Beraberliklere sevinir olduk
Milli maçtan önceki dünkü yazımda, "Şimdi ümidimiz matematik olarak daha az gibi gözüküyor. Ben bunları yazarken Sırbistan maçı henüz başlamamıştı.
Yine de maçı rahat alacağımızı umuyorum. Dilerim bu maç kötü başlayıp iyi tamamlayacağımız bir sürece başlangıçlık eder" temennisinde bulunmuştum. Ancak, "7 futbolcusunu tatile yolladı" denen Sırbistan'ı bile yenemedik. Prostatlı ayak topumuzla yine beraberliği zor kurtardık.
Beni bile "yeneriz"e inandırdılar. Ancak beraberliğe ayağa kaldırıp, alkışlattılar.
Neye hayret ediyorum biliyor musunuz?
Üç haftadır Şenol Güneş'in, arasına karbon kağıdı konmuş laflarına tahammül ediyoruz.
Yugoslav ekolü
Mareşal Tito öldüğünde 7'ye, hatta 77'ye bölünen eski Yugoslavya'nın hemen her dalda başarılı olduğunu bir tek biz göremedik. Hatta bırakın futbolu, güreş ve basketbolda da aynı başarı sergilenmekte.
Şaşırdım
Dış ekranları tararken Kırgızistan/Bişkek'ten uzun uzun bahsedildiğini neden sonra fark ettim. Birden dikkatli dinleyince hemen konuya odaklandım ve TRT World yazısını gördüm. Yani bizden birisi. Sadece İngilizce ama bizden olduğunu anladım.
Haydi Korhan Ayhan'a da bir selam yollayalım.
Daha sonra döndüm ve Spor Manşet'i izlemeye... Cem Dizdar ve Veli Yiğit'in sohbetini dinlemeye koyuldum.
Penaltı değil
Yine Türkiye-Sırbistan maçına dönersek; bu defa hakemin verdiği penaltıyı iyi inceledim. Kesinlikle uydurma idi. Teşhisime katılmayan varsa tekrarını inceleyebilir.
Azerbaycan'a ateşkes tezgahı
Lavrov'un evinde toplantı olunca karar da böyle çıkar. Her gördüğü yerde Mevlüt Çavuşoğlu'nun sık sık sarıldığı Lavrov'un attığı kazığı görüyorsunuz.
Yapacağımız tek iş kaldı; bundan sonra toplantılarda Erivan'ı yerle bir etmek için karar çıkartmak. Yine amacımıza ulaşamazsak bundan sonraki müzakerelere Çavuşoğlu'nun değil fevkalade güzel Türkçe konuşan Heiko Maas'ın katılması. Çavuşoğlu oturduğu yerden ahkâm kesmeye devam edebilir. Eyyamdan başka yaptığı bir şey yok...
Bir twit ve sonrası
AYM Üyesi Engin Yıldırım'ın mensubu olduğu kurumu sıkıntıya sokma pahasına meydan okuyuşu gündeme damgasını vurdu. Sonra sil baştan yapsa bile yol açtığı skandalı temizleyemez. Üç buçuk saatlik toplantıdan sonra "Hiçbir şey söylemeye cesaretim yok demesi" daha da ilginç.
Bu arada, kişisel olarak içimin yarası olan Müyesser Yıldız'ın casus diye tescilini de asla kabul edemem. Kız kardeşim Müyesser'in bu durumun içinde bırakılmasını da kimse onaylatamaz. Eşi dahi bu nedenle emniyet müdürü üniformasını çıkarttı. Bugün sade bir avukatlık yapmakta. Tek bir kişiyi savunmakla meşgul, yeri gelmişken bu vesileyle Müyesser Yıldız kardeşimin gözlerinden bir kez daha öpüyorum. Esas skandal da bu olsa gerek.