Bildiğin ‘polis devleti’

Ne olduğu bile tam olarak anlaşılamayan bir suç ihbarı üzerine ordunun kozmik odalarında aramalar yapılabiliyor ama ciddi bir
ihbar varken ve dinleme kayıtları ortalıkta gezinip dururken bunu ciddiye alıp Emniyet’te bir arama ve soruşturma yapan savcı yok!

İKİ Yargıtay üyesine ait olduğu öne sürülen ses kayıtları ile ilgili soruşturma, ABD adli makamları yardımı reddettikleri için tıkanmış. Gazeteler böyle yazıyor.
Yargıtay üyeleri asılsız ve gerçek dışı olduklarını belirttikleri bu konuşmaları internete koyanların bulunup, cezalandırılması için suç duyurusunda bulunmuşlardı.
Soruşturmayı yürüten savcının Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na yazdığı yazı da zaten ancak ikinci seferinde yanıtlanmıştı. TİB, söz konusu Yargıtay üyeleri ile ilgili yasal bir dinleme kararı bulunmadığını belirtiyor.
Demek ki kayıtlar, montaj yoluyla elde edilmediyse, bir de yasa dışı dinleme suçu var!
Ama savcılık, şimdi eli kolu bağlı, oturacak, çünkü ABD yardım etmiyor!
Oysa kayıtların nasıl elde edilmiş olabileceği ile ilgili hepimizin bir fikri var!
Hanefi Avcı da zaten kitabında bunu anlatıyor.
İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nün istihbarat şubesinde devletin envanterinde olmayan ortam ve telefon dinleme cihazlarının bulunduğunu söylüyor.
GSM hatlarının ancak devletin elindeki olanaklarla dinlenebileceğini, bireysel dinlemelerin mutlaka yakalanacağını söylüyor.
Ama o şimdi hapiste, yasa dışı dinlemeleri kaydedip, zamanının geldiğini düşündüklerinde kullananlar dışarıda serbest!
Ne olduğu bile tam olarak anlaşılamayan bir suç ihbarı üzerine ordunun kozmik odalarında aramalar yapılabiliyor ama ciddi bir ihbar varken ve dinleme kayıtları ortalıkta gezinip dururken bunu ciddiye alıp, Emniyet’te bir arama ve soruşturma yapan savcı yok!
Böyle bir ülkede bir “polis devletinin” kurulmakta olduğunu düşünenlerin “paranoyak” olduklarını söyleyebilir misiniz?
* Mehmet Y.Yılmaz / Hürriyet

+++

İster misin burayı da TOKİ’ye versinler İsmet

Küreselleşmedir aslında bu...
Çaça, Rus.
Orospular, Ukraynalı.
Müşteri, Kazak.
Alışveriş, ABD dolarıyla.
Kiracı, Irak’ta.
Bandıra, Türk.
E bandırır tabii adam.
Ve, hâlâ deniyor ki:
“Savarona’da fuhuş yapılmış!”
Ya ne yapılacaktı birader...
Balıkçılık mı?
Araplar da kiralıyor ha bire...
Mevlit mi okuyorlar dersiniz?
İşin külfet boyutunu defalarca yazdık, alt tarafı 900 bin dolar civarında yıllık masrafı var; devlet için çok cüzi bi rakamdır, ayıptır...
Mesela, çıkarıp şak diye 12 Dev Adam’a ödenen ikramiyeyi ver, 25 senelik bakımını kurtarıyorsun...
Valilerin garajında duran ikinci üçüncü makam arabalarından vazgeç, 100 senesi bedavaya gelir. Benzini kıssan bile, yeter.
İşin vizyon boyutu vardır.
Sadece “hatıra” değildir Savarona.
Üzerinde pek durulmayan detaydır.
Bakın, bi tane özel şirket kurdu Mustafa Kemal...
Taaa 1924’te, Türkiye İş Bankası’nı... Forbes’un son dünya sıralamasına göre, bugün bile hâlâ, Türkiye’nin en değerli varlığıdır.
Yani?
Siyasi-askeri dehası üzerine binlerce kitap yazılmıştır ama, aynı zamanda, “Türkiye’nin gelmiş geçmiş en vizyoner patronu” dur Mustafa Kemal.
Savarona’ya dönersek...
Yavuz jilet oldu. Nusrat maket... Bandırma vapuru hurdacıya satıldı. Kurtuluş Savaşı’nda silah taşıdığı için Gazi unvanı alan Alemdar’ı duba yaptılar. Savarona’dan önceki makam yatı Ertuğrul, artık tencere,
tava...
Çanakkale’de Goliath’ı batıran Muavenet-i Milliye, dökümcüye gitti. Hamidiye zırhlısı kiloyla verildi. İlk ve son transatlantiğimiz Gülcemal’den trafik levhası yaptılar.
Elbette emanete hıyanet vardı ama,
aynı zamanda, yanlış yatırımlardı...
Ömürleri kısaydı.
O güzel adam ise, hayatı boyunca, bi tek oyuncak aldı...
72 sene geçmesine rağmen, hâlâ, günlüğü 50 bin dolardan kiralanabilecek kadar değerli Savarona.
Almaya kalk, ilk fiyatının 50 katı.
Vizyoner yatırımıdır çünkü.
Ve, eminim ki, önceki gece Anıtkabir’in avlusunda volta atarlarken gülümsemiştir, “İster misin çok değerlendi diye, burayı da TOKİ’ye versinler İsmet!”
* Yılmaz Özdil / Hürriyet

