Başbuğ teyit etti...
Ömrüm boyunca "demedim, demem" diye böbürlenmedim. "Bu konuyu şu tarihlerde defalarca yazdım" cümlesini çok az kullandım. Dahası 17/25 Aralık öncesi kaleme aldığım "İmamların Öcü" adlı kitabımda anlattıklarım bir bir ortaya çıkınca, dahası "Kemalist görünümlü Gülenist Darbe hazırlığı içindeler" teşhisim gerçekleşince "keşke haklı çıkmasaydım"ı bu durumlarda tarihe not düştüm. Yine Necdet Özel ile ilgili yazdıklarım yüzünden onun talimatı ile darbenin beyin takımından olan Adli Müşavir Muharrem Köse tarafından mahkemeye verildim. Özel'in özelliğini o Genelkurmay Başkanı olmadan 4 yıl önce burada yazmıştım. Nitekim özellikleri ortaya çıkmaya başladı. TBMM'nin araştırma komisyonundan adeta kaçarak "yazılı sorularınızı gönderin" diyen Necdet Özel'in ısrarlı taleplere rağmen geçmişte adli müşavirlik yapmış olanlar dahil asker kökenli bir tek avukat vekaletini almayı kabul etmiyor. Işık Koşaner'in onurlu duruşu ve söylediği haklı sözleri hazmedemeyen Özel, cevap vermeye kalkışınca da yedi paparayı. Zaten selam verecek personel bulamayan Özel'in bakalım sokağa çıkacak yüzü kalacak mı?
***
Gelelim İlker Başbuğ'un dün verdiği tarihi bilgilere... Başbuğ ile 26 ay hapiste kaldığı Silivri'de tahliyesinden 3-5 gün önce görüşmüştüm. Tüm duruşmalarını izledim. Gazeteci kimliğim yerine sorumluluk sahibi bir asker ya da vatandaş olarak, FETÖ'nün sızmalarını konuşup tartıştık. Yaşanmış olayları müzakere ettik. Nitekim sızmaların MİT'in haberdar etmeyişi ile had safhaya çıktığını yazdım. Yıllardır sihirli kelime olarak kullanılan "Sivilleştirme" adıyla, önce MİT'in ırzına geçildiğini, Cumhuriyet tarihi boyunca MİT Müsteşarı'nın asker olmasının Mesut Yılmaz döneminde sonlandırıldığını ve MİT'te askerî personelin azaltılarak etkisiz duruma düşürüldüğünü ben kitaplarımda ve yazılarımda belirttim. İlker Başbuğ da tahliye olduktan sonra televizyonlarda ve TBMM'de anlattı. MİT'in FETÖ ile ilgili 2002'den 2010'a kadar rapor göndermediği gerçeğini, yasamanın çatısı altında, AKP'nin çoğunlukta olduğu komisyonda söyleyerek, sorumluluğun bir nevi iktidarda olduğunu vurguladı. İlker Paşa ısrarla emekli olmadan hemen önce 2009'da MİT'ten acil rapor istiyor. Raporu getiren "Komutanım, ben bu raporu size gayri resmi olarak veriyorum. Bunu resmi rapor olarak kaydetmeyin" diyor. Rezalete bakar mısınız? Genelkurmay Başkanı'na gerçek rapor vermekten KORKUYOR MİT!.. Niçin? Çünkü MİT, yasaya göre Başbakanlığa bağlı... Başbakan'ın haberi olmadan verdim demek istiyor... Peki Başbakan kim? Tam da o sıralarda özel konutuna kadar gözetleme cihazları yerleştirilen Tayyip Erdoğan... Bugün FETÖ ile mücadelede en önde olan Erdoğan'dan gizli raporu veren MİT, 15 Temmuz kanlı kalkışmasını Cumhurbaşkanı'na bildirmeyen kurum değil mi?
***
"Adından başka milli tarafı kalmadı, artık milli istirahat teşkilatı densin" diye konuştuğumuz için başımıza gelmeyen kalmadı. Hadi bir bomba daha patlatalım da Yenimahalle'deki yerleşkeden duyulsun. MİT Müsteşarlığı görevine ilk getirildiği gün Hakan Fidan özel kalemine Zaman gazetesi muhabirini oturtmadı mı? İlker Başbuğ haklı olarak MİT'ten rapor gelmeyince Genelkurmay içinde bir istihbarat birimi kurmak için Başbakanlığa rapor yazıyor. MİT Müsteşarı gelip "Bunu kiminle yapacaksınız, önemli bir konu. Bu görevi bizden isteyin biz yaparız" diyor. Breh, breeh... Bir bakıma ciğeri kediye emanet etmek gibi bir şey...
MİT'in bu isteğini hükümet bir türlü kabullenmek istemiyor. Ne zamana kadar? MİT Müsteşarının FETÖ imamları tarafından gözaltına alma girişimine ve 17-25 Aralık tarihine kadar.. Sonra mı? Tavşan yamacı çoktan geçmişti. TBMM komisyonunda bilgi verirken MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Hulusi Akar'ın da mutlaka davet edilmesini talep etmiştim. Bakalım gelebilecekler mi? İlker Başbuğ'un anlattıklarını duymazdan gelip kulaklarının üzerine yatarlarsa hiç şaşırmam!..
Not: Gazetecilik mesleğinin yüz akı Mete Akyol'u kaybettik. Yarın Mete ABİYİ yazacağım. Allah rahmet eylesin...