Bebelere uçan balon
Egemenliği AB’ye devrettiği için olmalı, 23 Nisan’ın sadece Çocuk Bayramı kısmıyla ilgilenen iktidar, ‘AK Çocuklar’ı bedelli askerlik balonuyla sevindirecekti. Yazık ki erken uçan balonlar, basının sivri kalemlerine çarpıp patladı
Kaç paraysa ödeyeceksek, niye “er” oluyoruz?
Hem papelleri sayacaksın.
Hem en altta kalacaksın.
2 bin dolar fazla verip, albay olmak istiyorum belki...
Parasıyla değil mi?
Yapılacaksa, tam yapılsın.
Tarifesi yayınlansın...
Yüzbaşı, adı üstünde, yüz dolar.
Binbaşı, bin dolar.
Ya general?
Hepsini içeri tıkıyorlar, paramızla rezil olacak kadar keriz değiliz herhalde!
Peşin peşin tezkere...
Taksit taksit ödensin.
2 al, 1 öde kampanyası yapılsın.
İki biraderin biri bedavaya gelsin.
Bonus’la teşvik edilsin...
En az üç gönderene, F16’yla yemin törenine gidiş-dönüş bileti verilsin.
Durumu iyi olan kombine alsın.
Kendi gitmesin.
Çocuğu gitmesin.
Torunu da gitmesin.
- Askerliği nerde yaptın?
- Locada.
Tankçı, topçu meşakkatli; yeni sınıflar oluşturulsun mesela... “Bokumda boncuk var tümeni” kurulsun. “Babam sağolsun tugayı” kurulsun.
Parası hangisine yetiyorsa, oraya gitsin.
İlla da gidilmesin zaten...
İsteyen, kendi yerine adam göndersin.
Vatanını çok seven, iki tane göndersin.
“Çok yurtsever insandır, hayır için her sene birini gönderir” filan...
Bi bölük gönderene, madalya verilsin.
Daha olmadı...
“Tırışkadan ameliyatla dikiş attıranlar vakfı” kurulsun.
Zeki çocuklara askerlikten sıyırma bursu verilsin...
E hem aklı yok, hem parası, marş marş, askere onlar gitsin.
Yılmaz Özdil / Hürriyet
***
TSK’ya düşman yetiştiriyorlar
Türkiye’de servet el değiştirdi. AKP’ye oy veren fakir fukara, evlerine gönderilen beleş kömür ve makarna bulgur paketleriyle tavlanırken, uyanık yandaşların tamamı zengin edildi. Bütün alımlar, irili ufaklı bütün ihaleler, özelleştirme peşkeşleri hep onlara çalışıyor. Memlekette on binlerce AKP zengini türetildi.
Servet el değiştirince, bunlar kendi yakınlarını ve çocuklarını düşünerek, askerlik yapmayı reddeden liboş tayfasını da yanlarına çekerek “Ulan bizim kesim enayi mi! Nasıl olsa yeterince para kazandık. Parayı bastırırız, bu orduya hizmet vermekten yırtarız” demeye ve askerliği açıkça kötülemeye başladılar.
Hürriyet gazetesinde çok önemli görevlere getirilen Eyüp Can’ın yazısı ilginçti:
“Türkiye’de askerlik giderek ‘Gençlerin kabusu’ olmaya başladı. Bedelli askerlik kampanyası gençler arasında hiç olmadık bir şekilde orduya karşı bir önyargı ve nefret söylemine dönüşüyor. İmkanı olmayanlara haksızlık olmasın derken, imkanı olan 400 bin eğitimli genci her gün orduya karşı daha da bilemiş oluyorsunuz...”
Fakir fukara çocukları Türkiye’nin dört bir yanında askere bayram havası içinde uğurlanacak, onlar onurla Mehmetçik olup kutsal görevi yerine getirecek, bu beylerin bebeleri ise parayı bastırıp askerlik yapmayacak. Emin Çölaşan / Sözcü
***
Olmaz ki; böyle de yatılmaz ki
Başbakanlık önceki günden itibaren yeni bir uygulama başlattı. Artık medyaya özel fotoğraf servisi başladı.
Daha önceleri medyanın alınmadığı toplantılardan yapılan fotoğraf servisleri artık tıpkı Beyaz Saray’da olduğu gibi “özel hayat” servisine dönüştürüldü.
Böylelikle halk ilk kez Başbakan’ı tek başına çalışırken, tek başına dinlenirken görme olanağı buldu.
Önceki gün servis edilen fotoğraflardan biri de Başbakan’ın yumruk yiyen Enerji Bakanı Taner Yıldız’la birlikte olduğu görüntüydü.
Fotoğrafta Yıldız kanepeye uzanmış yatıyor, Başbakan da yanında oturuyor. İlk bakışta çok “insani” gibi görünüyor fotoğraf ama öyle değil.
Belli ki düşünülmüş ve propaganda amacıyla medyaya servis edilmiş.
Bir kere Yıldız’ın burnu kırık, bacağı ya da beli değil.
Burnu kırılan biri sürekli yatmaz.
İkincisi bizim örf âdetimizde durumu ne olursa olsun astlar üstün yanında yatmazlar.
Bu kural değildir ama ruhumuz
böyledir.
Kalp ameliyatlı biri bile, örneğin Başbakan ziyarete geldiğinde doğrulmaya çalışır.
Bu nedenle Yıldız’ın sere serpe
yatması, “iyi niyet gösterisi şeklindeki propagandaya” yarar sağlar ama inandırıcı olamaz.
