Baskının azalan verim yasası
Her yerde hazır ve nazır olan “büyük birader” , CD, DVD, SMS, disk, izleme, dinleme ve gözleme sonucu demokrasi düşmanlarını (!) birer birer kafesliyor. Büyük biraderi (iktidarı) sevmeyenler “halk düşmanı” ya da “din düşmanı” olarak ilan ediliyor. Onların hastanede yatmalarına bile “büyük birader” yanlıları tahammül edemiyor. Adeta Sezar’a koro halinde hep bir ağızdan “öldür öldür” diye tempo tutuyorlar. Yandaşlar, muhalifler için daha doğrusu “kafirler için yaşasın cehennem!” sloganını atmayı uygun görüyorlar. Birileri ülkeye demokrasi (!) getirmek için ant içmiş gibiler.
Onlar demokrasilerini ya boğarak ya da kovarak getireceklerine inanmış gibiler. Muhalifler için de ezme, sindirme ve susturma yöntemini uygun görürler. Onların lügatinde ezmezsen ezilirsin, çiğnemezsen çiğnenirsin tek çıkar yol olarak vardır. Bu nokta iktidar baskılarını zulme dönüştürür. “Endişeli modern” ile ’endişeli muvafık’ı bu şartlar üretir.
Aslında neredeyse her şeye kadir olan iktidarlar, dünyanın her yerinde muhalefetten daha çok korkak olurlar. Çünkü muhalefettekilerin kaybetme ihtimali olan tek şey “zincirleri” olmasına karşın iktidar sahiplerinin kaybedecekleri koskoca bir dünyaları vardır.
Demokratik yönetimler, bu nedenle aşırılıklara yer vermez. Demokratik iktidarlar muhalefete sürdürülemez ve tahammül edilemez baskı uygulamazlar. Makullük ve meşruluk sınırlarının aşılmasına da müsaade etmezler.
Muhalefeti kazıma operasyonları!
Demokrat yönetimler, örneğin herhangi bir referandumda “evet” demeyeni “darbeci” olarak görmezler, kendisinin görüşlerinden yana “taraf olmayanı bertaraf” etmekle tehdit etmezler. Demokrat yönetimler “çivi, çiviyi söker” stratejisi uygulamazlar. ’En iyi muhalif hapishanede olandır’düşüncesini de taşımazlar.
Bir yerde bu zihniyet var ve bir de operasyon, yargılama ve tutuklamalar entelektüel yaşamın ayrılmaz parçası haline gelmişse orada artık demokrasiden söz edilemez.
Üretilen komplo ya da entrikalarla muhalif temizliği yapmak, demokrasi getirmek ya da darbe ile mücadele etmek değil, düpedüz faşizmdir. Fecir sökmeden yapılan hoyrat baskın sonrası, evinden alınanların çocukları ve eşleri “giden gelmiyor, acep nedendir” diye, Yemen türküsünün yeni versiyonunu söylemek zorunda kalıyorlarsa, durum vahim demektir.
Demokrasi ile faşizmin, suçlu ile suçsuzun, gerçek ile yalanın, mağdur ile zalimin arasındaki duvarın kalktığı bir yerde hiç kimse güven içinde değildir. Artık orada insanlar “vur denildiğinde öldüren” bir anlayışa sahiptirler.
İktidarlar muhalefeti kazıma, daha doğrusu marjinalleştirme operasyonlarını sınırsız manipülasyon araçlarıyla sürdürürler. Bitmek bilmeyen “büyük temizlik” operasyonlarıyla dalga dalga yayılan korkular toplumu katılaştırır. Gün gelir iktidar yetkililerinin darbe, cunta, kalkışma, kirli oyun, derin devlet kavramlarını kullanarak yaptıkları manipülasyonlar, toplum nezdinde artık karşılık bulmaz olur.
Baskının yasası!
Ancak her şeyin olduğu gibi baskının, yıldırmanın ve sindirmenin de bir sınırı vardır. Baskıcı iktidarlar her türlü muhalefete karşı sistemli ve amansız bir baskı uygulayarak durumlarını güçlendirmeye çalışırlar. Ancak baskının da bir azalan verim yasası vardır. Baskı bir noktaya ulaştığında, muhalif kitlelerine zorbaların yaptığı baskılar artık sonuç getirmez. Aksine artık, kitleler “ölümden de ötesi yoktur” demeye başlarlar. Bu aşama, azalan verim yasası gereği baskının bumerang etkisi yaratmaya yol açtığı aşamadır. Zorba iktidarların kaybettiği an, baskının azalan verim yasası gereği sabır eşiğinin aşıldığı andır. Bu aşamada kitleler korku sınırı aşmış ve burnundan solumaya başlamışlardır. Bu aşamada muhalefetin tavrı, köşeye sıkıştırılan kedinin tavrıyla birebir örtüşür.
Sabırlar, sınırlar ve sinirler zorlanınca her şey birden değişir. Kitleler korku sınırını aşar. Kitlelerin korku sınırını aşması, despot iktidarları sarsar, taç giyen başlarını da düşürür.