Beşiği seferberlik kağnısıymış, ninnisi figan
“Sahipsiz kuzular meleşirmiş ortalıkta/Dedem Kopdağı Cephesi’nden döndüğü zaman/Düşmüş yollara, çocuk, ihtiyar, hasta/Kuşlar ağıttaymış, haneler viran.
Bir hicret köşesinde babam gözlerini dünyaya/Açtığında ateşler içindeymiş cihan/Gündüz gariplik basarmış ortalığı, gece eşkıya/Beşiği seferberlik kağnısıymış, ninnisi figan”
Sekiz dizede seferberlik derler buna... Bir koca cihan harbini bunca dizeye nakşedebilmek için yalnızca usta bir şair olmak yetmez, Yahya Akengin gibi seferberlik çilesi görmüş bir belde ve aile çevresinden gelmiş olmak da gerek. Nereden mi varıyorum bu yargıya? Çünkü Akengin’le ben aynı toprakların çocuğuyuz. Atalarımızın çektiği muhacirlik ve seferberlik acıları ile bu acıların anıları, aynı türkülerin varyantları gibidirler. Akengin’in şu dizeleri, yâdıma kendi babamı düşürdü işte bundan ötürü: “Zihni’nin şair gönlüne yaslanan gurbetin/Hüznünü duya duya yaşarken derdi ki/ ’Bozuktur hali, aşkı olmayan kalbin’/Sonsuzluk arzusuyla bitirdi nöbeti/Başladı içimde babamın hasreti”
Bir Bayburt Balhar’ı esti bu dizelerle... “Rüzgâr gibi geçti” sözü, Akengin bakımından geçerli değil, “Seni hangi rüzgâr attı?” nın arayışı ve sevdasındadır o. O’nun esinlerinin içinde esen yellerin payı, diyesin arslan payı. O esen yeller işte böyle anlam ve giz yüklü imgeler getiriyor bulut bulut. “Göçe hazır bir dengi sarmalıyor” Akengin, “Garibin sırtına yüklüyor” zaman gibi. Zaman’ın im’ini irdeliyor, zamanı algıladıkça sorguluyor, ama zaman bu, ele avuca sığmaz ki, böylece “Bütün siparişleri onda kalıyor” .
Ferhat’lı dizesi öyle çok ki Şairimizin. Neden? Çünkü Ferhat’ın azmi de, aşkı da büyük. Bu aşk ve azim Ferhat’tan bile büyük. Bu gerçeküstü gerçeği, günümüzde de yaşıyoruz aslında. Ferhat dünyayı dolduracak öyle bir feryattır ki, içine işlemiştir günümüz insanının, yoksa günümüz Ferhat’ları kurabilirler miydi büyük kent varoşlarında o “Sanayi Mahalleleri” ni? Hem canım o Ferhat, aşkdaşı Emrah’la hiçbir yerde olmasa bile bizim Kopdağı’nda hep yaşar: “Değişti desinler, küçüldü desinler dünyayı/İri gözlerle ufka bakanları bilirim/Bir Emrah türküsü var Kopdağı’nda/Nineler söylemiş, analar söylemiş, gelinler söyler/..Karşı köyün toprak damlı konağında/Ferhat yine bir dağ deler.”
Atatürk’ün Fikriye’si hiç fikrimizden çıkmaz öyle değil mi? Ne acıklı öyküdür o. Akengin diyor ki “Fikriye” adlı şiirinde: “Güzeller hayal içinde izlerken seni/Kimi zaferlerin paşasını diler/Kimi de gönlünün paşasını/Fikriye sabırla sessizce sever/Latife ihtirasla uzatır pençesini.
Yanık Rumeli ezgileri arasında/Buluşur Ankara hüznüyle istiklal ateşi/Zübeyde Hanım namazında duasında/Sadakatte bulunmaz Fikriye’nin eşi.
(..) Paris kaprisiyle dondu bozkır, dondu akşam/Aldı tabancayı tuttu üstüne kalbinin/Demek sen de esir düşecektin Paşam/Dedi kurşun: Cana rakibi handan edersin”
Akçağ Yayınları “Kırk Yıldan Şiirler” adıyla toplulaştırmış Akengin’in şiirlerini. Akengin, şiir kubbemizde, şehir ışıklarının güç yetiremediği bir koca yıldızdır. Yön ve yol gösterir, büyüler bir fal yordamıyla, tanık tutar peri kızlarını gizli celselerde ve tekmil verdirir, tekmil anılara. Kaldırın kafanızı yeter, neler göreceksiniz neler...