Baydemir'in ölüm korkusu!
PKK terörü ile mücadelenin en yoğun olduğu 90’lı yıllarda bölgede görev yapan vali, kaymakam ve emniyet amirleri fark ettiler ki ziyaret olarak hangi esnafın yanına gidip bir bardak çayını içiyorlarsa PKK o esnafa ya bir suikast düzenliyor ya da onu “Sen devlet yanlısısın” diye haraca bağlıyor.
Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Diyarbakır merkezli dokuz ilde aynı anda başlatılan KCK operasyonları sonrası yaptığı sinkaflı açıklamayı doğru değerlendirebilmemiz için, böyle bir hatırlatma yapmakta fayda gördük. Evet, güvenlik güçleri bölgede KCK ile ilgisi olan herkesi tutukluyor fakat KCK’nın en büyük destekçisi, en geniş imkân sağlayıcısı Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı’na dokunmuyordu.
Bu, Türkiye’nin başka bölgelerinden bakıldığında Anayasa Mahkemesi’nin “Dağa çıkacağız” tehditleri savuran ve neredeyse yemeye bile “Abdullah Öcalan” diye başlayan “şahin” DTP’li Emine Ayna’yı görmezlikten gelip “güvercin” olarak algılanan Ahmet Türk gibilerine siyaset yasağı getirmesine benziyordu.
Evet, KCK operasyonlarının değişik dalgalarında ilgili herkes tutuklanmış ama KCK’nın merkezindeki Baydemir’e dokunan olmamıştı. Bu durumda PKK ve KCK’da “Baydemir devletin adamı mı?” şüphesi oluşmaması mümkün değildi. Böyle bir şüphe en ufak bir bilgi ve belge desteği ile Baydemir’i PKK namlusunun ucuna koyardı ve Baydemir’in çevresini kemiğe bürünmüş et gibi kuşatan PKK için bu şüphenin gereğini yerine getirmek hiç de zor olmazdı.
Operasyonların yapıldığı günün akşamı, bölgenin çocuğu, araştırmacı yazar Altan Tan, katıldığı canlı yayında NTV’de aynen şunları söylüyordu:
“Osman Baydemir’in bütün arkadaşlarını tutuklayıp, onu tutuklamamaları veya gözaltına almamaları maksatlıdır. Bu Baydemir’in siyasi geleceğine ve kişisel güvenliğine kasıttır.”
Altan Tan’ın çektiği fotoğraf çok nettir ve bir Güneydoğu gerçeğidir. Baydemir, devlet yanlısı olarak algılanarak PKK tarafından canına kast edileceği korkusuyla mikrofonların karşısına geçip hedefe Ankara’yı, devleti ve hükümeti koyarak söylenebilecek en ağır sözleri, yapılabilecek en ağır hakaretleri yaparak, “Ey KCK, ey PKK görüyorsunuz ben bu devlete, bu hükümete demedik laf koymadım, inanın onlardan değilim, sizdenim” mesajı verdi. PKK ve KCK’yı ne kadar inandırdı, bilemeyiz. En azından şunu bilebiliriz ki Baydemir’in PKK’yı ikna edebilmesi için belediyeyi biraz daha KCK’laştırması ve PKK’ya aktardığı imkânları biraz daha artırması eşyanın tabiatı gereğidir.
Bu fotoğrafın bize bas bas bağırdığı bir başka ve en acı gerçek ise son seçimlerde DTP’nin eline geçen belediyelerin her noktasının Kandil’e dönüştüğü ve o belediyelerde görev alan başkan ve yöneticilerin birer PKK militanı haline geldikleridir. Onlar için hizmet edilecek unsur halk değil PKK, güveni kazanılacak olan ise devlet değil Öcalan ve Kandil’dir. Siz bu tabloya demokrasi diyebiliyorsanız deyiniz ve bu kişileri bir siyasi partiye üyeler diye halkın temsilcileri olarak görebiliyorsanız görünüz, takdir sizlerindir.
Ama realite diyor ki burada devlet otoritesi rehindir, Türkiye’den kopmak istemeyen yüzde 90’a yakın Kürt nüfus rehindir.
Açılım yapıyoruz diye devleti ve Kürt halkını rehin alanların namlusuna kurşun, pet şişesine benzin, kesesine eroin ve belediye imkânlarını aktarmak, koyunun kuzumu yemesin diye kurt yavrusuna sahibinin kümesinden tavuk taşıması gibi bir şeydir..
Biz bunları söylediğimizde peki böyle mi devam etsin diye karşı çıkılıyor? Hayır, böyle devam etmesin.
Soruyoruz; Kürdü Türkü ile 70 küsur milyonluk bu halkın ve binlerce yıllık devlet geleneği olan bu milletin PKK talepleri ve AKP yanlışları dışında başka çözümler üretecek aklı kalmadı mı?