Başbakanın sansür konuşması ve sosyal yapı
“Fişleniyorduk.../...Artık biz fişliyoruz”. “Bizim partiyi ve yaptıklarını anlamayanların kanı bozuktur”. Gazete patronlarına “Yazdırmayın böyle şeyleri, engel olun.../... Köşe yazarları her istediğini yazamaz. Patron gerekirse, kusura bakma sana burada yer yok demelidir. Herkes çizgisini bilsin. Gazete sahiplerini uyarmak zorundayım; maaşını ödediğin yazara hâkim ol”.
Başbakan bununla da yetinmemiş, Türkiye’de yaşananların “ileri demokrasinin ayak sesleri” olduğunu da söylemlerine ilave etmiştir. İleri demokrasi yeni bir söylem. Böylece halk henüz “demokrasi”nin ne menem bir şey olduğunu anlamadan “ileri demokrasi” kavramıyla muhatap oldu. Dışarıdan bakanlar demokraside Türkiye’nin çağ atladığını (!) düşünebilirler.
Aslında bu sözler ve değerlendirmeler iktidar partisinin mensuplarından değil de muhalefetten gelseydi, Türkiye’de yer yerinden oynardı. Onların ne faşistliği, ne demokrasi düşmanlığı, ne de hukuk dışılıkları kalırdı. Bu sözler iktidardan ve bizzat Başbakan’dan gelinc, mızrağın çuvala sığmayacağını gören evcil kalemler utangaç ve aşağıdan alıcı bir tavırla eleştirel bir iki karşı çıkışla konuyu geçiştirmişlerdir.
“Yaşasın Cehennem!”
Türkiye’de kendisi gibi olmayanların basın, düşünce ya da ifade özgürlüklerinin olabildiğini düşünen insan sayısı oldukça az. Toplumun ekseriyetinin bilinçaltında kendisi gibi düşünmeyenler için “yaşasın cehennem!” sloganı saklıdır. Unutmamak gerekir ki bu ülkenin siyasetçileri, kendilerini halkı anlama ve yönetmekle değil şekillendirme ve terbiye etmekle görevli olduklarına inanmaktadırlar. Türkiye’de doğuştan vaz geçilmez ve devredilmez bir takım haklara sahip olarak değil de sonradan hikmetinden sual edilmez siyasetçilerin bağışıyla insanların bir takım haklara sahip olabildiklerine inanılır.
Siyaset değil sosyal yapı
Bu nedenle gerçekte Türkiye’de sorun siyasetten daha çok sosyolojik yapıyla ilgilidir. Yani yalnızca parti ya da partilere özgü değildir. Türkiye’de her dönemde ve her yerde otorite karşısında diz çökmeyenlerin cehennemi yaşaması ve işkence görmesinin nedeni budur. Karşımızda evde babanın ya da erkeğin, okulda öğretmenin, tarikatta şeyhin, köyde ağanın, askerde çavuşun, işyerinde patronun yaşamlar üzerinde tam tasarruf hakkına sahip olduğuna inanan toplumsal bir yapı var. Bu, “kocadır; döver de sever de..” geleneği olan, okulda “eti senin kemiği benim” diyen, köyde “ağanın sözünün üstüne söz koymak yanlış” olduğunu öngören, şeyhin sözünü eleştirmenin cehennemlik haramlar arasında olduğuna inanılan bir toplumsal yapıdır.
Karşılığı olmayan siyaset!
“Layık olduklarınız tarafından yönetilirsiniz!” yargısı gerçekte bu duruma vurgu yapar. Toplumlara siyasiler ancak müsait oldukları ve izin verdikleri muameleleri yapabilir. Kendisini seçkin görenler, toplumları yönetme ya da gütme cesaretlerini yine toplumdan alırlar. Çünkü toplumda karşılığı olmayan hiçbir siyasetin başarı şansı yoktur. Sosyal olayların ‘ol deyince olan’kanunları yoktur. Konumuza dönerek her konuda “AB”yi referans aldığını söyleyen AKP iktidarının, basın ve ifade özgürlüğü konusunda hangi ülkenin kriterlerini esas almış olabileceği sorusunu kendi kendimize sorabiliriz! Sosyal yapıyla ilgisini de göz ardı etmeden...!