Bilderberg bülbülü
Hakkında komplo teorileri ürettiği toplantıya katılınca ağzı dili bağlanan Koru, Loğoğlu’nun
evindeki yemeğin şifresini ararken, üç yıldır sırrı çözülemeyen Bebek buluşmasını anmıyor bile
Fehmi Koru, “Malum yemeğin düşündürdükleri” başlığını atmış yazısına. Bugünlerde içinde bulundukları “malumun ilamı” sendromuna atıftır herhalde.
Diyor ki, “Bir emekli diplomat, eski bir politikacı, iki rektör ve bir emekli Yargıtay başsavcısı, bir önceki cumhurbaşkanı ile tarihî bir ismin kızıyla biraraya gelirse, bu buluşmanın konuşulmasını doğal karşılamak gerekir”.
“Nusret Aras ve Tunçalp Özgen’in üniversiteler ve akademik dünyayı, Sabih Kanadoğlu’nun yargıyı, Hikmet Çetin’in siyaseti, Faruk Loğoğlu’nun dışişleri bürokrasisini, Ahmet Necdet Sezer’in bütün bürokrasiyi temsil ettiğine, Hikmet Çetin ile Özden Toker’in CHP’ye yakınlığına” dikkat çeken Koru, bu isimlerin ’yalnız kendilerini değil vaktiyle içinde yer aldıkları kurumları temsil ettiklerini’ iddia etmiş.
“Birbiri ardına meydana gelen gelişmelerde o birlikteliklerin payı olabilir. Loğoğlu ikametgâhında gerçekleşen buluşmada, bundan böyle meydana gelecek gelişmelerin planlanmış olması büyük bir ihtimaldir” diyen Koru ’tecrübelerinin etkisiyle’ olsa gerek yemek kadrosunda eksik gördüklerini de yazmış. Koru’ya göre, ”istedikleri taktirde, siyasi hayatı derinden etkileyebilecek gelişmeleri başlatabilecek “ bu kadronun ”medya patronu veya temsilcisinin“ desteğini alması şart. Demek ki Koru’nun yakın takibindeki diğer yemekler de bu işler böyle yapılıyor?
Koru, şahsına münhasır komplo teorilerinden birini bu yazı vesilesiyle CHP’lere servis etmiş. Kısaca, “ayağınızı denk alın bu adamlar AKP’nin ensesinde boza pişirdi, şimdi sıra sizde” diyor.
Loğoğlu’nun evinde ne konuşulduğuna kafa patlatana kadar, biz Koru’dan 18 Şubat 2005’te Bebek’teki İtalyan lokantasında yenen ve sır perdesi hala kalkmayan bir başka yemeğe odaklanmasını bekliyoruz.
Çünkü o yemekte, Koru’nun Loğoğlu’nun evindeki buluşma için kullandığı bütün yargı ölçeklerinin karşılığı tam da ağzına layık bir gizemlilikteydi. Yemeğe Sönmez Köksal, Hasan Cemal, Eric Edelmann, Cem Duna, Can Paker, Mark Parris... katılmıştı. Katılımcıları Koru’nun üslubuyla sıralamak gerkirse; bu yemek bir MİT Müsteşarları, CIA ajanları, eski Maocular, tescilli Sorosçular buluşmasıydı. Öyle ya, Sönmez Köksal eski MİT Müsteşarı, Cem Duna eski TRT Genel Müdürü, Can Paker 2 milyon dolarlık Soros fonunu kapan TESEV Başkanı, Cengiz Çandar eski Maocu, bugünlerde Türkiye tezlerini herkesin yakınen öğrendiği Mark Parris ABD Büyükelçisi rolündeki CIA ajanı, Hasan Cemal Sıhhıye Orduevi’ne bomba atılmasını planlayan eski terörist değil miydi?
+++++
Türkiye bu fotoğrafı çözmek zorunda
Bu fotoğraf karesine giren isimler, üç yıl önce hangi sebeple biraraya geldi ve bu buluşmada neler konuşuldu açıklanmadan Türkiye karanlıktan çıkamaz. Psikolojik savaş ve etki ajanlığında eminiz ki emekli hukukçu ve akademisyenlerden daha başarılı olabilecek bu ekibin ortak bir misyonu mu var? Suni gündem oluşturma, iktidar değiştirme, ekonomik pranga güçleri ne boyutta?