Bir zamanlar Atatürk’e ait olan yata “fuhuş baskını” iddiasıyla el koymak ve bunu davul zurna çalarcasına ilan etmek de nesi? Bilinçaltında Atatürk’e dönük izler mi? Eğer bu olayda bir “suç şebekesi” varsa, “suç” işlenmişse bunun hukuki gerekleri yapılır. Ama... Bu yatın hatıralarına saygı duyan toplumun büyük kesimini rencide etmeden... Sıra geldi Savarona’ya diye
kaygılıyım.
* Güneri Cıvaoğlu / Milliyet

+++

Bakanlar illegaliyete yataklık etmiş

Diyelim ki Hanefi Avcı intikam peşinde. Diyelim ki, üstelik hem kızıl komünist, hem de terörist!
Bütün bunlar Avcı’nın vahim iddialarını ortadan kaldırmaz ki!
İddia ediyorum, ahkam kesenlerin çoğunluğu ünlü kitabı okumadılar.
Dördüncü kez yazıyorum. Hanefi Avcı kitabında:
1) İçişleri, Adalet Bakanı, Başbakan Müsteşarı, Başbakan Başdanışmanı, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı, Özel Mahkeme Başsavcı Vekili ve Emniyet Genel Müdürü’nü şahsına yönelik gizli ve illegal telefon dinlemeleri ile ilgili olarak bilgilendirdiğini,
2) 28.01.2010 tarihinde Emniyet Genel Müdürü’nün İçişleri Bakanlığı’na verdiği dilekçesini geri çekmesini istediğini,
3) Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı’nda devletin envanterinde gösterilmeyen özel dinleme aletleri olduğunu,
4) Şahıs ismi ve telefon numarası vermeden, sadece telefon aleti numarası (IMEI) üzerinden İstihbarat Daire Başkanlığı tarafından bir sürü telefon dinleme izni alındığını 12.01.2010 tarihinde TİB Başkanı’nın Adalet Bakanı’na bizzat bildirdiğini,
5) Yargı, Emniyet İstihbarat ve KOM’a yerleşip, kanunları hiçe sayarak illegal dinleme yapan, belgelerde tahrifata başvuran aynı cemaate mensup ve aralarında ”hasımlarını“ tasfiye etmek için işbirliği yapan kişiler olduğunu, iddia ediyor.
Kitaptaki en vahim iddia; geri çekmeyi reddettiği 2 dilekçeye 8 ay boyunca İçişleri ve Adalet Bakanı’nın bigane kaldığıdır! Dilekçeleri örtbas edilmiştir.
Devlet içindeki illegal yapılanmaya esasen İçişleri ve Adalet Bakanı yardım ve yataklık etmiştir!
Hukuk devletini inşa etmek için bir an evvel bu iddialara cevap bulmak gerekmektedir! İsteyen ayrıca, Hanefi Avcı’nın terörist-komünist olduğuna inansın!
* Güneyt Ülsever / Hürriyet

+++

Köşe yazarlarının gündeminde yine Avcı var...

Bunların tüm fırıldakları, sonunda hak ettiği cezayı bulacak. Yakın tarihten, mitolojilere kadar iyi bakılsın. Hep bir Promete -Prometheus- çıkmış ve ‘Sönmeyen ateşi’ harlayıp ‘Küllerinden yeniden doğmuştur’. Beklenen hatayı yaptılar ve ‘Avcı Promete oluyor’.
* Burhan Ayeri / Akşam

Cemaat örgütlenmeleriyle ilgili olarak başını kaldırmayı düşünenlere de güçlü bir mesaj veriliyor: Rahat durmazsanız, yakarız! Ama bu sefer ki biraz fazla kaçtı gibi geliyor bana. Yılların “dini eğilimleri güçlü” polisinden, bir Marksist örgüt üyesi çıkarmak, böyle bir teşkilata “yardım ve yatakçılık” iddiasında bulunmak kargaları güldürebilir, o kadar.
* Mehmet Y.Yılmaz / Hürriyet

Bundan sonra bekleyeceğimiz, Avcı’nın daha önce yaptığı suç duyurularının izlenmesi ve tabii ondan da önce devlete emanet can güvenliğinin hassasiyetle korunmasıdır!
* Güngör Mengi / Vatan

