Bayburt'ta Târi Ağacı ve...
Büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis'in bir seyahatnamesi vardır, adı "Mir'âtü'l Memalik"... O seyahatnamede Seydi Ali Reis, Hindistan'ın Sürret Kalesi dolaylarında ilginç bir ağaç gördüğünü de anlatıyor. Önce özgün anlatımı aktarayım, sonra çeviriyi de yaparım:
"Târi ağacı dimekle mâruf hurma ağacı misalinde bir ağaç olup ânın her budağına bir kûze asup, budağın ucunu kesip kûzenin içine sokup muttasıl arak renginde bir su akıp hararet-i şems ile az zamanda bir acep şarab olup her ağacın dibinde meyhâneler olup, halk daima anda ayş ü nuş iderlerdi."
Evet anlamayanlar çeviri: Diyor ki Seydi Ali Reis; Târi Ağacı diye bir ağaç var, hurmaya benziyor, bunun her bir dalına bir kova asıyorlar, dalın ucunu kesip bu kovalara sokuyorlar, bir su akıyor ve bu su güneş ısısı ile şaraba dönüşüyor. Burada her ağacın dibinde bir meyhane var, halk burada içip duruyor.
Bunu okuyunca "Yahu ne iyi ağaçmış" dedim kendi kendime ve aklıma hemen, artık içkili lokantası olmayan memleketim Bayburt geldi ve "Şu ağaçtan bulsam da götürüp Çoruh'un kenarına diksem birkaç tane" diye düşündüm.
Belki bu ağaçlar sayesinde yarım asır öncenin aydınlık Bayburt'una kavuşuruz, o aydınlık Bayburt'ta Çoruh kenarında içkili lokantalar vardı ve o günkü halk, bugünkünden daha dindardı, fakat yobaz değildi. Son seçimde AKP'ye yine oy yağdırdı, benim ilçem Demirözü, Türkiye'de en yüksek oy veren 3 ilçenin arasına girdi.
Yani umut yok, umudumuz Târi ağacı...
Şimdiii... O ki söz buraya geldi, bu içki karşıtlarının yere göğe koymadığı Osmanlı'nın aydınlarının ve şairlerinin içki ve yobazlık konusuna nasıl cesurane baktıklarına dair örnekler verelim:
1561-1644 yılları arasında yaşayan ve Şeyhülislamlık mevkiine de gelen "Şeyhülislam Yahya", bu ham softa ve yobaz takımından öylesine canı yanmış ki, bakın ne demiş:
"Mescidde riyâ-pîşeler ko etsinler riyâyı
Meyhâneye gel kim, ne riyâ var ne mürâyi" (riya-pişeler'in ikiyüzlüler olduğunu söyleyeyim, gerisini zaten anlamışsınızdır).
Divan şiirinin zirvelerinden biri olan Bâki, kan içmeyi helal, şarabı haram olarak sayanlara da şöyle seslenir:
"Kan içmek ola bâde-i gülgûn içilmeye
Molla-yı asr böyle mi görmüş kitapta" (Kan içmek helal olacak da, gül renkli şarabı içmek yasak olacak, asrın mollası böyle mi görmüş kitapta?)
Bağdatlı Ruhî'ye de bakalım, bakalım o ne der, bu bağlamda:
"Mey sun bize sâki içelim rağmına ânın
Kim cehl ile bilmediği yerden urur dem" (Ey saki bize şarap sun da, bilmediği işlerden konuşan softanın inadına içelim).
Hayalî de zirve isimlerden, onun da yaklaşımı öbürleri gibi:
"Düşünde görmeye bir ayak bâde hâletin
Sofi riyâzet ile eğer kim ola kadid" (Bir kadeh şarabın halini düşünde bile görmekte aciz olan softa, ibadet ile kupkuru olmuştur).
Biraz daha erken tarihlere gelelim şimdi de:
Bu kadar yeter sanırım aklı ve gönlü olana, tabulara karşı cesareti olana...