+++++
Ekmeklerine göz dikti
“Fatih Altaylı, Zekeriya Beyaz, Flash Tv, Haberturk, Hulki Cevizoğlu, Sinan Yorulmaz, İlker Çınar, Murat G.,...” için “herkes işini yapıyor, maaşı hesabına yatıyor” diyen Abdurrahman Dilipak bedavaya mı çalışıyormuş merak ettik?
Kendi para almadığı için belki gözü milletin ekmeğine kaymıştır diyeceğim ama “Allah rızası için” verdiği konferanslardan bile para aldığını duyuyoruz. Yoksa bu da iftira mı?
( Not: Sağdan soldan biraraya getirdiği bu isimlerden mozaik yaparak örtülü “çete” imasında bulunan Dilipak, hakkında açılan davalar dolayısıyla manşet olmayı çok sevdi.)
+++++
İŞGAL
Geçmiş zaman olur ki...
Serdar Akinan, işgal nostaljisi yaşayan 68’lilere “Hala solcu olduğunu savunan satılık gerizekalılardan değilseniz... Tam bağımsız Türkiye “inancına” biz samimiyetle sahip çıkıyoruz “ diyebiliyorsanız... Çıkın ve AB’ye, Amerikan işgaline, yerel işbirlikçilerine, Soros’a karşı olduğunuzu ilan edin... Köşelerinizde yayınlayın. AB’den para alıp yazdığınız kitapların önsözlerine koyun. Yoksa o kürsüye çıkmayın” demiş. Çıktılar!
+++++
“Güzel” leme
Aynı soruyu oğlu DDK’ya alınmadan önce nasıl yanıtlıyordu acaba?
Radikal gazetesi yazarı, eski Bakan Hasan Celal Güzel, “Doğan grubu gazetelerinin son dönemde hükümete karşı tavrı” sorusunu yanıtlıyor:
“Satın almayın o gazeteleri. Satın alanlar sizlersiniz. Gerçi ben de o grupta yazıyorum ama artık beni de internetten okursunuz.”
Neden internetten okuyalım Hasan? Piyasada “AKP borazanı” gazete sıkıntısı mı var? Bir tanesinde yazarsın olur biter...
Bağımsız medyaya ve aydınlık bir medya - okur işbirliğine her zamankinden çok ihtiyaç var...
Hasan’a ihtiyaç yok..
* Melih Aşık / Milliyet
+++++
Akıl ‘hoca’ları! Yeni nesil sizin eserinizdir
Nuray Bezirgan’ın sözleri, Türkiye’deki binlerce gencin çeşitli vaatlerle nasıl zehirlendiği gösterdi.
İsmet Berkan, Haluk Şahin gibi köşe yazarları olayı ( kendileri de sık sık sığınmak zorunda kaldıkları için olsa gerek ) “düşünce ve ifade özgürlüğü”ne bağlayıp tabuları yıkın mesajı verirken, Merve Kavakçı gibi ’benzer tecrübelerden geçmiş ablaları’ kızlara, kendi yollarını takip etmeye ve Avustralya, Çin... neresi olursa, Türkiye’den mümkün olduğunca uzağa gitmeyi önerdi.
Mesele, “Atatürk’ü sevmeyen ölsün” sloganına bağlanıp, ”Atatürk de tanrılaştırılıyor canım“ noktasında ”tapınma“ karşı suçlamasıyla püskürtülecek. Görünen köy bu. Oysa konu ”Atatürk’ten önce” ve ”sonra“yla alakalı.Yıllar boyu büyük bir disiplinle yanlış bilgi yüklenmesine maruz kalan binlerce gencin ”Atatürk“ ile simgelediğinin şahsi varlık değil Cumhuriyet Devleti olduğu gözden kaçıyor. Bu insanlar ellerine ülkeyi ”denetimsiz idare” fırsatı geçse, gözleri kapalı ”İngiliz mandasına evet“ diyeceklerini ilan ediyorlar.
