Bayramlaşma taktikleri
Her ev potansiyel “ortam dinleme kapsama alanı, eş, dost muhtemel darbeci, faşist, işbirlikçi olabilir. Bütün gelenek ve görenekleri unutun, şu dört günü suç ve suçluyla temas etmeden geçirmeye bakın
Dedemin, ev içindeki bayram kutlamalarının resmi açlışını yapmak üzere, TRT 1’i açıp Bedia Akatürk’ün “Aaaaman bre deryalar...” diye başlamasını beklediği günlerdeki ’içtenlik’ten uzak da olsa bayram! Ve her bayram birileri başka birilerine bir takım öğütler verir; Dargınlar barışsın, dost, akraba ziyaret edilsin...
Misal hepsini yaptık; Üç gün sonra, PTT yoluyla, posta kutumuza “camına Türk bayrağı asan Faşistbeyamca’nın elini öperken ki görüntülerimiz“in bulunduğu, ”on yüz bin milyon no’lu DVD”nin ulaştırılmayacağının garantisini veren var mı? Yok!
Büyükleri ziyaret edelim dedik; Bizim ”Hüsmen Aga tarladan tezekten başlayacak, Ziraat Bankası’ydı, mazottu, gübreydi, teşvikti, hasattı... derken, biliyorum ben başıma geleceği; “Tayyip” ten çıkacak. Al başına belayı! Üç gün sonra internette bir ses kaydı; hükümeti devirmeye çalışan sülalemizin deşifresi...
Bunların derdi “bayram seramonisi”ne özendirmek filan değil, düpedüz “millete kirli tezgah”. Kanmayın...
İşte size “demokrasi”yi “çoğunluğun tiranlığı” için yol görmeyenlerce yönetilene kadar geçerli olacak “bayramlaşma taktikleri”:
Kural bir, hemen 29 Ekim 2009 tarihine dönün. Adettendir illa “kim bayrak asmış, kim asmamış” diye kolaçan etmişsinizdir etrafı. Camına, kapısına “bayrak” asan Faşist Bey Amca’larla, Faşist Hanım Teyze’lerin tatlısını yemeyiverin bu bayram.
Faşist Hanım Teyze ufaklığa hediye mi hazırlamıştı? Kesin “kafeslemeye” çalışıyordur. Sıkı sıkı tembihleyin, sair günlerde yolda filan da karşılaşırlarsa, elinden tutup “müze” gezmesine götürmek isteyebilir, uyanık olsun çocuğunuz.
“Eş durumu”ndan resmi kutlamalara iştirak etmesi gereken asker ve bürokrat eşleri de birtakım fedakarlıklarda bulunacaklar bu bayram. Kuaföre gidip, “Kuş yuvasını andıran bir topuz yapıver” demeyecek “Kuş yuvası” dediğin ne? Kafes! Aile boyu Silivri sürgününe gidersiniz de, savunmanızı yapacak avukat bulamazsınız. Bu bağlamda, bilmem, bayram menülerinde “bülbül yuvası” nın katıyyen bulunmaması gerektiğini söylememe gerek var mı? Şöyle “jöle” gibi “renkli” ve “kaygan” tatlılar daha uygun!
Eee yine hanımefendiler için bir uyarı, Vali veya Belediye Başkanı’nın eşinin merakla beklediğiniz bayram kreasyonunu eni konu süzdükten sonra “Yeşil renk boğmuş sanki...” türünden fiskoslara paydos. Malum orduevinin kulağı vardır.. “İrticayla mücadele eylem planı” çerçevesinde psikolojik savaş yürüttüğünüz düşünülebilir.
Ağaç yaş iken eğilir . Elinizi öpen çocuğunuzun yanaklarına yapışıp, şapır şupur çımartmak yok. Uzatın elinizi, öpsün, verin bahşişini, çekilsin. Menfaat için biata alışsın.
Bir de Kurban Bayramı’nda kapıya dayanmalarına anlam veremediğim “topçu” lar var. Onların değneklerinde bir bayrak sallanır. Ne bahşişi, kapıyı bile açmayın. Darbe finansörü oluverirsiniz de ruhunuz duymaz.
Gelelim en büyük risk grubuna. Şehit aileleri. Bilirim bir sızı dürter durur, oturduğunuz yeri bilemezsiniz ama bu bayram “şehitlik ziyareti” yok. Dilin kemiği yok ya “Sizin hiç çocuğunuz öldü mü?” diyenlere iki çift laf edersiniz; derdest edilmeye kadar varırı işin sonu. Kıyamam size. İyisi mi evinizde, içinizden edin dualarınızı bu bayram. Kalbinize de “böcek” yerleştirmiş olamazlar ya!
