Ben size ne olduğunu söyleyeyim…

Bu cümleleri tutuklanmadan önceki son yazımda yazmıştım:

"Sonuç ne olursa olsun gazetecilik ilkeleri doğrultusunda bu ülke için, bu topraklar için, halkın haber alma hakkı için gerçekleri yazmaya devam edeceğiz."

Sanıyorlar ki gerçeğin peşinde koşan gazetecileri cezaevine atarak korkutacaklar. Sanıyorlar ki yazdıklarımızdan geri adım atacağız.

Gelin ilk ifade vermeye çağrıldığım güne gidelim.

Zaten, Libya şehidimize sahip çıkmak için yaptığım paylaşım nedeniyle başıma gelmeyen kalmamıştı. Sosyal medya hesabım ele geçirilmiş, mail hesabım da hacklenmişti.

Sanki şehidimize hakaret etmişim gibi haddi hesabı olmayan sayıda çok tehdit aldım.

Tam da beklediğim gibi bu konu üzerinden çok geçmeden savcılıktan ifade vermeye çağrıldım. İfademi verdim. Mahkemeye tutuklama talebiyle sevk edildim. Mahkemede yaptığım savunmada aynen şunları söyledim:

"Şehidimize dair paylaşım yaptım ve burada da herhangi bir ifşa yoktur. Söz konusu fotoğrafı şehrin muhtarının Facebook hesabından aldık. Açık kaynaklardan aldığımız bilgiler ve belgelerin herhangi bir gizliliği yoktu."

Hakikaten de öyleydi…

Mahkeme de bu savunmamdan sonra da verdiği kararın gerekçesinde, "…Paylaşılan şehitlere ait resimlerin daha öncesinde birçok açık kaynakta paylaşıldığının dosyaya sunulan Facebook ekran görüntülerinden anlaşıldığı bu hali ile paylaşım içeriği, şüphelinin ilgili paylaşımı kaldırmaya yönelik yaptığı savunma…" diyerek başsavcılığın tutuklama talebini reddetti.

Sonra ne olduysa aradan geçen 24 saatlik dilimde oldu.

Ankara'ya gittim Pelikan ve halkı sömüren diğer vakıfları anlattığım kitabım SARMAL'ı okuyucularıma imzaladım. Dönüş yolundayken polisin beni aradığını öğrendim.

Bulamamışlar. Kendim gittim savcılığa ifademi verdim. Serbest bırakılma kararıma itiraz edilmiş. Yeniden mahkemeye çıktık. Arada ne olduysa artık tutuklanmama karar verildi.

Daha fecaati aynı duruşmada hem tutuklanmama, hem salıverilmeme hem de adli kontrol şartıyla salıverilmeme karar verilmişti! Avukatlarım Onur Cingil ve Gizay Dulkadir hemen bu karara şerh düştü.

Enteresan olanı ise İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı avukatlarım haklarında soruşturma başlattığını duyurdu. Sanki kararı onlar yazmış gibi. Çünkü o söz konusu 3 kararın yer aldığı tutanağın mahkeme kalem memuru tarafından Onur Cingil'e teslim edildiğine dair görüntüler vardı.

Üstelik avukatlarıma teslim edilen tutanakta, UYAP onaylı, Hakim ve Katip E-imzalı, Kare Kodlu, UYAP doğrulama/erişim kodu bulunuyordu.

Avukatlarım da yaptığı açıklamada, "Bizde bulunan onaylı belge, fotoğraf, video ve onlarca şahide karşın hakimlik bilgisayarlarındaki kayıtları silmeye kimsenin tevessül etmemesi konusunda ilgilileri uyarıyor, silinen her bir bilginin uzman teknik kişilerce geriye getirileceğini de hatırlatıyoruz. Kayıtları silmeyin, gerçekleri ortaya koyun. Gerçek dışı bilgi ve ithamlarla, algı yöneten basın açıklamaları yapmayın" ifadelerini kullandı.

Sonuçta şunu anlatmak istiyorum…

Ortada bir operasyon var. Bizlere Odatv'ye, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu'na ve diğer gazeteci arkadaşlarıma…

Daha 24 saat dolmamışken hangi hukuk kuralı değişti de beni serbest bırakma kararından tutuklama kararına evrildiniz?

Ne oldu da 3 kararı kağıt üzerinde hazır tutarken yakalandınız?

Yoksa daha ben mahkemeye çıkmadan ne olacağına dair bir yerlerden talimat mı beklediniz?

Ne oldu da ilk kararda, "tutuklamanın ölçülü olmayacağı kanaatine varılmakla…" derken saatler sonra apar topar beni hapse attınız?

Ben size ne olduğunu söyleyeyim…

Korktular.

Yazacaklarımdan…

Bu yazının girişinde aktardığım, son yazımdan alıntıladığım satırlardan korktular.

(Silivri 9 nolu Cezaevi)

dfs-004-001-011.jpg

Yazarın Diğer Yazıları