Bayram düşünceleri
Aziz ve değerli okuyucularım, bugün Mübarek Ramazan Bayramı'nın üçüncü günü. Sizin ve bütün sevdiklerinizin bayramını tebrik ediyor, nice bayramlara sağlık ve saadetle erişmeniz dileğimle, bombaların, çatışmaların, ihanetlerin gülmeyi unutturduğu yüzlerinize tebessümlerin sıcaklığını getirmesi dileğimle bazılarını bizzat tanıdığım diğerleriyle kitaplardan tanıştığım, bazı şairlerimizin nükte ve fıkra değeri kazanmış hatıralarından bahsetmek istiyorum. Bu konuda bana Merhum Halil Soyuer'in "Şair Dostlarım" isimli kitabı yardımcı oluyor. Halil Soyuer, Çanakkale Gazisi Bayburtlu bir babanın oğludur. Çanakkale zaferinden sonra babası Havran'a kadar gelir. Yol parası biter. O yılların yoksul Anadolu'sunda Havran'a yerleşmeyi tek çare görür. Halil Bey, Bayburt kökenli Havranlı bir şairdir. Bir gün Ankara'da Kızılay'da bir dostuyla karşılaşır. "Gözüm kız arıyor" der. Muhatabı dikkatlice yüzüne bakıp, efendim gözleriniz pırıl pırıl hiç kan izi yok deyince "anlamıyorsun gözüm kız, arıyor" der.
***
Büyük şairimiz Yahya Kemal'i büyük edebiyat tarihçimiz Nihat Sami Banarlı'nın sohbetleriyle tanıdım. Kurtuluş Savaşı öncesi bir toplantıda Türkiye'nin İngiliz mandası mı Amerikan veya Fransız mandası mı olması tartışılırken üstada "Siz ne diyorsunuz?" diye sorarlar. Yahya Kemal acı bir tebessümle "Hey hat Sultan Fatih İstanbul'u muhasara ettiği zaman bir topunu 400 mandaya çektiriyordu. Bunlar koskoca devleti bir mandaya satacaklar" der.
Yahya Kemal bir İstanbul aşığıydı. Çok şükür tarih şuurundan mahrum kadrolar elinde gökdelenlerin işgal ettiği İstanbul'u görmeden vefat etti. Adım adım, İstanbul semtlerini dolaşır ileriki yıllarda yazıya dökeceği tespitleri hafızasına nakşederdi. Bir gün Cihangir yokuşundan Taksim'e doğru çıkıyormuş. Nefesi tıkanmış, önündeki boş duran mahalle bakkalının sandalyesine oturup dinlenirken bakkalın çırağı gelmiş "bey amca bir şey mi emrettiniz?" diye sormuş. Yahya Kemal çırağın yüzüne bakıp "evladım bir parçacık nefes alacağım" demiş.
Türk şiirinin müstesna örnekleriyle hafızalarımızda yer eden Faruk Nafiz Çamlıbel, Han Duvarları, Çoban Çeşmesi, İstanbul gibi çok değerli şiirlerin sahibidir. 1946-1960 döneminde milletvekilliği yapmıştır. 27 Mayıs darbesinden sonra O da arkadaşlarıyla birlikte Yassıada'da hapsedilmiştir. Demokrat Parti'nin son Millî Eğitim Bakanı Atıf Benderlioğlu'ndan dinlediğim bir hatırasını size sunmak istiyorum. Yassıada'da havalandırmaya çıkmışlar. Faruk Nafiz ve Benderlioğlu askerlerin çizdiği sınırların içinde yürüyorlar. Bir grup genç subayın, Faruk Nafiz Bey'e ait bir şiiri yanlış okuduklarına şahit olan şair "teğmenim şiirin o mısraı sizin okuduğunuz gibi değil, şöyle olacak" der teğmenin cevabı: "Cahil adam sus! Sen şiirden ne anlarsın" diye aşağılayıcı bir hakaret olur. Faruk Nafiz gayet sakin "Müsaadenizle bu şiirin şairi benim" der.
***
Türk şiir ve edebiyatının müstesna isimlerinden birisi de Arif Nihat Asya'dır. İdeolojik körlük sebebiyle kendisini lise müdürlüğünden almışlar ve bu körlerin hışmı hocayı devamlı takip etmiştir. Konya'da düzenlenen şiir gecelerinde O'nun bayrak şiirini devamlı bana okuturlar bundan büyük kıvanç duyardım. O hiç bir zulümden yılmadı ve adeta geleceği gören bir kerametle şu dörtlüğü söyledi.
"Aylar yıllar çilemdir dolacak
Fetvamı yazanlar dövünüp saç yolacak
Tırnakla kitaptan kazıyanlar adımı
Bir gün yeniden yazmaya mecbur olacak."
Arif Nihat arkadaşım Yavuz Bülent Bakiler'i çok severdi. Bülent'in düğününün olduğu gün Eskişehir'de Arif Nihat ve Halil Soyuer'in davetli oldukları bir şiir günü vardı. Arif Nihat Bey söz verdiği için şiir gününde bulunmak ve akşam sevdiği genç şair Bülent'in düğününe yetişmek kararlılığıyla hareket eder. Halil Soyuer genç evliler için yazdığı şiiri o gece onlara okumanın mutluluğunu yaşar. Hoca'nın 1967 yılında "Kova Burcu" isimli kitabı çıkar. Kitabı imzalarken Soyuer senin burcun ne? diye sorar. Halil Bey gülerek "Keçi Burcu" hocam der. Arif Nihat gözlüğünü çıkarır "Soyuer ne diyorsun Allah Aşkına? Ben hiç duymadım keçi burcunu. Nereden çıkardın bunu" diye sorar. Halil Bey "Hocam benim burcum Oğlak ama oğlak büyüdü artık keçi oldu" cevabını verince Arif Nihat bey gülerek "Bunu bana baştan niye söylemedin? Ben de kitabımın adını Fıçı koyardım. Oğlak büyür keçi olursa, kova da büyür, fıçı olur" der.
Bütün bu büyük değerlerimize ve daha nicesine rahmet diliyor Rabbimden bayramların bayram olduğu günleri yakın kılmasını niyaz ediyorum.