“DOĞRU söyleyeni dokuz köyden kovarlar” diye güzel bir atasözümüz vardır. Bunu günümüzde “Doğru söyleyeni hapse atarlar” şeklinde değiştirmek gerekecek!
“İleri demokrasi” nutuklarının atıldığı Türkiye’de geldiğimiz nokta bu... Sesini yükseltenin kafası koparılıyor!
* Rahmi Turan / Hürriyet

Mevcut hukuk sistemine göre bu süreçte rol oynayan polis, savcı, hâkim üçgeni var. Ne ki Hanefi Avcı da bu sürecin meşruiyetini tümüyle reddedip, olayların düzmece olduğu inancıyla ifade de vermiyor, avukat da tutmuyor. Başına gelenlerle ilgili Avcı’nın iddiaları doğru ise bu hukuksal üçgen toptan çöktü demektir. Kısacası, durum kolayca anlaşılır gibi değil... Galiba biraz daha beklemek gerekecek.
* Mehmet Altan / Star

Yeryüzünün hiçbir savcısı beni, Hanefi Avcı hakkında ortaya atılan iddialar ile Hanefi Avcı’nın ortaya attığı iddialar arasında bağlantı kurmaktan alıkoyamaz. Yeryüzünün hiçbir iktidarı beni, Hanefi Avcı’nın hepimizin gözleri önünde bir itibarsızlaştırma operasyonuna tabi tutulmadığına aklımın yatmasını sağlayamaz. Yeryüzünün hiçbir topluluğu, cemaati, hareketi ya da cemiyeti, Hanefi Avcı hakkında “Bırakalım kararı mahkemeler versin” diyerek toplumsal vicdanı rahatlatmayı başaramaz.
* Ahmet Hakan / Hürriyet

+++

Seni gidi dengeci Mahmut
Hanefi Avcı, bu kitabı yazdıktan sonra bana hayatı zindan edecekler demişti. Devleti içinde ”kanun benim“ diyenler fazla beklemedi.
İktidar başının koruyucu kanatları altında, Avcı, referandumdan sonra geçtiğimiz ileri demokratik düzenin daha ilerisine ve yükseğine götürmek için tutuklandı!
Baktım, bu gazetenin başında onca yıl durmuş yazar, Avcı konusunda yahu galiba yanlışlık yapılıyor veya ben bu işten anlamıyorum, diyor. Yazısında, korkudan olsa gerek, Merkez Bankası başkanının eşi hakkında türbanlı vb. diye yazılanları gündeme getirerek, yüzde 42’ye çakıyor! Seni gidi dengeci Mahmut!
Şu arsızlığı, hukuksuzluğu, insanlara yapılan zulmü ve iktidarın zorba yüzünü görmen için başına kaya mı düşmeli!
Yoksa, yargıyı ele geçirmeleri için referandumda verdiğin evet, dönüp dolaşıp başınızda patlayacağı için iktidara ”aman yavaş...“ diye yalvarma dönemi mi geldi?
* Orhan Bursalı / Cumhuriyet

+++

GDÜK kafası..
GDÜK mü ne?.. Gazete ve Dergi Üst Kurulu.. Radyo Televizyon Üst Kurulu, RTÜK gibi..
Görevi gazete ve dergileri denetlemek. Haddini aşanlara gereken cezaları vermek..
Mesela..
Bir yazı yazdım, beğenmediler.. Ağır para cezası.. Yetmedi.. Mesela 3 gün köşeyi kapama cezası..
Genel Yayın Müdürümüz de, bu üç gün köşeme “Belgesel” koymak zorunda olacak, mesela..
Menderes’in ünlü Tahkikat Komisyonu’nu andıran bu teşkilatın kurulmasını bir gazeteci, bir köşe yazarı Başbakan’a önerdi üstelik, düşünebiliyor musunuz?.
Bağımsız mahkemeler, meslek dernekleri, basın konseyleri falan yetmiyor, bir de Sansür Üst Kurulu..
Allahtan Başbakan güldü geçti de, GDÜK teklifi GÜDÜK kaldı..
* Hıncal Uluç / Sabah

+++

MİNİ YORUM
Avcı her tarafta!
Sabah Kars yolunda, öğleden sonra da Anı’da, Türk Siyasi Tarihi’ne not düşülecek yeni anıların zemin çalışmalarını izlemede olacağım için muhtemelen bütün son dakikaları kaçıracağım. İyi ki okurlar var. Hızır gibi! Yetişiyorlar böyle durumlarda. İşte Emre Sarıkaş’tan dünün, bugünün ve muhtemelen yarının da gündemini özetleyen üç kısa satır:
“Sus sakın konuşma! İtaat et yoksa bertaraf olursun. Çünkü avcı her tarafta.

Yazarın Diğer Yazıları