Belleğime kök salan ağaçlar
Eski Türklerin gözünde görkemli, ulu ağaçlar Tanrı'nın yüce niteliklerini taşırlar. Atalarımız bazı ağaçları kutsamışlardır (Kayın Ağacı gibi). Kutsal ağaca zarar veren ya da dallarını kıranın iflah olmayacağına inanılmıştır. Ağaçlar üzerine ant içilir, her yıl kurban da kesilirdi. Anadolu Kızılbaşları, bu ağaçlara "Dede Ağacı" demiştir. Osman Gazi'nin Edebali tarafından yorumlanan rüyasında gördüğü, o her yana dal-budak salan ulu ağaç da aslında, İslam öncesi Türk inancının izlerini taşımaktadır. Şaman'ın yerini Şeyh Edebali almıştır yalnızca.
Büyük Atatürk de atalarının bu inancının izindeydi. Yalova'daki köşkü, bir ağacı kestirmemek için rayların üzerine koydurup yürütmesi bundan dolayı idi...
Geçenlerde, Türkiye'nin en büyük yeşil alanına sahip toplu konut alanının bulunduğu İzmit Yahya Kaptan'daki evimin penceresinden çevredeki ağaçlara bakarken aklıma geldi. Bazı ağaçların bende silinmez anıları vardır ve bu ağaçlar kök salmışlardır adeta belleğime.
Bayburt'un o zaman bucak merkezi olan Demirözü'nde, bir evde doğmuşum ben. Demirözü'nde yalnızca o evin bahçesinde gül ağaçları vardı. Annemin dedesine, Kars muhaciri Hatunoğlu Hüseyin Beğ'e aitti o ev. O gül ağaçlarını, Erzincan'dan baldızı Hesna Nenemiz yollamış. Hesna Nenemiz o gülleri teey Ahıska'dan getirmiş Erzincan'a. Kokuları hâlâ burnumdadır o güllerin, anneannemin o güllerden yaptığı reçellerin tadı da damağımda.
Şimdi ne o ev kaldı, ne o bahçe, ne de o güller...
Ve Bayburt-Erzurum kara yolunun iki kenarını süsleyen o telli kavaklar... Babamın görev yaptığı Aşkale'ye giderken o kavakların arasından geçerdik Bayburt'un türkü olmuş o incecik yolunda. O incecik yol da yoktur şimdi o kavaklar da. Dizelerime yansımıştır bütün bunlar:
İncecik yolunda çift sıra dost/Kavaklar telli uzun./İncecik yolunda kavaklarla birlikte ezgilediğim/Bir türkü vardı "şen ol"unu sevdiğim
İlk meyve ağacını Gümüşhane-Kelkit'te görmüştüm, Kıran Mahallesi'nde okuduğum ilkokulun bahçesinde erik ve vişne ağaçları vardı. Dalından meyve yediğim ilk ağaçlardı onlar... Kelkit'te o okul ve o ağaçlar duruyor mudur, bilmiyorum...
Ortaokulu okuduğum Erzurum-Tortum'da ise alıç ağaçları ile dost olmuştum, her sonbaharda okul çıkışlarında ilçenin dışına gider, o ağaçlardan alıç toplardık arkadaşlarla. Görkemleri, bahçelerde değil, şehir dışlarında, dağ eteklerinde özgürce boy atmaları yüzünden, kutsaldı o ağaçlar benim gözümde. Geçenlerde facebookta iki tane alıç ağacının ve meyvelerinin fotoğrafını paylaştım, tıklanma rekoru kırdı...
Tortum'da o alıçlar keşke duruyor olsalar...
Ve Sarıkamış'ın Sibirya kökenli çamları... Onlarla dostluğum derindir, nicesiyle öykülerim, anılarım vardır.. Ama biri var ki bu anıların çok özel. Mescitli köyünden Sarıkamış'a doğru giderken dik bir yokuş vardır. O yokuşun sol yanında da bir tek çam ağacı. Teey 1973 yılında bir gece o ağaca MHP yazmıştım yağlı boya ile. 1980'e dek durdu o yazı, 1980'de kazıdılar... Bu ağaca her baktığımda o delişmen günlerimiz gelir yâdıma. Üç yıl önce baktım duruyordu o ağaç...
Belleğimdeki ağaçlar bu kadar değil elbet ama yerim bu kadar. Ağaç sevgisini ve kutsallığını vurgulamaktı amacım, başardımsa, ne mutlu...