Belgenin aslı TÜİK'ten çıktı

Küçülme rekoru kıran, uzun vadede işsizliğe ve aşsızlığa mahkum olan her ülke gibi Türkiye de sosyal cinnetin eşiğinde. Başbakan az bile söylemiş, bu ortamda “rejimin bekçisi psikiyatristler” de diyebilirdi...


Mehmet Altan “Bir demokratik rejimi ve sistemi hukuksal mevzuatları belirlediği, gerçekleştirdiği için polis rejimin, asker sınırların güvenliğini sağlar” diyor Erdoğan’ı desteklemek için.
Böylece polisin genişletilmiş yetkilerinin arasına “kanun yapıcı”lığın da dahil edildiğini öğrenmiş oluyoruz.
Cengiz Çandar da benzer biçimde “Rejimin bekçisi o ülkenin güvenlik güçleridir. Ordu dış güvenlik gücüdür” şeklinde belirtiyor görüşünü...
“Dış kapının dış mandalı” diyecek neredeyse.
Can Ataklı, emekli bir üst düzey askeri yetkili ile konuşmuş, gergin ortamda sinirleri iyice hoplatmak ister gibi, Başbuğ’un üzerinde durduğu “beka” sorununun, ne menem birşey olduğunun teknik ayrıntılarını sunuyor:
“Milli güvenlik ulusal stratejisine göre Silahlı Kuvvetler’e göre 4 ana menfaat grubu var:
1- Vatan savunması
2- Bölgesel menfaat
3- Ekonomik menfaat
4- Milli değerler
Bu menfaatlerin korunması
için de 4 yoğunluk derecesi
bulunuyor:
1- Önemli
2- Çok önemli
3- Hayati
4- Beka
Silahlı Kuvvetler en önemli yoğunluk olarak bekayı görüyor. Eğer bekanın tehdit altında olduğu algılanırsa bu, vatan savunması olarak kabul ediliyor. Bu amaçla milli olan tüm güçler bu tehdidin bertaraf edilmesi için seferber ediliyor.
Siyaset vasıtaları denilen bu
savunma refleksleri de şöyle
sıralanıyor:
1- Kısmi seferberlik
2- Seferberlik
3- Askeri güç kullanma
4- Topyekûn savaş
Başbuğ son gelişmeleri gerektiğinde en üst düzey önlemlerin kullanılacağı beka sorunu olarak tarif ediyorsa, demek ki Silahlı Kuvvetler çok ciddi bir rahatsızlık yaşıyor.”
Bir “kağıt parçası” yüzünden bir albayın tutuklandığı saatler itibarıyla bu rahatsızlananlar için artık tek bir çözüm adresi kalmıştı:
En yakın nöbetçi eczane!
Vızır vızır işleyen resmi plakalı araçlar, siyah camlar, asık suratlar, kapı önünde bekleşen muhabirlerin “tarihi” beklentileriyle onlar da “son raund”u
oynadıklarına inanmışlardı besbelli...
Yahu etkilisiz, yetkilisiniz de, evde bir kap çorba kaynatamayan vatandaş kadar istihbaratınız yok. Aranan belge bulundu.
İmza sahteymiş... Hem Vallahi, hem billahi Dursun Çiçek’in değil Türkiye İstatistik Kurumu uzmanlarının elinin mahsülüymüş.
Şimdi gözler Erdoğan’da. Parlamento mhabirleri ve Ankara temsilcilerini toplayıp;
“Bu bir kağıt parçası... Hükümete karşı asimetrik bir savaş yürütülüyor... Özel yetkili bir savcı görevlendirdik. TÜİK’ten çıkan belgenin altındaki imzayla ilgili kriminal inceleme sürüyor. İşsiz kalıp, borca gömüldüğü için intihar eden vatandaşların bir çeşit “katakulli” içinde olduğunu düşünüyoruz. Hükümetimize yönelik bu darbe planı OECD’nin ve içerideki işbirlikçilerin tezgahıdır. Bu psikolojik operasyon karşısında rejimin yegane bekçisi psikiyatristlerdir...” demesini dört gözle bekliyoruz.
Nasılsa polis rejimin bekçisi...
Sıkıysa bir Allah’ın kulu “gık” desin...
M.Ali Birand’dam günlerdir dil altı hapı gibi eme eme bitiremedikleri “bakla”yı da öğrendik.
“Bu adım, tüm eski müdahelelerin kaynağını oluşturan, TSK İç Hizmet Yasasının da değiştirilmesine kadar gidecek yepyeni bir dönemin açılmasını gündeme getiriyor.”
Ağustos’a ne kaldı şunun şurasında. Çok sürmez iktidarın sınırda görevlendireceği yürütme memurlarının listesini öğreniriz.
Sınır bekçileri, bir nevi gümrük muhafaza memuru gibi...
Silahlı, üniformalı, gözden ve gönülden ırak...


