Ben bir Yahudi düşmanı mıyım?

Biz ne Yahudilerin, ne Rumların, ne Ermenilerin, ne de başka bir ırk ve milletin düşmanı değiliz.
Çünkü Müslümanız. Müslüman demek Allah’ın yarattığı her şeye rıza gösteren demektir. Yunus, “Yaratılanı severiz Yaratandan ötürü” derken hümanizm falan yapmamakta, bir mecburiyeti dile getirmektedir.
Allah’tan olana rıza gösterilmezse Allah’ın rızası kazanılamaz. “Rıza makamındaki” büyükler bu konuda o kadar hassastı ki, havalar için bile “sıcak” yahut “soğuk” demezlerdi.
Diyelim ki Yahudi’ye düşmanız, o zaman, biz, “Ey Allah’ım sen bu Yahudi’yi niye yarattın?” demiş oluruz. Bu Allah’a (hâşâ) “Yanlış iş yaptın” istinadıdır, insanı dinden çıkarır. Allah ise her şeyi mükemmel, kusursuz ve bir hikmete binaen yarattığını bildirmektedir. İnsanları kavim kavim yaratan Allah değil midir? Peygamberimiz ise bütün yaratılmışların Allah’ın ailesi konumunda olduğu ikazında bulunmaktadır..
Osmanlı, İspanya Engizisyonundan kaçan Yahudileri ülkesine davet ederek yakılmaktan kurtaracak ve İslam’a aykırı bir iş yapmış olacak, bu mümkün mü? Allah’ın yarattığı her şey, biz ne isek o dur. Ne zamana kadar, ta ki, Allah’ın yarattığı diğer kavim ve canlılardan kendini farklı, üstün ve dünyanın tek hâkimi görme hastalığına yakalanana kadar. Evet, yaratılana düşman olamayız, dolayısıyla Yahudi düşmanı da değiliz. Ne demek istediğimizi kendi tarihimizden bir örnekle anlatalım.
İstanbul’da yetişen, Şeyhülislâm Ebüssu’ûd Efendi’nin de saygı duyduğu büyük velîlerden Merkez Mûsâ Efendi, Koca Mustafa Paşa’daki bir tekkede şeyhlik yapan Sümbül Sinan hazretleri hakkında üretilen dedikodulardan rahatsızlık duyar, ondan uzak durmaya çalışırdı. Bir gece rüyasında Sümbül Efendinin evlerine doğru gelmekte olduğunu gördü, içeri giremesin diye hanımı ile birlikte kapının arkasına evdeki eşyaları yığdılar ve eşyalar üzerine oturdular. Sümbül efendi kapıya yüklenince kapı ardına kadar açıldı, Mûsâ Efendi ile karısı da yere yuvarlandılar. Musa Efendi uyandı, hatasını anladı ve sabah namazı öncesi Sümbül Sinan Efendi’nin vaaz ettiği camie gitti, vaaz kürsüsünün arkasına ona görünmeden oturdu.
Sümbül Sinan Efendi o gün vaazında Tâhâ suresinin bazı ayeti kerimelerini tefsir ediyordu. Tefsirin bir yerinde, “Ey cemaat bu tefsirimi siz anladınız, direğin arkasındaki de anladı” dedi. Sümbül Efendi aynı ayetleri bir başka şekilde tefsir etti ve cemaate, “Bunu siz anlamadınız, ama direğin arkasındaki anladı” dedi. Aynı ayetleri bir başka şekilde tefsir ettikten sora, “Bu tefsirimi ne siz anladınız, ne direğin arkasındaki anladı” dedi ve o sabah aynı ayetleri tam yedi anlamıyla tefsir etti. Vaaz bitti, namaz kılındı, cemaat dağıldı, Musa Efendi Sümbül Sinan Efendi’nin elini öptü, özür diledi.
Sümbül Sinan da, “Ey Musa Efendi, biz sizi genç ve güçlü sanırdık, meğer sen de, hanımın da pek güçsüzmüşsünüz, akşam bizi içeri sokmamak için gösterdiğiniz gayrete ne dersiniz?” buyurunca Musa Efendi iyice şaşırdı ve o günden sonra Sümbül Efendi’nin dergâhından ayrılmadı. İşte o Sümbül Efendi bir gün Musa Efendi ve diğer dergâh müdavimlerine, “Allah size bir güç ve imkân verip dünya ve içindekileri yeniden yaratın deseydi neleri değiştirir, neleri düzeltirdiniz?” diye sordu. Diğer müritler, “Şunu şöyle yapar, bunu böyle yapardık” türünden kendilerince “ıslah edici” şeyler dile getirdiler. Musa Efendi ise, “Her şeyi merkezinde (yani şu anda olduğu gibi) bırakırdım” cevabını verdi.
Ve bu olaydan sonra ismi şeyhi tarafından Merkez Muslihiddîn Efendi olarak değiştirildi.
İşin özü budur dostlar. Her şey yerli yerindedir ve bir hikmete binaendir. Pekiyi o zaman bizim İsrail’i eleştiren yazılarımızın anlamı nedir? Biz, insanları ve insanlardan meydana gelen milletleri, cüzî iradeleri ile gerçekleştirdiği, başkalarına zarar veren yanlışları ve yıkımları dolayısıyla eleştiriyoruz.
Bunu yapmazsak her iki dünyada zelil oluruz.
Onlarca BM kararına göre İsrail zalimdir.
Siyonizm ise ırkçılığın ta kendisidir. Neturai Karta tarikatı Yahudileri de bunun böyle olduğunu söylüyor, ben şimdi bu Yahudi’ye niye düşman olayım ki?

Yazarın Diğer Yazıları