Batının küstahlığı ve Türkiye'nin gafleti

ABD’de AirTran Havayollarına ait Washington-Florida seferini yapan uçaktaki Müslüman yolculardan Kaşif İrfan, yanında oturan Müslüman arkadaşına, kardeşinin de uçakta olduğunu ve “Uçağın motorlarının oturduğu pencerenin yanında olduğunu” söyleyince uçaktaki diğer yolcular İrfan ve yanındakini, “Kendilerinden şüpheli sözler işittik” diye yetkililere şikâyet ediyor ve bir paniktir başlıyor.
104 yolcu uçaktan indiriliyor.
Yeniden bir “üst baş” araması yapılıyor.
Sonunda, Havayolu şirketi sözcüsü Tad Hutcheson tarafından, “Bir yanlış anlama olduğu” açıklanıyor.
9 Müslüman hariç diğer bütün yolcular tekrar uçağa alınıyor ve sefer devam ediyor.
Havayolu şirketi paralarını aldığı 9 Müslüman yolcusuna yeni bir uçuş ayarlamadığı için onlar da yeniden bilet parası ödeyerek başka bir havayolu şirketi ile yollarına devam ediyorlar.
İki Müslüman kendi arasında konuşur Amerikalılar da onları yanlış anlarlarsa “özgürlükler ülkesi” işte böyle bir “bilet kesiyor”
Gelelim Türkiye’ye..
Papalığın II. Vatikan Konsili’nin 4. Oturumunda kabul edilen ve 28 Ekim 1965’te Papa VI. Paul’un onayıyla yürürlüğü giren, “3. Binyılda Asya’nın Hıristiyanlaştırılması Projesi” gereği Türkiye’de yoğun bir Hıristiyanlık faaliyetidir başlıyor.
Meselâ..
Kitabı Mukaddes Şirketi tam sekiz yıl uğraşarak, “İncil-Mızgini” yani “Kürtçe İncil” basılıyor. Şirket yetkilileri 2005 yılında Tempo’dan Enis Tayman’a çevirinin niçin bu kadar uzun sürdüğünü şöyle açıklıyorlar:
“İncil çevrilirken, özellikle çok çeşitli aşamalardan geçer. Kürtçe İncil çevirisinde şöyle bir yöntem izlendi: İncil’in öbür dillerde yapılmış çevirileri gibi, bu çeviri de bir kurul tarafından gerçekleştirildi. Amaç Kürtçe’nin doğal anlatımından uzaklaşmadan, özgün Grekçe metinlere sadık bir çeviri yapmaktı.”
Sekiz yıl süren bu çeviride Kürtçe bilen Hıristiyanların da bulunduğu sekiz kişinin çeviride görev aldığı Kitabı Mukaddes Şirketi tarafından gururla anlatılıyor. “Kürtçe bilen uzmanların” bu bölge için yetiştirilmiş ve kökleri “Barış Gönüllülerine” dayanan CIA elemanları olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı? İşte bu İncil Diyarbakır başta olmak üzere doğu ve güneydoğuda girmedik ev, ulaşmadık Kürt bırakmamak için ortalıkta cirit atıp duruyor. Ve aynı bölgeyi Amerika Birleşik Devletleri Adana Konsolosu mesken tutmuş, sokulabildiği Kürtlere, “Bırakınız şu Türklerle ortak yönlerinizi geliştirmeyi, farklı yönlerinizi ortaya çıkartın” akılları vermeye, hatta, bölgedeki oda seçimlerine bile müdahale etmeye devam ediyor...
Yani, “Özgürlükler ülkesi” nde kendi arasında konuşan iki Müslüman’ın başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmiyorken, Türkiye’de, CIA ajanları ve Misyonerler tarafından devletin temeline dinamit koymak ve halkın birliğine kezzap dökmek bir “hak” ve bir “hürriyet” olarak bu toprağın insanına pazarlanabiliyor.
Bunun adı “sahipsizlikten” başka bir şey değildir.
Farkındaysanız herkes Türkiye’den sürekli bir şey istiyor. Bartholomeos, “İstanbul Konstantinopolis ben de Ekümenik patrik olayım” diyor. Ermeniler, “Soykırım yaptım” de, toprak ve tazminat taleplerimiz için de hazır ol, demekteler. Yunanistan Ege’yi, Kıbrıs’ın tamamını istiyor. Avrupa Birliği ve Amerika PKK ile masaya oturmamızı, Irak’ın kuzeyindeki oluşumu devlet olarak tanımamızı isteyen de onlar. Hatta AB, hutbelerinizde “Allah katında din İslâm’dır” ayetini okumayınız dayatmasında bulunabiliyor. Toprağınızı satın, Telekom gibi stratejik, Milli Piyango gibi altın yumurtlayan tavuklarınızı bizlere bir iki yıllık kârları karşılığı verin, bu sizin için iyi bir şeydir diyen de onlar..
Peki bizim onlardan talebimiz ne?
Üzülerek ve utanarak ifade edelim ki, Türkiye’yi sürekli aşağılayan, Türkiye’nin içişlerine devamlı karışan, üniter yapısına musallat olan ve Türkün mâzisinden sürekli rahatsızlık duyan bu Haçlı/Siyon ittifakından Türkiye’yi yönetenlerin, “Yüksek faizle de olsa borç para ver ve bizi kendinden say” dan başka hiçbir talepleri yok..
Bunun adı da “aşağılık kompleksi” nden başka bir şey midir?

Yazarın Diğer Yazıları