Basiret üzerine konuşmalar!
Basiret, gündelik meşguliyetler yüzünden insanların çok da hatırlarına getirmek istemedikleri bir erdemdir. Çok çeşitli nedenlerden dolayı insanlar, avuçlarının içinden basiret gibibir çok erdemin kayıp gitmesine izin verirler. Hâlbuki düşünürler nezaketi erdemlerin kökeni; sadakati erdemlerin ilkesi; basireti ise erdemlerin şartı olarak görürler.
Aristo basireti; “aklı başındalıkla ilgili (entelektüel) bir erdem” olarak tanımlar. Doğal olarak basiret sahipleri belirsizliği, riski, rastlantıyı ve meçhulü mümkün görürler. Bunun sonucu olarak da basiretli olmak ile daha az belirsizliğe, daha az riske, daha az rastlantıya ve daha az bilinmeyene ulaşmak arasında yakın bir ilişki kurarlar. Bu nedenle de basiretli bireyden; haram/helal, iyi/kötü, doğru/yanlış, güzel/çirkin, faydalı/zararlı gibi değerler konusunda isabetli karar vermesi ve verilen bu kararlara da uygun davranması beklenir.
Zamanın mevcut anının şehvetine kendine kaptırmayan insan basiretlidir. Basiret sahipleri olup bitende değil olacak bitecek olanda da yaşarlar. Geleceğe hazırlıksız yakalanmamak için yalnız öngörmezler aynı zamanda hem kendilerini hem de davranışlarını tasarlar ve donatırlar.
Yaşamak gelecekte var olmaktır. Bu anlamıyla basiret yaşamakla ilgilidir. Basiret, içi dolu, hedefi belli bir yaşamayı mümkün kılar. Yaşaman anlam katar. Yaşamın özüne uygun hayat mümkün değilse yaşamın ne önemi de olmaz!
Basiret, değerlerle ilgili olup değer eksenli davranan insanlar için anlamlıdır. Değerleri çıkarlara endeksli olanlar için her türden erdem gibi basiret de fanteziden ibarettir!
Yaşam; tehdit, tehlike, engel, direniş ve saldırı gibi birçok olumsuz olgu aşılarak ancak çekici kılınabilmektedir. Bu anlamda başarıya giden yolun da sanıldığının aksine her zaman en kısa olan ya da en fazla haz veren yol olmadığı bilinmektedir. Başarı “uzun ince bir yol” olup; gelecek için bugün rahatına kıyma akılcılığını da bünyesinde taşır.
Basiret; yaşam sürecinde seçilmesi gerekenlerle kaçınılması gerekenleri tayinde büyük rol oynar. Daha büyük acıya neden olacaksa geçici çıkarlardan kaçmak, daha kalıcı çıkarlar sağlayacaksa da geçici ıstıraplara koşmak basiretli bir tavırdır. Bu yönüyle basiret; eylemi arzudan, yiğitliği gözü karalıktan ayıran şeydir. Basiretli davranış riski, tehlikeyi, sınırları ve araçları isabetli seçmek kadar onları amaca uygun biçimde kullanmayı da gerektirir.
Basiretli davranış ne denli etik ve insani bir amaca yönelikse o kadar da erdemli sayılır.
Basiretle ilgili bu kadar sözden sonra insanların dizginlenemeyen hırslarına, sınırlandırılamayan arzularına, engellenemeyen saldırganlıklarına bir anlam vermek mümkün müdür?
Yalnızca “karşıyım, beğenmiyorum, doğru bulmuyorum” üzerine bir miktar “yanlış, hatalı, kötü” değerlendirmesi eklemlemekle erdeme giden yol açılabilir mi? Zira kötüye karşı olmak iyi olmanın doğal sonucu değildir. Bazen insanlar daha büyük kötülükler için küçük kötülüklere karşı çıkabilirler.
Kendi varlığını başkasının yokluğu; kendi zaferini başkasının hezimeti; kendi iyiliğini başkalarının kötülüğüyle ilişkilendirerek açıklayanlar önce basiretlerini daha sonra da özgürlüklerini kaybederler.
Basiret her şeyden önce eşyaya, arzuya, zulüm sahiplerine karşı tavır almayı gerektirir. Bağımsızlığını ve özgürlüğünü endeksleyenlerden elbette basiretli tavır beklenemez. Kendilerini otorite karşısında silik, emre amade, uşak görenler; evet demeye hazır figürlerdir. Onların itaati, despota ve kötü yönetime verilmiş en büyük ödüldür. İnsanların kimliksizliği seçme gibi bir özgürlükleri de vardır. Ancak her şeyin geçici olduğu bir dünyada varlık nedenine saygı göstermeyen basiret yoksunlarını bir gün bir “Molla Kasım” çıkıp yargılamasa da insanlık vicdanı yargılayacaktır. Onca hengâme, hay/huy arasında ne kadar lüzumsuz yazı demeyin! Azcık basiret gösterin!