Bayrama sığınan hasret...
Memleketin tek sorunu, eskilerin "hayır bereket vardı" diye nitelendirdiği geçmiş yıllara özlem değil elbette...
Her şey nostaljik artık... Yaşamın tadı tuzu olarak nitelendirilebilecek ne varsa; tüm güzelliğiyle, bereketiyle, huzuruyla ve çekiciliğiyle ne yazık ki çok gerilerde kaldı...
Dünya hızla değişiyor... İnsanlar bu değişime ayak uydurmaya çalışırken duygularını bile yitiriyor artık!..
Ne insanlar artık eski coşkusuyla hayata tutunabiliyor, ne de yaşam insanlara teknoloji dışında yeni ve huzur verici olanaklar tanıyabiliyor...
Çünkü dünyanın her tarafında toplumlar sarsıcı bir keşmekeşin içerisinde ayakta durmaya çalışırken, insanlığı yarışa sokan teknoloji aynı zamanda tüketmenin etkisini artırmaya devam ediyor...
Evet; konu bayramlar olunca güzellikler ve geçmişe özlem gibi tüm coşkulu duygular da artık eski birer nesne gibi bir tarafta duruyor...
Özellikle de bayramların masumiyeti ve heyecanı çok uzak artık insanlara...
Dünya değiştikçe, İslam dünyasının nüfusu arttıkça ve teknolojik ilerleme ne yazık ki cep telefonuyla interneti kullanmakla sınırlı kalınca, geleneklere entegre olma mücadelesi de topallamaya devam ediyor...
Bugün yaşı 50'nin üzerindeki her insan, her bayramda derin bir ah çekerken sadece geçmişe özlem duymuyor, aynı zamanda insan ilişkilerinin ve sosyal iletişimin nasıl ağır biçimde darbelendiğinden de yakınıyor... Peki, tek sorun bu mu?..
İnternet, gelenek, yozlaşma...
Tüketim toplumunun büyümesine de hizmet eden teknoloji, özellikle dini ve milli bayramlarla ilgili hassasiyetin her zaman devam ettiği bir coğrafyada, yaşama güzellikler katan her olayı ne yazık ki dejenere etmekten de öteye gitmiyor...
Bakınız, akide şekeri kokan sokaklar yok artık...
Çocuklar artık bayramlık ayakkabılarını yastıkların altında saklayan dedelerinin- babalarının- annelerinin çocukluklarındaki o muhteşem coşkuyu hissedemiyor...
Çünkü teknolojinin kuşattığı masum zihinler neredeyse bebeklikten itibaren ellerine tutuşturulan cep telefonu ve bilgisayarlarla, bir yandan sosyal duygulardan yoksun kalıyor, diğer taraftan bilişime hapsolarak hem konuşma yeteneklerini geliştiremiyor hem de sosyal iletişimin abur cubur yazışmalarla sınırlı olduğunu zannediyor...
Anadolu'nun sokak aralarında upuzun ipleri ve tahta kasaları ile salıncaklar uçamıyor artık gökyüzünde...
Çünkü çocuklar da tıpkı büyükleri gibi internette, çoğu şiddet içeren oyunlar oynuyor, körebeden, saklambaçtan, çelik-çomaktan, misketten, çember çevirmekten uzak yaşayarak, derin bir yozlaşmanın içinde yaşama tutunmaya çalışıyor...
Heyhat, artık çocuklar büyüklerinin bayramlarını WhatsApp üzerinden kutluyor, görüntülü konuşmalar ve mesajlaşmalar insanları birbirinden uzaklaştırmaya devam ediyor...
Maalesef yalnızca bunlar da değil, bayramların tadını tuzunu bile kaçıran olayların bir de ekonomik tarafı ve asayiş yönü var ki, çarpıklıklar-bunalımlar özellikle İslam ülkelerine nefes bile aldırmıyor... Hele de Türkiye'ye...
Mutluluğun nostaljisi...
Gazetelerde kalem oynatan ve büyük bölümü hükümetin taşeronluğunu ve sözcülüğünü yapan sözde yazarları zaten okumuyorum...
Konu yazı olunca, en çarpıcı farklı görüşü sıradan yurttaşlar Twitter'da zaten dışa vururken, ülkemizde muhalif yazarların çoğu da kendilerini bayramlarda bile memleketin kangrenleşmiş dertlerini yazmaktan kurtaramıyor... Bir çok köşe yazısı, gökyüzünde zaten kara bulutlar gibi dolaşan huzursuzlukları ne yazık ki bayramlarda bile anımsatmaktan öteye gitmiyor...
Evet; teknolojinin hatalı ve amacı dışında kullanımıyla başlayan dejenerasyon, sosyal ilişkilerin internete kurban edilmesi ve sanal yaşamın bayramların eski tadını bile sıradanlaştırdığı bir dönemde, bir başka önemli sorun da Türkiye'nin bitmeyen çok vahim dertleri!..
Birçok insan diyebilir ki, "evet geçmişe özlem var, özellikle bayramlarla ilgili..."
Ama ne yazık ki memleketin dertleri o kadar büyük ki, insanlar geçmişi anımsamaya fırsat bile bulamıyorlar... Çünkü her gün değişen gündem ağır, ürkütücü, yorucu ve aldatıcı...
İşte bakınız, döviz ve altın çıldırmış gidiyor, ekonomi allak bullak, savaş yorgunu Irak bile buğday ithalatını durdurup kendi kendine yeten ülkelerden biri haline gelirken, Türkiye'de Çukurova'nın 4 katı tarım alanı daha atıl duruma gelecekmiş...
Yani tarım çökme aşamasında, ihracat-ithalat mahvolmuş, işsizlik bir buçuk milyondan fazla üniversite bitirmiş genci çaresiz bırakmış...
Diğer yandan da Corona salgını ile birlikte büyüyen sosyo ekonomik bunalımlar, intihar-cinayet gibi vakaları artırmış... Velhasıl, memlekette hiçbir açıdan huzur kalmamış...
Bu yüzden bayramlarda sosyo-ekonomik yıkımlara, ülkenin sarsıcı sorunlarına, derin çıkmazlara dikkat çekmekten ısrarla kaçınırken, geçmişe özlemi de kaleme aldığımız Doğu öykülerini bu köşeye aktararak, insanlara biraz olsun nefes aldırmaya da çalıştık...
Evet; tadı olmasa da, sadece adı olsa da bayramlar hep yaşanacak...
Bizlere düşen en önemli görev, geçmişle gelecek arasında bir köprü olan genç kuşaklara dini ve milli bayramların o huzur, mutluluk ve coşku katan güzelliklerini olabildiğince yaşatmak...
Çünkü eskisi gibi olmasa da; bilişimin sanal aleminden başka, insanları kaynaştıran, geleneklerle bezeli bir yaşam alanı da var bu dünyada...
Hiç olmazsa bayramlarda tek yanlı tv haberlerini, zırvayla dolu tartışma programlarını izlemeyin, dertlerinizden bir nebze olsun arınarak ailenize, çevrenize minik ve nostaljik mutluluklar saçmaya çalışın...
Kurban Bayramınız bir kez daha kutlu olsun...