++++++

15 günde zor uyandı
Nur Çintay A. orduevine gidenleri “halkı hizaya sokmaya hazır eli sopalılar”a benzeteli on beş gün oldu. Mehmet Y. Yılmaz ancak soruyor: Radikal’in ilkelerine ne oldu? Doğan Yayın Grubu’nun ilkelerine ne oldu? Bu soruyu ‘kebap, içli köfte, lahmacun üzeri fıstıklı baklava, yanında bira eksperi’ Çintay A.ya köşe açılırken sormanız gerekmez miydi? Şimdi hiç boşuna kaygınızı, başta İsmet Berkan “Mine Kırıkkanat’ın, aynı sahil ile ilgili izlenimlerini yazdığında ortalığı ayağa kaldıran, liberal, solcu, sağcı yazarların, aydınların dikkatine” sunmayın. Çünkü onlar bu ara “Ne yapsak da Hasan Cemal abi gibi gündemden kaçabilsek” derdindeler...


++++++


Stratejileri: Dini ve camiyi kullanarak sömürgeleştirme
Müslümanların işe yarar ekip ve bireylerini etkisiz kılmak için kullanılacak stratejiler, lakaplar, itham ve iddialar, yirminci yüzyılın başından beri Batı gizli servislerince belirlenmektedir.
Tipik örneklerden biri, Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik dinci ithamların İngiliz Gizli Servisi tarafından hazırlanıp İslam halkları arasına salınmasıdır.
Atatürk’e “deccal” veya “İslam’ı yıkan adam” gibi sıfatları yakıştıran ve bunları Müslüman coğrafyalarda yayarak, İslam tarihinin en dirayetli ve başarılı anti-emperyalisti olan Atatürk’le Müslümanlar’ın arasını açan Batı, Müslüman dünyadaki en tehlikeli düşmanını bizzat müslümanların eliyle etkisizleştirmeye çalıştırmış.
AB gibi bir Batı kulübünün habire “Atatürk’ten vazgeçin ki sizi içimize alalım” anlamında ihtarlarda bulunması, Müslümanlar’ın ibretle değerlendirmeleri gereken bir olgudur.
Dünyanın dört bir yanında Kur’an dışı ve mandacı dincilik hareketlerinin tümü Batı tarafından beslenmekte, geliştirilmekte, yönlendirilmektedir. Yeşil Kuşak İslamı adı altında Demir Perde’ye karşı oluşturulan stratejinin Müslüman dünyayı yıllar ve yıllar geleneksel hurafe dininin batağında nasıl uyuttuğunu birçok insan bilmektedir. Bilmeyenler ve bilmemekte ısrar edenler, artık “Muhammedi mümin” olmaktan çok “BOP yurttaşı” veya “Ilımlı Müslüman” haline gelen kalabalıklardır.
Bu kalabalıkların verdikleri destekle icraat yapanlar sayesinde, yakında Patrikhane ekümenik olacak, Ruhban Mektebi açılacak, onlar da bir süre sonra Hazereti Fatih’in mezarı üstünde bir kilise yapıldığını görme demokratlığına(!) ererek dünya ve ahiret saadetine nail olacaklar.
Eğe İslam’ı insanlığa getiren kitap Kur’an’sa bu ekiplerin müslümanlığını ciddi biçimde tartışmak gerekiyor. Çünkü Kur’an’ın getirdiği din, zulümle mücadele dinidir. Zulüm ve sömürüyle mücadelesi olmayanların ibadetleri Rahman’a değil şeytana ibadettir. Kur’an bu tür ibadetleri lanetlemektedir. Çünkü Kur’an’a göre bu tip ibadetler insanları aldatıp uyutmaktan başka işe yaramayan riyakarlık oyunlarıdır. Son yıllarda Batı Türkiye’yi “dini ve camiyi kullanma yoluyla sömürgeleştirme” stratejisini öne çıkamrıştır. Siyaset dinciliğinin her ne pahasına olursa olsun sürekli desteklenmesinin hikmeti budur. Batı’nın maskeli ama etkili desteği “BOP hapishanesine dönüştürülmüş camiler”den gelmektedir. Bunu görmeyenlerin veya görüp de inkar edenlerin Muhammedi mümin olabileceklerine inanmıyorum. Bu camilerde Kur’an’ın
tanıttığı namazın
kılınabileceğine de inanmıyorum.
* Yaşar Nuri Öztürk / Habertürk


++++++

Taraf’a renkli devrim sponsoru
Taraf Gazetesi’nin para aldığı ABD’deki kurumun adı: NED.
Yani National Endowent for
Democracy.
“Renkli devrimlere” sahne olan tüm ülkelerde bu kurumun adını görüyoruz.
Peki National Endowment for Democracy isimli Washington’daki bu “renkli devrimler” mucidi/sponsoru Taraf Gazetesi’ne nasıl maddi yardımda bulunuyor biliyor musunuz; “muhabir yetiştirme desteği!”
Geçtiğimiz günlerde NED’ye giden bir Türk sivil toplum kuruluşu yetkilisi Türkiye ile medya işbirliği yapıp yapmadıklarını sorduğunda “Evet Taraf gazetesini destekliyoruz. Muhabir yetiştirme programlarına yardım yapıyoruz” yanıtını aldı.
İnsan düşünmeden edemiyor:
Sadece kendisine verilen belgeleri/ (çoğu da yalan yanlış) yayınlayan Taraf Gazetesi muhabirlerini nasıl yetiştiriyor acaba?
Neyse..
Taraf Gazetesi, “renkli devrimlerin” sponsorundan para almayı nasıl açıklayacak acaba?
* odatv.com


