Bileni bilmek
“Bilmediğini bilmek en büyük erdemdir. Bilmediğini kimin bilip bilmediğini tespit edip öğrenmek ferasettir. Rabbim bilmediğimizi bilenlerle bizi bir araya getirsin.”
Ne zor şeydir bu, bilmiyorum diyebilmek. Yanlış bilgi vermemek için bilmiyorum dediğimde gülünç durumlara düştüğüm de olmuştur ama bilmediğimi öğrenme konusunda ciddi mesafe aldığımı da belirtmeliyim.
Okul yıllarımdan bu yana matematik ile aram hiç iyi değildi. Rakamlara olan fobim yüzünden ticaret yapamadım, ekonomi bilgim de kıt kaldı. Buna rağmen canım memleketimin vaziyetini yansıtabilmek için istatistik bilgilerini öğrenip okuyucularımızla paylaşmayı vazife saydım. Nitekim Türkiye’nin borçlarının son yedi yılda 225 milyar dolardan 560 milyar dolara çıkışına dair gerçekleri bu sütunda ifade etmiştim. Her ne kadar Başbakan Erdoğan 560 milyar doların hepsinin devlet borcu olmadığını, bir kısmının özel sektör borcu olduğunu iddia etse de kazın ayağı hiç de öyle değil.
Yıl 2002. Türkiye’nin Cumhuriyet tarihi boyunca biriken borç miktarı 225 milyar dolar. Bunun 200’ü devletin, 25’i ise TÜSİAD üyelerinden olan büyük sanayicilerin borcu. Bu miktarın bir bölümü hazine garantisinde.
Yıl 2009. Küsuratlarla uğraşmayalım. Devletin borcu 500, yarıdan fazlası hazine garantili özel sektör borcu ise 50 milyar dolar. (TÜSİAD’çıların niçin IMF ile anlaşmak için baskı yaptığı burada gizli.) Bu özel sektör borcunda KOBİ’ler, Anadolu kaplanları ve esnaf yok.
Devleti borçlandırmakla Türk milletine boyun eğdiremeyeceklerini anlayan küresel çete, Türkiye’de vatandaşı borçlandırmak için 100 milyar dolarlık bir bütçe ayırıp kolları yıllar önce sıvamıştı. Şahısları borçlandırmanın yolu tüketim çılgınlığı ve ucuz kedi olarak belirlenip, psikolojik harp metotlarının tümü uygulamaya kondu. Buna rağmen 2002’de Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bankalara bireysel borcu 3 milyar dolardı.
Ev, araba, eşya kredisi için büyük reklam kampanyaları başlatıldı. Cadde ve sokakların başlarında bankalar, kredi kartı vermeye devam ediyor. Çalışan çalışmayan, bordrosu olan olmayan herkese kredi kartı dağıtıldı. (Üniversiteye yeni başlayan kızım, kredi kartı almak için başvurmuş. Öğrenci hali ile nasıl ödeyecek?)
Başbakan Erdoğan’ın “Harcamasalardı kardeşim” diye azarladığı kredi kartı mağdurlarına yönelik bugüne kadar duyduğum en önemli tespit, insanın yaradılışında, fıtratında nefs vardır. Limon yiyen bir kişinin karşısında insanın ağzı sulanır. Çoluk çocuğuna küçük mutluluklar verebilmek için ’Allah Kerim nasıl olsa inşallah öderiz’diyerek kredi kartına ufak miktarlarda borçlanan kişinin nefsi var da Tayyip Erdoğan’ın yok mu?
Yıl 2009... Ev, araba, eşya, kredi kartı vs’den bireysel borçlanma miktarımız 78 milyar dolar. (Bu rakamları veren DPT uzmanları bile şaşırıyor.) Bireysel borcun içinde kıvranan, geceleri uyku tutmayan vatandaşın gelişmelere karşı tavır sergilemeyişinin de sebepleri bu.
Devleti borçlu vatandaş kendisini de borçlu olduğu için siyasal, sosyal ve ekonomik anlamda tepki koyamıyor. Dünyanın hiçbir yerinde bizdeki gibi kredi kartı dağıtılmıyor. Ucuz kredi adıyla insanlar aldatılmıyor. Karşılığında limon yenerek vatandaşın nefsi tahrik edilmiyor. Buna çare bulmadıkça memleketin geleceğini aydınlatmak da mümkün görünmüyor. Öyle ise çoğunluğu yabancı bankalara olan borçların yapılandırılması için radikal tedbirler alınmalı.
Kafamı allak bullak eden bu ekonomik terör olaylarını tarih, rakamlar ve günlük hayatımızdan örneklerle anlatan Hakkı Şafak Ses’e hayret ettim. Dayanamayıp; “Hocam siz Harita Mühendisi olmanıza rağmen tohum ve fidanla yani toprakla uğraşıyorsunuz. Bunları nasıl ve kimden öğreniyorsunuz” diye sormadan edemedim.
Hakkı hoca gülümsedi, “Herkes her şeyi bilmez. Bilmediğini bilen, bileni bilirse mesele biter” diyerek yeni bir ders verdi.
Bilmediğini bilenlerin, bileni arayıp bulacağı borçsuz Türkiye ülküsüyle...