Belgelerle iktidarın Suriye harakirisi!
Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mustafa Kemal Erdemol’un dört gün süren Suriye-Şam izlenimlerini kaleme aldığı yazı dizisine atfen Hürriyet yazarı Ertuğrul Özkök “Uçağın motoru durunca” başlıklı yazısına şu girişle başladı:
“Dışişleri Bakanı’nın uçağında ve Ankara’da bize neler anlatılıyor?
- Suriye muhalefeti giderek güçleniyor.
- Esad rejimi halkı inletiyor; halk BAAS diktatörlüğünden illallah diyor.
- Esad gidecek.”
Özkök, yazısında, Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mustafa Kemal Erdemol’un Şam izlenimlerinden çıkardığı sonucu ise şu satırlarla naklediyor:
- Bölgeyi iyi bilen kesimler diyor ki; Suriye, Libya ve Irak gibi değildir.
- Çünkü; Esad, ülkede ciddi bir toplumsal desteğe sahip.
- Çünkü; Rusya ve Çin gibi iki dev hâlâ desteğini sürdürmektedir.
- Çünkü; muhalefet sanıldığı gibi bir bütün değil, parçalıdır.
- Çünkü; bir savaş halinde Hizbullah elindeki 40 binden fazla roketle, Esad’ın yanında yer alır.”
Bize burada ne deniyor:
“Suriye’de halkın çoğunluğu Sünni. İktidar ise Alevilerin elinde. Dolayısıyla bütün Sünniler, Esad’ın gitmesini istiyor” . Suriye’ye gidip insanlarla konuşan Erdemol ise gelişmeleri şöyle özetliyor:
- Terörün sivil hedefleri de vurmaya başlaması, Suriye halkının büyük çoğunluğunun Esad etrafında bütünleşmesine yol açtı.
- Muhalefet içindeki çatlak da büyüyor. O kadar büyüyor ki, Arap Birliği bile, aralarındaki sorunları tartışmak için bir araya getiremiyor.”
Şimdi biz Erdoğan-Gül ikilisine mi inanalım yoksa Ertuğrul Özkök’ün de katıldığı Cumhuriyet gazetesi muhabiri Mustafa Kemal Erdemol’un Suriye izlenimlerinden çıkardığı neticeye mi?
İsterseniz “şimdilik” ortada duralım ve sözü Suriyeli mültecilerin kaldığı Boynuyoğun kampında Tayfun Talipoğlu’nun yaptığı röportajlardan yansıyan karelere verelim...
İşte, 5 Nisan günü TV8’de yayımlanan haber programına katılan Tayfun Talipoğlu’nun anlattıklarından, ODATV kanalıyla, bazı satırbaşları:
- Suriyelilere kurulan kamp, deprem kampları dâhil olmak üzere bugüne kadar gördüğüm en iyi kamp. Çamaşırlıklardan okula, meslek kurslarından spor salonlarına kadar her şey var. Tatil köyü gibi.
- Gelenlerden sadece yüzde 20’si Esad rejiminden kaçtığını söylüyor. Diğerlerine bazı vaatlerde bulunulmuş ve öyle gelmişler. Hiçbiri kaçmış gibi değil, yanında güvercinlerini getirenler bile var.
- Askerlerimiz kampta silahsız nöbet tutuyorlar. Dışişleri görevlileri her ihtiyacı karşılamaya çalışıyor. Ama buna rağmen en ufak bir talepleri karşılanmadığında oturma eylemi yaparak devlet görevlilerini şikâyet etmekle tehdit ediyorlar. Biraz sinirlenince de, ’Bana Başbakan Erdoğan’ı bağlayın’diye bağırıyorlar.
- Konuştuğum bir Suriyeli bana, ‘Ne söylememi istiyorsan onu söyleyeyim’ dedi. Yani bizim dünya medyasında duyduğumuz pek çok bilgi doğru değil.
- Suriye’de baskı ve ayrımcılık gördüğünü söyleyenlere ‘nasıl’ ya da ‘size tam olarak ne yaptılar’ diye sorduğumda cevap alamıyorum. Kimse belirli bir olay anlatmadı. Bir tanesi, ‘Kendisinin Sünni olduğunu, askerdeki komutanın da Alevi olduğunu, bir gün kendisinden bir bardağı yıkamasını istediğini, reddedince Alevi komutandan bir tokat yediğini’ anlattı. Bu nedenle Türkiye’ye gelmiş...
- Devletin kendilerine verdiği battaniye ve soba gibi eşyaları para karşılığında satıyorlar.
- İçlerinde çatışmalara katılmış çok az sayıda insan var, diğerleri para ve vatandaşlık vaatleri ile gelmişler.
- Şu ana kadar 20 milyon TL. para harcanmış. Yani 20 trilyon lira. Şu anda Suriyelilere bir de kart dağıtılıyormuş. Harcama yapmaları için, belli limitleri olan kredi kartı türü kartlar bunlar...
Soru şudur: Bu insanları kimler, ne vaatlerle, hangi projeler için buralara getirdi?”
Her gazeteci tarihin tanığıdır ve kaleme aldıkları halin resmi, geleceğin belgesidir.
Biz bu iki resme bakınca; Türkiye’nin, yönetenlerinin eliyle bir harakiriye zorlandığını görüyor, tarihî ikazımız “Vazgeçin”i bir kez daha tekrarlıyoruz...