Kaynaklarını kurcalamaya kalkışanlara neden “Ben bilmem patron bilir” diye kaçamak yanıt verdikleri anlaşıldı

++++++

Küçülme rakamı fotokopi değil!
Bir belge çıktı ortaya.. Aslı yok, fotokopi.. Üç haftadır tartışıyoruz..
Nesini diyeceksiniz?
Sahte olup olmadığını..
Herkes birbirini ikna etmeye çalışıyor.. Boşa kürek tabii. Nuh deniyor peygamber denmiyor.. Dediğim dedik..
Ee, herkes uzman ya.. Baktılar mı şıppadanak anlıyorlar.
Rakamlar açıklandı.. Fotokopi değil, kriminal teste ihtiyaç göstermeyen bir belge var önümüzde..
Diyor ki; Türkiye yüzde 13,8 küçüldü.. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki (1945) en büyük küçülme..
2001 krizi falan diyoruz da.. Havagazı.. 2001’in sonunda yüzde 9,4’lük küçülmeyi görmüşüz.. 2002’de toparlamışız.. 11,1’lik büyümeyi yakalamışız..
Ya şimdi?
Konuşamıyoruz ki..
İzlanda, Hong Kong, Litvanya’dan sonra krizin allak bullak ettiği ülke olmuşuz..
Uzmanlar işsizlikteki artış sürecek diyor.. Reel ücretlerdeki düşüş artacak..
Fotokopi üzerinde haftalardır konuşuyoruz..
Sıra gerçek rakamlara gelince susuyoruz..
* Mehmet Tezkan / Vatan


++++++

TEĞET

Vurulduk
Başbakan düne kadar krizin farkında değildi, “Teğet geçti” deyip duruyordu...
Krizin teğet geçmeyip ülkeyi kalbinden vurduğunu nihayet görmüş müdür?
İnşallah...
* Melih Aşık / Milliyet

++++++

Nida geçirmez villa duvarı
2009 yılında Türkiye ekonomisinde neler oluyor diye bakanların ağzından şu günlerde “Çok ilginç... Çok anlamlı... Çok tuhaf...” nidalarından birisi değil, üçü birden çıkıyor. Nidaları duyuyor musunuz?
Oturduğunuz yere bağlı.
Şimdi villalar ses geçirmez malzemeden yapılıyor.
Halk yoksullaşıyor, şirketler fakirleşiyor, ihracat dibe vuruyor, iç tüketim en alt düzeye iniyor fakat Başbakan ailecek 5 villaya birden taşınıyor.
Tuhaf ama gerçek! Ben araştırdım; dünya krizine rağmen büyümelerini yine de artıda tutabilen Çin gibi, Hindistan, Polonya ve hatta komşumuz Yunanistan gibi ülkelerin başbakanları, “oturdukları evden villaya taşınma hamlesi” yapmamış.
* Necati Doğru / Vatan


++++++

Darbe gündemi perdeymiş
Uzmanlardan öğrendiğimize göre, birileri bu rekor küçülmeyi önemsememeye kalkabilir. “Canım siz buna bakmayın, ikinci çeyrekte toparlanma başladı” diyebilirler.
Böyle değerlendirenler Başbakan gibi yanılırlar, çünkü istihdamda bir yükselme yok ama işsizlik oranında endişe verici bir artış var. Ayrıca ücretler de düşüyor. Uzmanlar bu iki göstergenin işlerin iyiye gitmediğini ortaya koyduğunu söylüyor. Oysa 2009 için Türk ekonomisinin yüzde 4 oranında büyüyeceği öngörülmüştü. Sanırım bürokratları, Erdoğan’ın “Kriz bizi teğet geçer” öngörüsü yanılttı. Şimdi Başbakan’ın neden gündemi değiştirmek istediği ve darbe korkusunu gündemde tuttuğu daha iyi anlaşılıyor.
* Tufan Türenç / Hürriyet


++++++

MİNİ YORUM
Arınç açıkladı: 524 atama

İbrahim Şahin şunun şurasında kaç kişi aldık. NTV’den aldığımız muhabirle mi kadroılaştık benzeri açıklamalarla hakkındaki iddiaları reddediyordu. TBMM’ye verilen soru önergesini yanıtlayan Bülent Arınç “resmi rakamlar” ı açıkladı: Bin 97 kişi emekli edilmiş, 524 kişinin ataması yapılmış. İki yıl için hiç fena bir bilanço sayılmaz değil mi?

Yazarın Diğer Yazıları