Beraat eden Deniz Feneri savcılarından HSYK’ya; “Açıklayacağ

Deniz Feneri soruşturmasını yürütürken görevden alınan 3 savcı da “sahtecilik ve görevde yetkiyi kötüye kullanma” suçundan yargılandıkları davadan beraat etti.
YENİÇAĞ da manşetten sordu; “Savcılar beraat etti HSYK ne yapacak” ...
HSYK’nın cevabını dün, Cumhuriyet gazetesinden okuduk. HSYK’nın medyatik yüzü 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, “sayemizde beraat ettiler” şeklinde oldukça ilginç(!) yorumlarda bulunmuş. Okur’a göre kovuşturma izni verilirken kurulun niyeti cezalandırma değilmiş. Bunları söylerken İbrahim Okur zihinlerinin ardındaki bir gerçeği de açık ediyor:
“Niyet o olsaydı, verirdi burada cezasını, ihraç dışında vereceği her cezaya karşı da yargı yolu kapalı, kesinleşir giderdi. Kimse de buna engel olamazdı.”
Demek HSYK’nın yapısı yargısız infaza da müsait. Bunu da öğrendik. Ne mutlu bize!..
Beraat kararını alan savcılar; Nadir Türkaslan, Abdülvahap Yaren ve Mehmet Tamöz fikri ve sınai haklar savcılığında kızakta bekliyorlar..
Savcılar, dava sonrasında sessiz kalmayı yeğliyorlar. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nda kararın kesinleşmesini bekliyorlar. Hala HSYK’dan gelebilecek olumsuzluklara karşı da hazırlıklılar. İbrahim Okur’un son açıklamaları hakkında ne düşündüklerini anlayabilmek için yakın çevrelerinden bilgi almaya çalıştım. Okur’un açıklamalarına verilen tepkileri şöyle özetleyebiliriz:
“O zaman ceza verselerdi. Bu açıklamalar sözün bittiği yer. Elindeki yetkiyi neden kullanmamış kendisinin izah etmesi gerekiyor. Elinde bir yetki var, mahkemenin önüne taşımak, kendisinin vereceği kararın daha lehe, daha aleyhe olacağını kendisinin izah etmesi gerekir. Bizim izah etmemiz doğru bir şey değil. ‘Ceza verirdik’diyorsa verseydi o zaman. Peki, o zaman şu mantığı söyleyelim. Avrupa Yargıçlar Birliği’ne yazmış olduğu bir mektup var. Bu mektubu ne şekilde izah ediyor?.. ‘Savcılar suç işlemiştir’ diye bir mektup yazmış. Hatta Yargıçlar Birliği’ni de tehdit ediyor. ‘Yasal gereğini yapacağız. Taraflı rapor düzenliyorsunuz’ gibi bir mektup yazmış. Bu mektup HSYK’nın internet sitesinde de var. Yargıya güvenilmesi gerektiğini baştan beri biz söylüyoruz. Yargıya güvenmenin dışında bir alternatifimiz var mı?.. Adalete herkes güvenmek zorunda, adalete güvenmediğiniz takdirde herkes kendi adaletini tecelli ettirir. Bu da ülkenin kaosa sürüklenmesi demektir. Adalete güvenmek zorundayız. Güvenmediğimiz takdirde herkes kendi adaletinin peşine düşmeye başlar. Biz beraat ettik. HSYK’nın sayfasında hala devam ediyor; ‘Savcılar sahtecilik suçu işlemiştir’ diye bir açıklamaları var. HSYK’nın Şubat 2012 tarihli açıklaması da var. O açıklamanın neden sayfada durduğunu, beraat kararına rağmen HSYK’nın izah etmesi gerekiyor. Beraat etmiş savcılar var açıklama neden çıkarılmıyor? HSYK yargılama yolunu açmasaydı biz yargılanır mıydık, olmayan bir suç ile ilgili olarak yargılama yolunu açtı. Olan bir suç ile ilgili yargılama yolunu açmadı ki, olmayan bir suç ile ilgili olarak yargılama yolunu açtı. Bunu açıklaması lazım HSYK’nın. HSYK’nın açıklayacağı çok şey var.”
Bence, İbrahim Okur, çırpındıkça daha da batacak. Güneş balçıkla sıvanmıyor ki!..

Öcalan’la pazarlıklarda gelinen aşama

Tayyip Erdoğan’a inanırsanız; açlık grevlerinin sona erdirilmesinde “Öcalan’a herhangi bir söz verilmedi”.. İnanmayanlar çoğunlukta.. Konuyu, terör uzmanı Doç. Dr. Emruhan Yalçın’a sorduk. Yalçın, “Ben bu olayı hükümetin eliyle ya da daha diğer bir şekliyle, devletin eliyle Öcalan’ın lider konumuna getirilmesi şeklinde okuyorum. Onu, lider haline getirilmek suretiyle kapının aralandığı ki hangi kapı ve ne maksatla, işte Öcalan’ın ileriki aşamalardaki isteklerinin yerine getirilmesi” dedi.
Tecridin kaldırılması dahil, Öcalan’ın isteklerinin kademeli şekilde yerine getirildiğine dikkat çeken Emruhan Yalçın şunları söyledi;
“Tecridin de kaldırılması yönünde adımlar atılmaya başlandı, işte her türlü hava koşuluna dayanıklı tekne kiralanması gibi faaliyetler. Bu tecrit kaldırıldığı takdirde diğer adımlar gelecek. Mesela, bugün Balyoz Davası ve diğer davalarla bir takım generallerin ve milletvekillerinin, akademisyen ve yazarların cezaevinde tutulduğu ve bunların kamuoyu tarafından gerçek suçlu oldukları konusunda tereddütlerin olduğu malum. İşte bu kişilerin cezaevinde tutulmak suretiyle yarın bu kişilere bir af çıkarılması ve o af kapsamına Abdullah Öcalan’ın da sokulmak suretiyle kimsenin sansasyonel bir olay yaratmadan ve herkesin memnun şekle getirilmesi şeklinde kapının aralanması olarak görüyorum.”
Ana dilde eğitim tavizinin de önümüzdeki süreçte kamuoyunun önüne getirileceğine dikkat çeken Yalçın, sözlerine son noktayı şöyle koydu:
“Onu kapatmak için de başka bir olay yaratılır ve onu da bir şekilde götürürler diye düşünüyorum.”

Yazarın Diğer Yazıları