"Beni" İzmir Tabip Odası'na "emanet" etmeyiniz!..

Atatürk'e mal edilen o veciz söz Türkiye'de neredeyse tüm sağlık kurumlarının girişinde ve hekimlerin odalarında asılı durur;

"Beni Türk hekimlerine emanet ediniz..."

Genç cumhuriyetin ayağa kalkma çabaları sırasında ülke öğretmen, hemşire, mühendis, doktor sıkıntısı çekerken ve rejimin sağlam temeller üzerinde kalkınması planlanırken, dönemin yönetimi onlarca başarılı genci eğitim için yurt dışına göndermiş...

O zaman hep aynı beklenti varmış; Cumhuriyet kendi öz evlatlarının omuzları üzerinde yükselsin...

Atatürk de "doktorlar"la ilgili o veciz sözü söylediyse eğer (!) işte cumhuriyetin kalkınmasında lokomotif olması gereken gençleri motive etmek için kullanmış olmalıdır...

Konumuz varlığı tartışmalı o veciz söz değil aslında... Konumuz, Atatürk ve doktorları yanyana getiren bir "plaket" üzerinden yaşanan vahim skandal...

Odatv'nin duyurduğu rezaletin yaşandığı yer Atatürkçü düşüncenin ve Atatürk'e yönelik duyarlılığın en yüksek olduğu İzmir...

Çünkü İzmir Tabip Odası her yıl hekimlere verdiği "Meslekte Kırkıncı Yıl" onur plaketlerinde bulunan Atatürk'ün fotoğrafını kaldırmış!.. Hem de, İstanbul işgal altındayken, 14 Mart 1919'da tıbbiyelileri bir araya getiren yurtsever örgütlenmenin yüzüncü yılında!..

Ege'ye yakışmayan oda!..

Tuhaf olan şu ki, İzmir Tabip Odası yetkilileri Atatürk fotoğrafının plaketlerde olmasını "sömürü" diye tanımlamak gafletinde de bulunmuşlar!..

Türk Tabipler Birliği'nin son yıllarda cumhuriyete ve Atatürk'e yönelik olumsuz tavrı bilindiği için İzmir Tabip Odası'nın yol açtığı bu rezalet infial yaratmış...

İzmir'deki bu skandal karşısında sadece doktorlar değil, yurttaşlar da ayağa kalkmış... Çünkü iddiaya göre, 14 Mart Tıp Bayramı için İzmir'de düzenlenen etkinliklerde Atatürk'ün adı bile anılmamış...

İzmir Tabip Odası'nın önceki başkanı Suat Kaptaner, tepkisini Odatv'ye şöyle yansıtmış...

"Atatürk'ü plaketlerden çıkaranlar, 'Atatürk'ün heykellerine ne gerek var, biz ona saygı duyuyoruz yeter' diyenlerle aynı görüşü paylaşmış oluyorlar... Türk Tabipleri Birliği mitinglerine Türk Bayrağı'nı götürmeyenler de, tıpkı İzmir Tabip Odası Başkanı gibi konuşmuştu; Biz bayrağa saygılıyız, taşımaya ne gerek var..."

İzmir gibi Atatürk'e bağlı bir kente "Tabip Odası" olacak kurumun yol açtığı bu skandalın tam da Atatürk'e yönelik saldırıların yoğunlaştığı döneme denk gelmesi gerçekten çok düşündürücü... Ancak olayın başka düşündürücü yanı daha var...

Türkiye Cumhuriyeti'nin adının kamu kurumlarından kaldırıldığı ve Atatürk'ün adının eğitim müfredatından silindiği bir dönemde, İzmirli doktorlar Tabip Odası'nın başına böylesi bir yönetimin gelmesine nasıl izin verdiler acaba?..

Atatürk'ün plaketlerdeki fotoğraflarına bile tahammül edemeyen böyle bir kafa tabip odasının başında daha ne kadar duracak?.. Yakışıyor mu İzmir'e böyle bir örgütlenme?..

