Başkanına selam söyle!
Madem ABD siyasetinin iç dengeleri dahi Türkiye’nin “füze kalkanı” konusundaki tavrına bağlı,
o zaman “mecbur ve mahkum ülke”nin neresi olduğu konusunda bir kafa karışıklığı yaşıyor olmalısınız
Rusya’yı durduk yere köpürteceğiz...
İran’ı da öyle... Ve tabii Suriye’yi... Niye? “Amerikan Kongresi’nin üçte birinin yenileneceği 28 Kasım seçimlerinde Obama’nın eli güçlensin, neo-conlar güçlenmesin” diye...
Breh, breh, breh...
Türkiye’deki Meclis’in, siyasi partilerin, sermayenin, yargının “yeniden dizayn” operasyonunu hallettiler, şimdi sıra Amerikan Kongresi’nin dizaynına geldi!
“Füze kalkanına evet demekten başka tercih hakkı olmayan” biçare ülkeyiz ama, “dünyanın dengelerini değiştirecek de güce sahibiz” (!)
Hatta ... Biraz zorlasak; CIA halt etmiş; “Amerikan Ergenekon’unun bertarafı”nı bizzat üstleneceğiz...
Şaka yapmıyorum. Kültür Üniversitesi Hukuk Fakültesi Devletler Hukuku Profesörü Hasan Köni’nin ABD ile Türkiye arasında “kader birliği”ni kurduğu “hat”ta dikkat: “Obama, Washington Post’un baş yazarı Bob Woodward’ı çağırıyor. Diyor ki, ” Bob yaz! “
”Aynen Vietnam Savaşı’nda olduğu gibi, Amerikan ordusu beni kandırıyor. Savaşın kötü gittiğini biliyorum, buraya daha fazla asker göndermek istemiyorum. Ama beni sıkıştırdıkları için savaşı bitirmeye çalışmama rağmen mecbur oldum, Amerikan Askeri Akademisi’nde tekrar asker göndermeye karar verdiğimi söylemek zorunda kaldım...“ diyor. ...Moore’un yazısının başlığı ne biliyor musunuz? ” Demokrasilerde askeriyenin sivil yönetimin denetimi altında olduğu şaka mı?“?
Bizim ”Başkan“ olma sevdasındaki ”Başbakan“ da aynısını yapmıyor zaman zaman;
” Hasan Abi yaz...”, “Jöle oğlan yaz...”,
“Zıpla, ay pardon yaz Enis yaz...”
Yazdırılan mevzu da üç aşağı beş yukarı aynı: “Demokratik Türkiye’nin askeri vesayet altında olduğu şaka mı?”
* * *
En garibi ne biliyor musunuz; “hoca” herşeyin farkında;
“Amerika, Şiilere karşı Sünnileri silahlandırıyor. Böylece Amerika Ortadoğu’daki Müslüman kitleyi bir nevi ikiye ayırıyor ve bir çatışma ortamı yaratıyor!”
“Amerika Afganistan’dan Pakistan’a insansız uçaklarla terörist birliklerini bombalıyor ama işgal ettiği Irak’taki dağlarda bulunan PKK’ya tek kurşun atmış değil.”
“Amerika da Türkiye’ye güvenmiyor... Bu yüzden PKK’yı orada tutmak istiyor!”
Yani PKK, ABD’nin Türkiye’ye aba altından gösterdiği “maşa” !
Yani ABD bulunduğumuz bölgede etnik savaş için “yığınak” yapıyor!
Mezhep çatışması için “yığınak” yapıyor!
Dinler kavgası için “yığınak” yapıyor!
Ve kuyruğunu kıstırdığı vakit Türkiye ona “sığınak” olsun istiyor!
Türkiye’de “pışşşşııııkkk” diyemiyor!
Niye? Çünkü “müttefik ülke” !
Siyaset tamam da dil bilimine biraz daha fazla özen “hoca” !
Müttefik olmak “bağlaşık”lık mıdır yoksa “bağımlılık” mı; dön bir bak bakalım lugata?
* * *
Mazerete bak: “Irak’ta hayır dedik ama ondan sonra onu düzeltmek için vermediğimiz bir canımız kaldı. Afganistan’a asker gönderdik, her türlü kalkış İncirlik üzerinden oldu, ama Amerika onu bir türlü affedemedi. Şimdi İran konusunda bir rahatsızlık var, Çin’le yaptığımız askeri tatbikatlar var. Bir de bunun üzerine füze kalkanını istemiyoruz. Biz bu ülkelerle zaten dostuz, kusura bakmayın diyebilir miyiz? ”
Utanmasa “Bizim gibi sefil bir milletin ABD’nin istediğini ”istememek“ hakkı olabilir mi, ne haddimize” diyecek? Ağa’nın pisliği üzerine yapamayan maraba zihniyeti”ni andırmıyor mu? Mütarekeden kalma bütün kompleksler, anlaşılan o ki aynı günü seçti “hortlamak” için!