Can Ataklı / Vatan
***
Garp kurnazları
İngiliz The Guardian gazetesi, KKTC Cumhurbaşkanlığı seçimlerine ilişkin yorumunda şöyle diyor: “Eğer birçok uzmanın fikir birliğine vardığı gibi, Kıbrıs sorununu çözmek Türkiye’nin AB üyeliği için ön koşul ise, Kıbrıslı Türk seçmen pazar günü yaptığı tercihle bu üyeliğin önünü tıkadı”...
Son zamanlarda değişik kalemlerden bu tür yorumlar okuyoruz.
Özetle dedikleri; ‘Kıbrıs’ı verirseniz AB yolu açılır.’
Büyük bir yalan bu... Bu sahtekârların amacı Türk halkının zihnini bulandırmak, halkta “Kıbrıs’ı verelim kurtulalım” düşüncesi uyandırmak.
Melih Aşık / Milliyet
***
Meclis’te nasıl uyunur?..
Başkan:
“Sayın üye, sayın üye... Muhalefete ‘Sessiz olun, uyuyamıyorum’ şeklindeki talebiniz içtüzüğe aykırı efendim, şurda Anayasa paketini görüşüyoruz...
“.........”
“Rica ederim efendim, Başkanlık gece sütünü anladı da, şu saat kurmak nereden çıktı sayın üye?..”
“........”
“Ayrıca ’uykudan önce çiş yapma arası’da içtüzükte mevcut değil...”
“........”
“Oturumu yöneten Başkan olarak... Bir dakika efendim... Uyuyorum diye Meclis Genel Kurul Salonu’nun ışıklarını ’gece lambası’niyetine kapatmanız usulsüz efendim...”
“.........”
“Sayın üye çantanızda pijama ile pijama terliği getirmeniz zat-ı alinizin tercihidir... Ama ’Ben sarılmadan uyuyamam’diye sayın İstanbul Milletvekili arkadaşınızın sırtına binmeniz Başkanlık Divanı tarafından uygun görülmemiştir...”
“.........”
“Efendim o ’Horrrrr’sesini ben de duyuyorum Başkan olarak... Vaki olan ’Horrr’sesinin Anayasa’ya yanlışlıkla geçici madde olarak girme tehlikesi ne alaka?..”
“.........”
Bekir Coşkun / Habertürk
***
Meclis’teki anayasa oylamaları niye sabaha karşı yapılıyor?
Milletvekilleri ilerde “Uyku sersemliğiyle ne yaptığımı
bilmiyordum” diyebilsinler diye...
Gülhan Elmas
***
Utanarak okuyacaklar
...(Devrim) Sevimay anlatıyor: Sayfamızı başka bir meslektaşımıza açıp söyleşi konuğumuza kendisinin de soru sormasını istedik... Tabii düşüncemizi ilk açtığımız taraf söyleşi konuğumuzun kendisi oldu. ”Üç soru siz soracaksınız, üç soru Mehmet Baransu. Yanıtlarıyla beraber söyleşinin içinde bir kutu olacak“ dedik. Dani Rodrik hemen kabul etti. Mehmet Baransu da... Rodrik üç sorusunu aynı gün gönderdi. Baransu’dan da geldiği anda ”soru takası“nı yapmayı planlıyorduk ki Mehmet Baransu özür dileyerek aradı. Sorularını göndermeden önce haklı olarak bir de çalıştığı gazetenin yöneticileri olan Ahmet Altan ve Yasemin Çongar’a danışmış. Ortaklaşa olarak nasıl Çetin Doğan’ın tutuklanmadan önce canlı yayına çıkma tekliflerini reddettilerse aynı mantıkla buna da katılınmaması gerektiğine karar vermişler. Baransu, ”Biz gazeteciyiz, bir haber yaptık, şimdi konu mahkemede. Bunun dışında konunun bir tarafı pozisyonunda olmak istemiyoruz“ dedi. Gelecek kuşaklar utanarak okuyacaklar herhalde! Emre Kongar / Cumhuriyet
***
Teröristi gerilla yaptılar
Kanal 24’te üniversitelerde yapılan bir programa takıldım bir süre... Öğrencilerin olanca içtenliğiyle “yapılan konuşmalara duydukları öfkeyi” ifade etmeleri, sonra da moderatörün onları sindirmeye yönelik “Çirkin konuşmalar bunlar” benzeri cümleleri dikkatimi çekti. İzledikçe, “yazan-çizen saygın isimler”den ikisinin BDP’den daha da radikal konuşmalar yaptığını, sorulan soruların ise “çanak”tan bile öte olduğunu gördüm. PKK onlara göre terör örgütü değil, gerilla... Hatta en kanlı cinayetleri de onlar işlemiyor, kendi halinde bir sivil toplum kuruluşu adeta... Konuşma sırasında biri sanki Kürt vatandaşlar da terör örgütü üyesiymiş gibi “Her iki taraf da kanlarını helâl etsin” deyiverdi. İşte milleti bölen, düşman kutuplara ayıran, kışkırtan, cinini tepesine çıkaran, bu tür “kabul edilemez” lâfların uluorta söylenir olması...
Ruhat Mengi / Vatan
MİNİ YORUM
Can çıkar huy çıkmaz
Odatv’nin haberine göre Sabah’ın ombudsmanı Yavuz Baydar, Dünya Editörler Forumu yönetimine bir mektup yazarak Ertuğrul Özkök’ü “şikayet” etmiş. “Artık Yayın Yönetmeni değil onu çağırmayın” demiş. Eee can çıkar huy çıkmaz. Baydar daha önce de, İsveç’in “soykırımcı” yüzünü gözler önüne seren Banu Avar’ı, “Abuk subuk ipe sapa gelmez yalanlar” söylediği gerekçesiyle jurnalleyip, programının yayından kaldırılmasını isteyen zat değil miydi?