Başesgioğlu neden istifa etti?
AKP Grup Başkanvekili Suat Kılıç, İstanbul Milletvekili Murat Başesgioğlu’nun istifasını “İki dönem ve 7 yıla yakın bir süre bakanlık yaparak siyasi kariyerinin önemli bölümünü AK Parti çatısı altında geçiren bir ismin, en azından seçildiği 23. dönemin sonuna kadar AK Parti’de kalarak, kendisine oy verenlere karşı siyasi sorumluluğunu yerine getirmesi gerekirdi” şeklinde değerlendiriyor.
Neresinden tutulursa tutulsun sapır sapır dökülen bir değerlendirme.
Çünkü bu sözlerde bu parti seni milletvekili yaptı, bakanlık koltuğuna oturttu, sen nasıl olur da hiç olmazsa seçildiğin dönemin sonunu beklemeden istifa edersin a vefasız sitemi var! Oysa ortada AKP yokken, hatta Erdoğan henüz küçük bir tüccar olarak İstanbul Belediyesine et satar ve Suat Bey koltuğunda kitaplarla okula giderken Başesgioğlu milletvekili ve yine Erdoğan henüz belediye başkanı iken de Başesgioğlu İçişleri Bakanı idi. Öyle olmasa, Başesgioğlu ilk defa AKP rozeti ile milletvekili ve bakan olmuş olsa bile bu sözler söylenecek söz mü?
Değil çünkü bu sözlerde sen hak etmedin biz verdik iması var. O zaman da adama sorarlar: Hak etmedi de mi verdiniz? Cevabınız, “Hayır hakkıydı” olursa, o zaman da derler ki: “Öyleyse bu laflar niye?” Yok, hakkı değildi ama oldu işte denirse, bu sefer de millet şöyle sorar: Biz size o makamları ehli olmayana emaneti verin diye mi teslim ettik? Demek ki sizde hakkı olmayana makam tevdi etme gibi bir huy var. O zaman, bugüne kadar ve bugün hangi makamları görevinin ehli olmayanlara emanet ettiniz, açıklasanız da öğrensek! Velhasıl, ayıp bir eleştiriydi bu. Bir seçmene, madem bize oy verdin, desteğini de dönem sonuna kadar devam ettir demek gibi bir şeydi.
Seçmen nasıl ki sözlerine bakar, ikna olur oyunu verir, icraatına bakar dönem sonunu beklemeden desteğini çekerse, milletvekili de partisinin icraatlarından rahatsızlık duyduğunda istifasını rahatlıkla verir, bağımsız olur yahut başka partiye geçer. Bu tür istifa, bir bakıma seçimde oy verip de icraatını beğenmediği partisinden desteğini çeken tabanın sesinin milletvekili vicdanında yankı bulmasıdır. Zaten Başesgioğlu da, “Türkiye’nin temel meselelerine ilişkin zamanla ortaya çıkan esaslı görüş ayrılıklarının” istifasında esas sebep olduğunu açıklıyor ve gayet de edepli bir dil kullanıyor. Bir parti yöneticisinin giden milletvekilinin ardından akla ilk gelen lafları söylemek yerine, “Yahu biz ne yaptık da bu işler başımıza geldi” sorusuna cevap araması gerekmez mi?
Mesele şu...
AKP’nin gözden sakladığı yahut itiraf etmeye bir türlü cesaret edemediği bir hakikat var ki o da BDP, KCK ve PKK’nın söz, yazı, eylem ve kurşunlarla açıktan “Demokratik özerklik” talep etmesi gerçeğidir. Bu Türkiye genelinde ve elbette AKP seçmen ve milletvekillerinin önemli bir kısmında derin endişelere sebep olmakta ve fakat AKP yönetimi bu konuda en ufak bir tepki vermemektedir. Tepki vermediği gibi âdeta, “PKK kurşun sıkmaktan, KCK şehirlerde can yakmaktan vazgeçsin, biz o tür talepleri siyaset yoluyla hayata geçireceğiz” zihniyeti bu partinin siyasi hedefi haline gelmiştir. Görüntü budur ve Başesgioğlu gibilere böyle bir çatı altında elbette yer yoktur, olamaz.
Üstelik Meclis’teki çoğunluğu ve oy oranı ne olursa olsun böyle bir şeye ne AKP’nin ne başka bir partinin asla gücü yetmez. Türkiye’yi federasyonlara ayırmak ve Türkiye’den toprak kopartılarak kurulacak bir Kürdistan’ın temellerine Türkiye Cumhuriyetini kuran TBMM eliyle harç koymak hiçbir siyasi gücün haddi değildir, olmayacaktır.
Yani milletin kahir ekseriyeti dahi sandıkta, “Ben Türkiye’nin bir bölümünde Kürdistan istiyorum” dese, bu “Yok” hükmündedir.
AKP yöneticileri Başesgioğlu’nun istifasını böyle okursa partilerine de millete de hizmet etmiş olur.