“Asıl tehlike Ortadoğu’da!” diyor Koni; “Çünkü Ortadoğu’da İran var! Amerika buradan çıkarsa, boşluk olur.”
Burası “bostan tarlası” çünkü, illa bir “korkuluk” dikmeli başımıza!
* * *
Koni’ye göre Türkiye “hayır” derse, ABD’nin 2012 için planladığı “İran müdahalesi”nin önünü açarmış...
Sanırsın “evet” derse Obama’dan Ahmedinecad’a aşk mektubu kuryeliği yapacak; yahu “sevgi tohumları” değil “füze kalkanı” ekecek vatan toprağına!
Şu analize bayıldım: “Obama’nın Türkiye’nin bu desteğine gereksinimi var. Aslına bakarsanız, dünyanın da Obama gibi bir ABD Başkanı’na...”
ABD tarihinin en büyük silah satışının yapıldığı dönemin Başkanı Obama “barışın güvercini” olarak konumlandırılıyor güya;
Sahi nedir barış?
TBMM kürsüsünden “Ermenistan ve Kürt açılımı” talimatı vererek çiğnemek mi “egemenlik hakları”nı bir devletin!
++++++
Bir bakarsınız en muhalif o olmuş
AKP’li olduğunu inkâr etmeyen, zaman zaman ‘basın sözcüsü müsün?’ tarzı göndermelere muhatap olan Nazlı Ilıcak dün köşesinde Allah Allah dedirtecek bir fıkra yayınladı..
Önce yorumunu okuyalım, sonra fıkraya bakarız..
Her millet layık olduğu iktidar tarafından yönetilir. Özgürlüklerine düşkün olan halk, mutlaka eninde sonunda daha hür bir ortama kavuşur.
Fıkraya geçelim...
* * *
Hazinede para kalmadığını gören padişah vezirlerine köprülerin başına adam koyun, geçenlerden bir akçe alın diye buyurmuş...
Bir süre sonra padişah sormuş vezirlerine:
Halk hayatından memnun mu?
Hiçbir tepki yok yanıtını alınca, köprünün öbür tarafına da adam koyun köprülerden çıkandan da para alın, demiş..
Bir süre sonra padişah yine sormuş.. Şikâyet var mı? Yok.. Halkın tepkisizliğine kızan padişah gürlemiş.. Köprülerin ortasına da birer adam dikin, gelip geçeni dövsün! Aradan birkaç gün geçmiş, padişah vezirleriyle bir köye gitmiş.. Sormuş: Halinizden memnun musunuz, var mı bir şikâyetiniz?. Ses yok.. Padişah gürleyerek yeniden sormuş.. Arkadan cılız bir ses duyulmuş.. Şey padişahım o köprünün ortasındaki adam var ya.. Padişah bir umutlu; ne olmuş köprünün ortasındaki adama? Akşamları çok kalabalık oluyor, sıra uzuyor, eve geç kalıyoruz, mümkünse bir adam daha koysanız.
* * *
Nazlı Ilıcak, bu fıkrayı yayınlayıp her millet layık olduğu iktidar tarafından yönetilir derken sizce ne demek istedi? Susma susarsan sıra sana gelecek sloganıyla kimi uyardı!.. Bir bakarsın en muhalif Nazlı hanım olmuş..
* Mehmet Tezkan / Milliyet
++++++
‘Rüzgar’ın yerinde ‘kavak yelleri’ mi esiyor
Tezim şu: Beğenelim veya beğenmeyelim Erdoğan siyaseten başarılı...
Erdoğan’ın hatası günahı yok mu? Hem de nasıl...
Çevresi, partililer, yandaşlar zengin oldu mu?
Oldu, oluyor...
Kadrolaşma? Hem de nasıl...
Türkiye’de siyaset, esas itibarıyla zaten bir rant yaratma mekanizması değil mi efendiler?
Kimin döneminde bal tutan parmağını yalamadı?
Gelelim CHP’ye...
Türkiye’nin bir AKP sorunu yoktur... Bir CHP sorunu vardır...
Bu ülke bir savrulma içinde... Cumhuriyet tarihinde üçüncü kez parti devleti olma yoluna giriyoruz... Gerçek anlamda “Tek adam” günleri kapıda...
Kılıçdaroğlu iyi, dürüst ve mütevazi bir insan olabilir...Yetmez ve yetmiyor.
Erdoğan ve ekibine kızmayı bırakın... Adamlar işini yapıyor... Allah aşkına bu CHP’liler ne yapıyor?
