Batı'dan uzaklaşmanın maliyeti

Avrupa Birliği Parlamentosu Genel Kurulu; Türkiye ile üyelik müzakerelerinin askıya alınmasını isteyen raporu kabul etti. Parlamento zaman zaman bu veya buna benzer kararlar alıyor. Ancak uygulamada AB, politik davranarak müzakereleri kesmek yerine yavaşlatmayı tercih ediyor. AB''nin zihninde Türkiye''de halkın AB''den yana olduğu düşüncesi var.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Günü dolayısıyla ''''Türkiye, maruz kaldığı çifte standarda ve engellemelere rağmen stratejik hedefi olan AB üyeliği yolunda kararlı tutumunu ve çalışmalarını sürdürmektedir.'''' şeklinde bir açıklama yapmıştı.

Yapılan anketlerden halk çoğunluğunun AB''yi istediği anlaşılıyor.

A&G Araştırma 2020 anket sonuçlarına göre halkın;

* yüzde 41,9''u AB''ye mutlaka girilmesi gerektiğini;

* yüzde 27,7''si ise kesinlikle girilmemesi gerektiğini belirtiyor.

Metropol Araştırma 2021 son anketine göre de halkın;

* yüzde 58,4''ü AB''ye üye olmaya evet;

* yüzde 30''u ise hayır diyor.

AB''ye gelince, Avrupa Birliği Başkanlığı; yaklaşık 10 bin kişiyle yaptığı ankette; "Türkiye''nin AB üyeliği iyi bir şey mi ve bunu destekliyor musunuz?" sorusuna halkın yüzde 80''inin üyeliğe olumlu baktığı açıkladı. Ankette sorulan "Sizce Türkiye, AB üyesi olabilir mi? Türkiye''nin bu konuda altyapısı yeterli mi, isteği var mı?" sorusuna ise katılanların yüzde 60''ı, "Türkiye eğer isterse AB üyesi olabilir. Türkiye''nin bu potansiyeli var." yanıtını verdi.

Aslında AB, Türkiye için Batılılaşma araçlarından yalnızca birisidir.

Osmanlı''da ve Türkiye''de Batılılaşma, her zaman bilim, teknoloji ve demokraside Batı standartlarına ulaşma hedefi olmuştur.

Osmanlı''da Batılılaşma bir ihtiyaç olarak ortaya çıkmış. Bu yolda bedel ödenmiştir. 1839''da Tanzimat''ın ilanı, 1876''da Kanuni Esasi''nin ilanı, 1908''de Hürriyet''in ilanı, Türkiye Cumhuriyeti''nin Batılılaşma yolunda referans noktalarını oluşturmuştur.

Türkiye, bugünkü AB''nin çekirdeğini oluşturan Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)''na üyelik başvurusunu 31 Temmuz 1959 yılında yaptı. Ancak ondan önce 5 Mayıs 1959''da kurulmuş olan Avrupa Konseyi''nin 9 Ağustos 1949''da 12 kurucu üyesinden biri olmuştu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi de Avrupa Konseyi''ne bağlıdır.

Türkiye ta o zamanlarda Batılılaşma anlamında Batılı ülke olmuştur.

Bugün Türkiye''nin AB''den uzaklaşmasında, her iki tarafın da yanlışları olmuştur.

Kendi kendimize sormamız gerekir? 2004 yılında Avrupa Parlamentosu (AP), Avrupa Birliği''nin, Türkiye ile tam üyelik müzakerelerini tavsiye eden karar tasarısını 262''ye 407 oyla kabul etmişti. Ne oldu da aynı Avrupa Parlamentosu bugün aleyhimize kararlar alıyor.

Avrupa Parlamentosu''nda PKK terörüne bizden farklı bakanlar olmuştur. Ancak bunların toplamı yüzde 5''i geçmiyor. Demokrasilerde bu tür aykırı görüşler her zaman olmuştur.

AB ile ilişkilerde temel sorun; Demokrasi, hukukun üstünlüğü, yargı bağımsızlığı, insan hakları ve son zamanlarda da yolsuzluk algısı üstünde olmuştur.

Son olarak; Avrupa Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu''nun (GRECO) "Milletvekilleri, hâkim ve savcılarla ilgili yolsuzluğun önlenmesi" başlıklı raporunda "Türkiye, Avrupa Konseyi''nin yolsuzlukla mücadele tavsiyelerine en az uyan ülke oldu.'''' deniliyor.

GRECO, "Uyum ve Ara Uyum" başlıklı daha önceki raporlarında da Türkiye''deki yapısal düzenlemelerin yargıç ve hakimlerin bağımsızlığına zarar verdiğine dikkati çekmişti.

Bir de AB meselesine şöyle bakalım; Eğer Türkiye, 2004 sonrasında ciddi adım atıp, AB'' ye girseydi yine de;

* Başkanlık sistemi ile otokrasi tırmanır mıydı? Devlet parti devleti olur muydu?

* Hukukun üstünlüğü ve yargı bağımsızlığı kalkar mıydı?

* Hapishanelerde, seçilmiş milletvekilleri, yüzlerce gazeteci ve fikir adamı kalır mıydı?

* 2016 FETÖ terörü yaşanır mıydı?

* Devlet-Mafya ilişkileri bu kadar tırmanır ve dünyaya rezil olur muyduk?

Hem demokrasi olmasın, hem de AB''ye girelim dersek, kendimizi kandırmış oluruz.

Yazarın Diğer Yazıları