile hasret Harran'da ve tüm Güneydoğu'da; gölgeyi gökte arayanların, ölümü göze alarak sarıldığı yorganlardır "dam"lar!..
Gökten sanki yanardağ lavlarının savrulduğu gündüzlerin ardından, damlar serinliğin arandığı deliksiz uykuların tek sığınağıdır oralarda...
Evet; tatil yüzü görmeyen nesillerin, uykularını gökyüzünün insafına terk ettiği sıcak ama çok sıcak o coğrafyada, geceleri kahredici dramlar yaşanır...
Yaşam yerden bir metre yükseklikteki "taht"larda görkemli gibi görünse de, aslında "dam"lar ölüme düşecek kadar da pervasızdır oralarda!..
Ölümün serin tuzağı!..
Orada, Güneydoğu'da; yıldızların ninnileri rüzgâra ihale ettiği gecelerin mağrur rüyalarında, herkes potansiyel kurbandır damlarda;
Televizyonlarda gördükleri bisikletlerin arkasından koştuğunu sanan çocuklar...
Platonik sevdalarına kan ter içinde ulaşmaya çalıştığını düşlerken, törenin kabusuyla sarsılan genç kızlar...
Sevdiğine sarılmak isterken korkuluksuz damların kenarından aşağıya uçan kadınlar, erkekler...
Ve de, uyku sersemliğiyle ölümün sebepsiz kucağına biçarece atlayan korunmasız yaşlılar...
İşte onların çoğu tatmıştır damdan düşmenin o uyku sersemi, iz bırakan acılarını...
Evet; Güneydoğu'ya giderseniz yaz aylarında, sakın ola padişah "taht"ını andıran sedirlerin keyfine laf etmeyin...
Bilin ki akrepten, yılandan ve de sıcaktan kaçan insanlara kucak açmıştır onlar...
İşte onlar aynı zamanda gündüzün ateşini gecenin ayazında söndürmeye çalışanların tabutlarıdır da aslında!!!
Heyhat!.. Eğlencenin zirvesine çıkan yaşamlara nasıl ki "damsız girilmez", ölüm eğer bir serinliğin tuzağında ise muhakkak ki "dam"sız düşülmez!..
Düşmeye görün!!!
Okurlara Not;
Yukarıdaki öyküyü kaleme aldığım Ağustos 2010'da, ajanslara yansıyan bir haberde, sadece Diyarbakır'daki hastanelere 3 ay içinde 3230 damdan düşme vakasının yansıdığına dikkat çekilmişti...
Bu habere göre, damdan düşenlerin yüzde otuzu yaşamını yitirmişti!..
5 Temmuz 2019'da medyaya yansıyan bir haberde ise, sadece Diyarbakır'da bir ay içinde 45 kişinin damdan düştüğü, bu kentle çevresindeki şehirlerde, bir yıl içinde 115 kişinin damdan düşerek öldüğü yazılmıştı...
Sıcaklar Güneydoğu'da, yüzyıllardır olduğu gibi tüm yakıcılığıyla etkisini sürdürse de, teknoloji tahtlarda da dönüşüm yaşattı...
Tahtların çoğu artık işlemeli ahşaplardan değil, ucuz ve sağlam olduğu için demirden yapılıyor...
Bunaltıcı sıcaklara ve sivrisineklere karşı cibinlikler ise daha da modern ve korunaklı...
Ancak Güneydoğu yine yanıyor... Apartmanlar, siteler çoğalsa da, yüzbinlerce insan serin uykular uğruna gecekonduların damlarında yatmayı sürdürüyor...
Damda yatma geleneği gazetelere "Dampalas" gibi ironik başlıklarla haber olsa da, Haziran ve Temmuz'da Güneydoğu'da damdan düşme vakaları medyaya yansımaya devam etti... Ölümler, yaralanmalar bitmiyor ne yazık ki!..
Asfalttan buhar kaldıran Ağustos belli ki yeni vakalara gebe...