Ha bir de “faydalı bilgi”: Her telefon ettiğiniz kişi ve ailesinden sonra o anda görevi başında olan bütün teknik takip elemanlarının da bayramını kutlayın; moral olsun. Belki bir seferliğine kıyak geçerler... Bir cümle, bir cümle.... Ek klasörünüzden ne düşseler kardır!
Hiç de tadı tuzu yok bilyorum ama adet yerini bulsun; bayramınız kutlu olsun!
++++++
‘Aydın’ meşrebine göre ‘faşist’ olmak
İzmir’in faşist ilan edilmesine aklım ermiyor.
Irk üzerinden, etnisite üzerinden siyaset yapan faşist olmuyor. (Tabii eğer Türk değilse.)
Başkalarının hassasiyetlerini hiç kale almadan kendi hassasiyetleri üzerinden siyaset yapanlar faşist olmuyor.
Şiddeti siyasetin bir yan unsuru olarak sürekli kullananlar ve bunu inkar etmeyenler faşist olmuyor.
Ama bunlara tepki gösteren faşist oluyor.
Bayılıyorum bu ülkenin “aydınlarına”.
Ve bunların siyasi terminolojiyi bile kendi meşreplerine göre kullanmalarına.
* Fatih Altaylı / HaberTurk
++++++
Mangalda kül bırakmayanlar
“Darbe günlükleri” nin sahibi olduğu iddia edilen Emekli Oramiral Özden Örnek’le ilgili bir yargılama yoktur. Kendisi ne tanıktır, ne sanık...
İfadesine bile başvurulmuş değildir.
Ancak Mustafa Balbay’a bu günlükle ilgili sorular sorulmaktadır. Balbay o yüzden şaşkınlıkla soruyor:
- Özden Örnek’e sormanız gereken soruları neden bana soruyorsunuz?
Darbe günlüklerinin müellifi olduğu iddia edilen Özden Örnek orada yok. Mustafa Balbay ise gazeteci notlarından dolayı 266 gündür hapiste...
Bir de malum gazetenin Kafes operasyonu var.
Poyrazköy’de bulunan LAW silahlarından başlıyor, Koç Müzesi’ndeki denizaltıda bulunan patlayıcılara kadar uzanıyor.
Gazete 40’tan fazla deniz subayından oluşan bir cuntanın bu silahlarla suikastlar düzenleyeceklerini iddia ediyor.
Olabilir de... Olmayabilir de...
Ortada henüz iddianame yok.. Yargı kararı yok... Yasalara göre soruşturmanın gizli sürmesi gerekir. Ancak birtakım iddialar nasıl oluyorsa adeta kesin karar üslubunda okura yansıtılıyor, haklarında yargı kararı olmayan insanlar yargısız infaza tabi tutuluyor. Üstelik bunu yapanlar “hukuk” deyince de mangalda kül bırakmayanlar...
* Melih Aşık / Milliyet
++++++
Vurdukları yerde tık yok!..
Türk Milleti’nin üzerinde baskı, korku bulutları uçuşuyor... Çünkü Çankaya dahil, devletin ve ülkenin bütün kurumlarını ele geçirdiler.
YÖK, polis, bankalar, iş alemi, sermaye, medya, herşey ve herkes bunların elinde.
Toplum ses veremiyor. Bundan birkaç yıl öncesini anımsayın. Ecevit Başbakan’dır ve Ankara’da yapılan bir esnaf yürüyüşünde kıyametler kopmuş, kan gövdeyi götürmüştü. Başbakanlık önünde bir adam, Ecevit makamına gelirken elindeki yazarkasayı yere fırlatmış ve kahraman olmuştu! Bugün esnafın durumu daha mı iyi? Esnaf geçmiş günlerini aramıyor mu?
Evet!..
Ama bugün herkesin üzerinde baskı var.
Toplumu telefon dinlemeleriyle, Ergenekon’la sindirdiler, susturdular. En önemlisi medyayı ele geçirdiler. Yan cebinde milyarlarca dolar parası olan o anlı şanlı medya patronları vergi cezalarıyla abanın altından ve üstünden sopa gösterilerek, ihale vermemekle, bazen de rica minnet korkutuldu.
O aslan parçası medya imparatorlarının(!) aslında Tayyip’in karşısında bir kağıttan kaplan olduğu ortaya çıktı.
Eğer birkaç büyük medya patronu biraz daha yürekli ve onurlu olsaydı, biraz dik durmayı bilseydi, Türkiye bugün böyle olmazdı.
Günahı vebali boyunlarınadır.