Bir düşünün...
* Serdar Akinan / Akşam
Şaban Dişli’yi nasıl bitirdi?
Belgeler elinde çıkıp basın toplantıları yaparak. Kimsenin şüphesine yer vermeyecek kanıtlar açıklayarak.
Dengir Fırat’la olan TBMM düellosunu hatırlıyor musunuz?
Ya Kılıçdaroğlu belgeleri bir bir açıklarken Fırat’ın tavana nasıl baktığını? Peki hanginizin hafızasından silindi Kılıçdaroğlu Melih Gökçek tartışması.
Gökçek’in sinirinden Uğur Dündar’ı bile taraf tutmakla suçlamasını, Dündar’ın yüzünün renginin kravatıyla aynı oluşunu unutabilir misiniz?
İşte Kılıçdaroğlu bunları unuttu maalesef.
İsteseler ve adam gibi çalışsalar neler açıklarlar, kimleri silerler bu siyaset sahnesinden. Ama Cumhuriyet resepsiyonu davetiyesindeki kelimelere takılıyorlar. Önceki davetiyelerin aynı olduğunu bilmeden üstelik. Kemal Bey’in çok uğraşmasına gerek yok. O rüzgarı nasıl yakaladığını hatırlasın, her grup toplantısında bir yolsuzluk açıklasın ve eski kafalardan kurtulsun yeter. O rüzgar kış gelince kendiliğinden gelmez çünkü. Bir bakmışsınız siz rüzgar beklerken yaz gelmiş, okyanustan esen rüzgarlar siz fark etmeden arkanızdan esip geçmiş. * Nihat Sırdar / Akşam
++++++
Dümen kırıcı...
Haksızlık yapmayalım... Yiğit Bulut kardeşimizin bir gazeteye verdiği röportajdaki bütün cümleleri gülünesi türdendi.
Ama şu cümlesi gerçekten “yıkılıyor”.
“Başbakan’ın ve AKP’nin 2007’ye kadar olan çizgisi bana uymuyor, sonra onlar da benim dediklerime uygun politikalara geldiler. Ben onlara dümen kırmış değilim.” (Biteviye kahkaha efektleri.)
Sanırım yeryüzünde hiçbir dümen kırıcı, kırdığı dümeni mazur göstermek için, “Ben dümeni kırıp onların yanına gitmedim, onlar dümeni kırıp benim yanıma geldiler” tarzı bir izah yapmayı düşünememiştir.
Bir de bize “Neden Yiğit Bulut’la bu kadar uğraşıyorsunuz” demezler mi?
* Ahmet Hakan / Hürriyet
++++++
Hem Deniz Gezmiş, hem Mark Parris olur mu
“Türkiye ’Kürt realitesi’nden ’PKK realitesi’ne gelmiş durumda” tespitini yapan ve “İmralı-Kandil-Brüksel-BDP muhatap alınması zorunlu adreslerdir” reçetesini yazan Hasan Cemal, Kürtlerin cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, paşa olabildiği Türkiye’de, “PKK’nın varoluşunu”, “Kürtlerin devletin eşit vatandaşları olarak kabul edilmeyişi” üzerinden tarif ediyor...
Hoş gelinen noktada ortada “eşitlik”ten söz etmek zor gerçekten; devleti temsil eden memura taş, molotof, bomba atan ’vatandaş’ ile fikrini/niyetini temsil eden siyasetçiye yumruk atan ’vatandaş’ın “eşit muamele” gördüğünü kim söyleyebilir!
Siz hiç “linç edilen bir taş atan çocuk” gördünüz mü; ama “yumruk atan gencin” lincini naklen izledik değil mi televizyonlarımızdan!
* * *
Mevzu bahis “terör” değil bugün... Dolayısıyla;
“Bu ne yaman çelişkidir ki, hem ”Devletin baskısını görmüş, zulmüne uğramış, ’faili meçhul tuzaklar’dan kıl payı kurtulmuş, yakınları dağda“ diye duygu sömürüsü yapacaksın... Hem de devamında o ”eşit hak sahibi olmayan Kürtler“i, ”Kimi belediye başkanı, kimi belediye meclis üyesi, kimi siyasetçi, kimi işadamı, tüccar, sivil toplum kuruluşu üyesi, gazeteci... “ diye tanıtacaksın...” demeyeceğiz sana Hasan Cemal!
“Madem tek dertleri ”anadil“; neden “ulusal basına güvenmedikleri için“ çıkardıkları her gazetenin sonunda ”News“ eki var; anaları İngiliz miydi bu arkadaşların!” diye de sormayacağız!
