Bayram düşünceleri
Bir kısım kaynaklar hikayenin kahramanı için Namık Kemal, diğerleri Koca Ragıp Paşa, bir kısmı da Şair Haşmet diyor. Hangisi olursa olsun önemli olan Şair Fitnat Hanım’ın verdiği cevaptır.
Hikaye şöyle gelişir; Şair Fitnat Hanım pazara inmiş kurbanlıkları dolaşırken Namık Kemal’le karşılaşır. Vatan şairi “-Hayrola Sultanım, ne işiniz var burada?” Diye sorunca Fitnat Hanım; “-Kemal Beğ, bayram için kurban bakıyordum” cevabını verir.
Namık Kemal “-Sultanım, ben sizin kurbanınız olayım.” Deyince şair Fitnat Hanım
“-Sağ olun Kemal Bey, bu bayram koç kesmeyeceğim” esprisini yapar.
İki yüksek kültürlü şahsiyetin seviyeli şakaları ne kadar hoş değil mi?
Yaradan, milletimize saadetli, huzurlu bayramlar ihsan eylesin duasıyla halimize bir bakalım. Davalar, tutuklular, mahkumiyetler ağırlaşan bir biçimde devam ediyor.
“Bayram varmış dışarıda, seyran varmış
Bilmez Mahkum... Gardiyanlar söyler.”
Diyen Arif Nihat Asya merhum, bir cilt sözü bir mısraa sığdırmıştır. Gerçekten hapishane şartlarında kimse dışarıda ne olduğunu bilemez. Hasret, yalnızlık, vehim, endişe, çaresizlik anaforuna düşen insan kendisini simsiyah kuyunun dibinde hisseder. Ve kuyunun ağzında çok çok uzakta bir ışık vardır.
Bütün ümitler bu etrafı yosunlarla örtülü, çıkmak istediğimizde elimizin kaydığı kuyunun ağzındaki ışıktadır. Çok uzak, fersiz, her şeye rağmen ümit veren ışık...
Ne yazık ki adalet sistemimiz, tutukluları, mahkumları artırıyor. Hapishanelerin dışarıdan görünüşü ile içerisi fevkalade farklıdır. Hürriyetin değeri ne yazık ki hürriyet kaybedilmeden anlaşılmıyor. Hz. Mevlâna; “Ey insan hür ol da hayvan ol!” derken sahip olduğumuz bu büyük değerin şuurunda olmamızı benliğimizi sarsarak istiyor. Evet, hapishane dışarıdan duvar, içeriden ömür törpüsüdür. Fikir ve siyasi mücadele adamlarına “büyük insan olma” kapısını açan bu törpüye direniş gücüdür. Zayıf karakterli olanlar işkence ile çabuk çökertilir ve çözülür. Güçlüler çektirilen bütün acılara rağmen direnir, inançlı olmanın zirvesinden aşağılık mahlukları seyreden adam haline gelir.
Hapishane şartlarında işkence, pasif tütün içiciliği gibidir. Size işkence yapılmamış olabilir ama işkence görenlerin etrafındaki elem havası sizin de ruhunuzu karartır.
Asker veya sivil gardiyanla konuşma yasağı, eşinizi, çocuklarınızı demir parmaklıklar ardından görme mecburiyeti, haftada bir 15 dakikadan ibaret görüşme hakkı, mektupların görülmesi yeterli işkence değil midir? Üstelik siz duvarı, duvar sizi seyreder.
Türkiye bu bayrama ordusunun komuta kademesini yukarıda belirttiğim şartlara mahkum ederek girdi. Onları omuzlarındaki kalabalıkla seyreden ortak sorumluluk taşıdıkları arkadaş ve amirleri şahitlik bile yapmayarak “ağır otur, molla desinler” üslûbuyla zulmün yedekçisi oldu.
Kurban Bayramı Allah’ın kulunu bağışlayıp koçu kurban kabul ettiği bayramdır. O’nu düşünmek, O’nun iradesine uygun yaşamak, kurban etini dağıtmak, hayırlı hizmetler yapmak bugünlerin güzelliğidir.
Memleketimiz bazı çevrelerce “emperyalist emeller”e kurban edilmek isteniyor. Uyanık olmak, her sözün, iddianın aslını araştırmak zorundayız.
Ecdadımızın can vererek, kan vererek vatan kıldıkları bu topraklar bizimdir! Bizim kalacaktır!
Daha huzurlu, daha mutlu bayramlara kavuşmak dileğiyle.
Bayramda verilen demeçlerin, bayramda yapılan açıklamaların yeteri kadar, daha doğrusu memleketin içinde bulunduğu şartları kavrayacak güçte olmadığını gördüm. Halbuki bu demeçler daha yapıcı nitelikte olmalıydı. Yetkili ve etkili şahsiyetlerin adaletin mutlak sağlanması yolunda ortaya çıkan eksikleri düzeltmek için elimizden gelen her şeyi yapacağız yolunda verecekleri, tedbirlerle desteklenmiş, inandırıcı bir mesaj her şeyi daha aydınlık kılardı.
Dış politika şartları, çevremizde gelişen olaylar, yurt içindeki bazı değişimler, bize öfke ve ümitsizlikten uzak durmamızı söylüyor. Herkes kalbinde yaşayan şu üç düşmanı kovmalıdır: Hırs, haset ve kıskançlık.
Ülkemize dürüstlüğün, bütün bereketiyle hakim olmasını dileyelim. Unutmayalım, dürüstlük en iyi siyasettir.