* Emin Çölaşan / Sözcü
++++++
Hay seveyim sizin hukukunuzu
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal önceki gün grup toplantısında bazı savcı ve hâkimler hakkındaki “dinleme kararlarını” gösterdi herkese. Bugüne kadar muhalefet olarak kabul ettikleri herkesi karalamak için, imzasız mektupları, telefon dinlemelerini, gizli yapılan soruşturma kayıtlarını hiçbir hukuki kurala uymadan çarşaf çarşaf yayınlayanlar büyük bir pişkinlikle “Baykal’a bu belgeleri kim sızdırdı?” diye soruyordu. Hukuk her nasılsa ilk kez iktidarın aleyhine olabilecek bir kararın sadece kapağının gösterilmesi sırasında akıllarına geldi. Hukuksuzluğu ilke edinenlerin hukuk demeleri ne büyük bir çelişki.
* Can Ataklı / Vatan
++++++
GÜNÜN SÖZÜ
Avustralya’da yaşayan dünyanın en yaşlı koyunu “Lucky” 23 yaşında hayatını kaybetmiş.
Bizde 70 - 80 yıl yaşayankoyunlar var...
* Haldun Ertem
++++++
Fırıl fırıl dönen kabadayının uslubu
Ahmet Altan “Taraf gazetesi Kafes adlı korkunç bir cunta komplosunu açığa çıkardı ama birkaç istisna dışında bütün meslektaşlar niçin susuyorlar?” diye yazı üstüne yazı yazmakta.
Bir lanet korosu halinde hep birden ses yükseltilerek silahlı kuvvetlere yüklenilir, “Ordu yenilensin” türünden önerilere destek verilir, eyleme geçmekte geç ve yetersiz kaldı diye hükümete de çatılır.
Diyelim hükümet korodan etkilendi de kolları sıvadı, öneri doğrultusunda apar topar eyleme geçti. Ne olur?
Bugünkü dünya konjonktüründe neye ve kimlere yarar o karışıklık?
Türkiye’nin görüntüsünü karartacak azınlık temsilcisi cinayetlerinin bir plan kapsamında olduğu besbelli. Ama kimi ayrıntı da abartıya benziyor.
Örneğin müze gezecek çocuk gruplarını öldürmek için denizaltı içine bomba yerleştirme konusu öyle korkunç ve iğrenç ki, inanmak güç.
Tutuklanan Adnan Menderes ve arkadaşlarını pisliğe bulamak için aylarca basına pompalanan söylentileri hatırlıyorum. Çok üniversiteli genç öldürülmüş de, cesetleri -nedense- kıyma yapılmış... Gibi...
Taraf gazetesi bir bakıma hızlı gazetecilik yapmakta. Bir bakıma da çok fırıl fırıl dönmekte ve ürünleri piyasaya fazlaca alayıvala ile sürülmekte olan bu değirmenin suyunun nereden geldiği konusunda sorular yaratmakta kafalarda.
Ahmet Altan’a dikkatli davranmasını dostça tavsiye ediyorum, o kadar. Bir de, “Herkes korkak, tek yiğit benim” türünden kabadayı naraları atmaması daha yakışık alır.
* Refik Erduran / Sabah
++++++
Başbakan artık bir karar verse
Son belge “Kafes Eylem Plânı”... Gerçekliğini henüz yargı anlamadı, bildirmedi ama onlar her zamanki gibi yargıdan önce emin oldular bile... Şimdi sıra “Neden herkes bize inanmıyor ve üstüne atlamıyor” sorusunda... Daha 5 gün önce “Artık kurcalamayın, kurumları yıpratmayın,” diyen Başbakan Erroğan’ın fikir değiştirmesi.
Bir karar versin artık, kurumlar kendisinin de katılımıyla yıpratılsın mı, yıpratılmasın mı?
* Ruhat Mengi / Vatan
++++++
MİNİ YORUM
Buyrun burdan yakın bakalım
Aylardır TSK’nın “Cumhuriyet’i koruma ve kollama” görevini sorgulayanlar onlar değilmiş gibi RTÜK’ü “milli tehlike” halinde uygulayacağı eşsiz yetkilerle donattılar. Sanırsız üç televizyon kanalı kapanınca “devletin bekaa” sorunu halledilecek. Kapatılması gereken kanallar değil, o kanallarda arz-ı endam eden, ve her biri “milli tehdit unsuru” olan siyasetçiler, kanaat önderleri ve tabii bir de “sanat dizisi” çekenler. RTÜK’ü Kitle İletişim Kuvvetleri haline getirenlerin bunu anlaması için daha ne olması gerekiyor...