“PKK’lı olmayı meşrulaştıran ”devlete kin büyütme durağı“ olarak konumlandıran Diyarbakır Cezaevi’ndeyse suç; MHP’li Mehmet Şandır’ı nereye koyacağız” yollu ironi denemelerine girişmek yok!
“Yılların baskı ve zulmü, işkencesi Kürtleri yıldırmamış. PKK zayıflamamış, güçlenmiş...” yazmak terör örgütü propagandası değilse nedir diye savcıları göreve çağırmak mı? “Cumhuriyet” savcılarını mı? Hiç “hukuk devletine inancını kaybetmemiş sorumlu birey” havamda değilim bu ara!
Ne demeye yazıyorsun kardeşim bu yazıyı demeye başladınız mı?..
Çünkü “ağır tahrik” var! Çünkü eskinin “Devrimci Haso” su; Zap üzerindeki “Devrimci Gençlik Köprüsü” üzerinde hatıra fotoğrafı çektirmiş...
O köprünün, maddenin ruhu olsaydı, bırakın öyle gevrek sırıtışına zemin olmayı, dakika tutar mıydı Cemal’i üzerinde acaba?..
Köprü ülkenin petrole bağımlılığını arttıracağı gerekçesiyle “68’linin tepkisi”ni ortaya koymak için inşa edilmiş bir “sembol” ise eğer; Cemal’in oradaki konumu “dam üstündeki saksağanvari” olmuyor mu?
O köprü “PKK kullanıyor” diye yıkıldıktan sonra, yeniden inşasına girişenlerin sloganı “Eski bir masal değil 68” olmuştu... Oysa 68’i, “bu ülkenin gençlerini uyutmak, kullanmak için anlattıkları bir masaldan ibaret” sayan bizzat o değil miydi? “Mısır patlatır gibi bomba patlattırdıkları Deniz Gezmiş’leri nasıl kullandıklarını ve nasıl idama yolladıklarını” yazıp, bir de bu “utanç vesikası” kişisel tarihi ranta çeviren başkası mıydı yoksa?
Dedim ya “ağır tahrik” var bu fotoğrafta; Bir kere hem bu, hem diğeri olmaz; Hem “Devrimci Gençlik Köprüsü” üzerinde “6. Filo Defol” diyen gençlerin anılarının üzerinden geçmek/geçinmek, hem de CIA ajanlarıyla lüks restoranların kuytu köşelerinde “karanlığa karışmak” olmaz... Hem Deniz Gezmiş hem Mark Paris... Hem Yusuf Aslan hem Can Paker... Hem Hüseyin İnan hem Cengiz Çandar olmaz...
Biz “Mustafa Kemal Yürüyüşü” yaptıkları çağlarında hatırladığımız için “olmaz” sanıyoruzdur belki siz söyleyin olur mu;
Gezmiş, ABD demokrasisine erişmek uğruna, “mekik” çeker miydi Kandil-Ankara, Kandil-Brüksel, Ankara-Washington hatlarında?
ABD’ye gidip, Ermeni lobisine sabır tavsiye ederek “Türkleri eğitmek zaman alacaktır” der miydi mesela! ABD’nin Irak’tan çekilmesinin bölgede kaos yaratabileceği gerekçesiyle emperyalizmin işgalini meşrulaştırmaya çalışır mıydı?
Her on yılda bir “yine yanlış yaptım” diyerek “ideal devri” yapar mıydı, çark eder miydi her iktidarla beraber o da? “Fani haz”lar uğruna “itirafçı” olur muydu?
Niye olmadı darağacı biletinin kesildiği o mahkeme salonunda o zaman?
Ah bir yaşasaydı Deniz Som... Ah “Allah kimseyi Hasan gibi yoldan çıkarmasın” diye başlasaydı... Ah çaksaydı o meşhur sorusunu, utancın rengine bürünmeyi unutmuş suratlara: “Ya siz, aynaya bakabiliyor musunuz!”
++++++
MİNİ YORUM
Tahrip gücü testi
Star Gazetesi’nin haberine göre, Ümraniye Soruşturması kapsamında yapılan operasyonlarda ele geçirilen, gazeteci Vedat Yenerer’e ait “dekoratif el bombaları”nın “tahrip gücü” olduğu anlaşılmış. Yenerer’in “kalemlik, saksı vb. kullanıyorum” dediği materyallerin tahrip gücü olup olmadığının anlaşılması süreci nerden baksanız iki yıllık bir zamana yayıldığına göre; yöntem konusunda şüpheye gark oldum... Acaba diyorum “bomba”ları “taş” yahut “merdane”yle tahrip gibi “denek”lerin kafalarında patlattılar ve o günden bugüne etkilerini mi analiz ettiler... Aksi halde bir “uzman”nın bir bakış, iki kurcalayış da “tahrip gücü” ne vakıf olması gerekmez mi?