Yılmaz Özdil’in yazdığı gibi, ”Tehlike ne İran’dır, ne İngiltere... Kara cehalettir“. Yanlış bilmek, hiç bilmemekten daha zararlıdır. Türkiye bu zararı verenler, binlerce genci, maddi durumlarından, kimsesizliklerinden, çaresizliklerinden faydalanarak ”vatan-millet-üniter devlet“ gibi kavramlardan bihaber yetiştiren akıl hocalarıdır.
+++++
İran’da yaşayın
Humeyni’ye hayransa neden yanıbaşımızdaki İran’da yaşamıyor. Uçakla sadece bir-iki saatte ulaşılıyor. Çok sevdiği Humeyni’nin kurduğu düzen orada. Şeriat hukuku hakim, kadınlar peçeli, Müslümanların inanışına bir baskı yok. Bu bir ”Ya sev ya terk et“ çağrısı değil, çünkü genç kız zaten terk etmeyi kendi kafasına koymuş ve bir başka ülke vatandaşlığını tercih etmiş.
Neden dünya üzerinde pek çok seçeneği mevcut biri tek seçeneği laik Türkiye’de yaşamak isteyen insanlara tahammül edemez.
Hem Kanada vatandaşı olacaksın, hem Humeyni’yi savunacaksın hem de Türkiye’ye küfür edeceksin. Böyle bir imtiyaz kimde var?
Hepimizin bu ülkede yaşamaktan çeşitli şikayetleri olabilir. Ama burası ”bizim ülkemiz“. Hiçbir lidere tapmıyorum ama mesela Atatürk’ün nefret edilesi bir figür olduğuna da inanmıyorum. Devlette bürokrasiden hoşlanmıyorum belki ama bu sistemi yıkıp yerine yeni bir düzen gelmesini arzulamıyorum. Her şey bir yana, o genç kız gibi düşünsem gidebilecek İran’ın komşumuz olduğunu biliyorum. Ama Türkiye’nin bir tane olduğunu da biliyorum. Kanada vatandaşı olup Türkiye’ye küfretme ikiyüzlülüğüne düşmüyorum.
* Oray Eğin-Akşam
+++++
“Suça teşvik” soruşturması
Başörtüsü düzenlemesinin iptalini öngören Anayasa Mahkemesi kararının ardından, mahkemenin 9 üyesini ve laik devleti savunan kesimleri hedef göstererek, halkı suç işlemeye sevk eden yorumlar yapan Vakit Yazarları, Abdurrahman Dilipak, Hasan Karakaya ve Ali İhsan Karahasanoğlu hakkında ”suça teşvik“ ve ”hakaret“ suçlarını işledikleri iddiasıyla soruşturma başlatıldı.
+++++
Akıllanmadılar
Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın suç duyurusu bile Vakit’İn kalemşörlerini “yollarından” döndüremedi. Karakaya, dün de ” Başkaları; verdikleri “karar” ların heabını vermeseler de, biz “yazdığımızın hesabı” nı veririz!.. Ama sormadan da edemeyiz; “Millete ve milletin inancına hakaret edenlerin hesabını kim ve ne zaman soracak?” diyerek kendilerini “milli kahraman”, Anayasa Mahkemesi’ni de “millet düşmanı” ilan ettiği yazısında “hesap sorun” mesajı vermiş oldu.
+++++
MİNİ YORUM
Malumun ilamı
Bir kısım medya, AKP’ye yandaş olan diğer bir kısım medyayı iktidardan nemalanmakla suçlayınca hemen bir “haşaaaa” sesi yükselirdi. Bundan sonra yükselemez. Merve Kavakçı, Anaysa Mahkemesi kararının ve AKP yandaşlarının tutumunun eleştirildiği bir TV kanalını tarif ederken, “sahip olduğu herşeyi bu iktidara borçlu olan, kendisine imtiyazlı projeler verilen bir kanal” diyor. Bu açıkça “iktidarın sesi” olanların yağma Hasan’ın böreğine kurulmuş olduğunun, yani malumun ilamıdır. Bu misyon dinin imanın değil, yeşilciklerin gücüyle üstlenilmiştir.
* Selcan TAŞÇI