Ve de söyler misiniz; Atatürk bugünleri öngörebilseydi "beni İzmir Tabip Odası yönetimine emanet edin" diyebilir miydi?..

İmam, tecavüz, skandal!..

Rezalet 4 yıl önce Pozantı'da yaşanmış... Tacizin kurbanı olan kız çocuğu o zaman 12 yaşındaymış...

Ailesine anlatamamış rezaleti, ancak karanlık bir odada yaşanan ahlaksızlığın kabuslarından da kurtulamamış...

Annesi kızının 3 kez intihara teşebbüs ettiğini, geceleri korkuyla uyandığını, bu yüzden de başından ayrılamadığını anlatmış ağlayarak...

İşte bu taciz-tecavüz rezaletinin duruşması önceki gün Tarsus'ta yapılmış...

Sağlık rapolarında tecavüz bulguları tespit edilmiş, savcı zanlı imam M.D.'nin tutuklanmasını talep etmiş ancak mahkeme serbest bırakmış imam efendiyi!!!

Oysa savcı yaşanan rezaleti mütalaasında tüm detaylarıyla anlatıyor... E.S.'nin olaydan sonra otoban kenarına bırakıldığını belirten savcının saptamaları rezaletin boyutlarını anlatmaya yetiyor;

"…Mağdurenin daha sonraları okuduğu yatılı okulda uyku ve uyum problemlerinin ortaya çıktığı, halisünasyonlar gördüğü, rehber öğretmenin mağdurenin durumunu farketmesi üzerine durumu yetkililere bildirmesiyle soruşturmanın başladığı, Adli Tıp Kurumu'nca mağdureye ilişkin alınan vajinal raporda, mağdurenin anlatımına uygun kısmi eski yırtığın bulunduğunun belirtildiği olayda, mağdurenin aşamalardaki tutarlı ve ayrıntılı beyanları, mahkemece yapılan keşif sırasında mağdurenin anlatımına uygun sonradan ışıklandırılmış bir deponun varlığı, deponun içinde temizlik malzemelerinin bulunduğu tanıkların da bu şekilde beyanda bulunduğu..."

İddiaya göre tecavüzle suçlanan zanlının avukatlığını AKP'li bir ilçe başkanı yapıyor... Kurbanın avukatının sosyal medyaya yansıyan açıklaması ise dehşet verici... Çünkü iddiaya göre hakim, zanlının serbest bırakılmasının suçlu olmadığı anlamına gelmediğini söylemiş!!!

Neresinden bakarsanız bakın bu rezaletin her köşesi kokuşmuş bir pervasızlığın örnekleriyle dolu...

Hem din öğretilen kurumlarda yaşanan rezaletler, hem hukukun içine düştüğü çelişki, hem de siyaset-din ilişkisine dayanan savunma anlayışının vicdanlarda açtığı ağır bir yara var ortada...

Yargının kararını eleştirmek kimsenin işi değil ama bu rezalet toplum vicdanını sarsacak boyutlara ulaşmışsa, birilerinin acilen müdahale etmesi, dur demesi gerekmiyor mu?.. "Kim koruyor bu imamı" sorusu haklı bir isyan değil mi?..

Evet; insanlar sosyal medyada ayaklanmış, tepkiler çığ gibi ama tecavüzle suçlanan imam sokaklarda elini kolunu sallayarak dolaşıyor!..

Peki; Türkiye'de son dönemde, sözde din eğitimi adı altında açılan merkezlerde, tarikat ve cemaat yurtlarında böylesine utanç verici rezaletler yaşanırken insanların tek sığınacağı liman olan hukukun daha duyarlı davranması toplumsal huzur açısından yaşamsal değil mi?..

Adalet ve İçişleri Bakanları ve Diyanet İşleri Başkanlığı ne diyor acaba Pozantı'da yaşanan bu rezalet ve sonrasında yaşanan skandal için?..

Yazarın Diğer Yazıları