Başbakanın kimyası mı bozuldu ne!
Sayın Başbakan yaptığı katliamlar dolayısıyla PKK’yı sadece, “Açılımı sabote ediyorlar” diye eleştirirken, muhalefet partilerini, gazetecileri, hatta “Erkenekoncular seviniyor” diye, Silivri’deki masum insanları yerden yere vuruyor. Biz bir “yalan makinesi” değiliz ama yüz ifadeleri Sayın Başbakanın, söylediklerine inandığını göstermekte.
Gerçekten vahim bir durum.
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı nasıl olur da PKK cinayetlerini “Kürt açılımı” adını verdiği ve o ne ihtiva ettiğini bir türlü anlayamadığımız “paketle” ilişkilendirebilir? Demek ki AKP açılım demeseydi PKK cinayet işlemeyecekti? O zaman adama keşke şu açılım lafını hiç ağzına almasaydın demezler mi? Sayın Başbakan, PKK’nın yaşı partinizin yaşının üç mislinden fazla. Ve PKK tam otuz yıldır bu cinayetleri işliyor. AKP’den önce de işliyordu şimdi de işliyor.
Kırk tane Kürtçe televizyon kursan, bölgede işsizliği sıfıra da indirsen PKK cinayetlerinden vazgeçmeyecek. Çünkü PKK, Öcalan’ın gayet açık bir şekilde kamuoyuna deklare ettiği gibi, “Kendi Meclisini, kendi dilinde eğitimi, kendi bayrağını, kendi topraklarını istiyor. Kandil ve diğer bölgelerdeki PKK militanlarını bir afla o bölgeye sokup, “bir kısmını polis, bir kısmını düzenli ordu” halinde istihdam etmeyi hedeflemiş. Bunun adına “Demokratik cumhuriyet” diyor. PKK’nın Meclis’teki temsilcileri de açıkça, “Kürtler olarak bu 30’uncu isyanımızdır” diye bas bas bağırıyorlar.
İlk 29’unda ne istendiyse 30’uncu isyanda da istenen aynı: Ayrı devlet.
İsteyen ister, gücü yeterse alır, biz 24 milyon kilometrekare toprağın 23 milyon kilometrekaresinden fazlasını kaybetmiş bir ırkın ahvadıyız. PKK ve arkasındakiler son otuz yıldır “Biraz daha kaybetmen gerekiyor” diyorlar, mesele bu.
Siz şimdi PKK’nın bu isteklerine boyun eğecek misiniz, eğmeyecek misiniz, milletine bunu açıkça söyleyiniz. Bir yandan “Olur mu öyle şey, elbette boyun eğmeyeceğiz” der, diğer yandan da, PKK’nın silahla dayattıklarının önemli bir kısmını Meclis’ten “siyasetle geçirirseniz” işte bu olmaz, yapamazsınız, yaptırmazlar. Öyle, “Bedeli ne olursa olsun, öderiz, yaparız” demekle, muhalefete ağız dolusu laf etmek, “Ergenekoncu” sıfatına sığınıp Silivri mağdurlarını ve dışarıdaki dostlarını PKK cinayetlerinden sorumlu tutmakla ve olup biteni aktaran gazetecileri PKK ile aynı safa koymakla ve PKK’yı yalnızca, “Amacı açılımı sabote etmek” gibi masum bir suçla temize çekerek, bir yere varamazsınız. Varsanız bile o yer, ne sizin hayrınıza olur, ne ülkenin.
Çünkü o makama bu millet sizi Türk devlet, vatan ve milletinin bütünlüğü için “Her bedeli ödeyiniz” diyerek göndermiştir. PKK taleplerini siyaseten karşılamak için her bedeli ödeyin diye değil.
Ayrıca...
Bir “Taşeron” olarak nitelediğiniz PKK ile mücadelede en büyük zafiyetin istihbarat yetersizliği olduğu son olaylarla bir kez daha ortaya çıktı? Tam 402 yıl aynı sınırlar içersinde yaşadığımız aynı dinden Kuzey Irak’takilerden bilgi alamayışımızın sebebi, istihbaratta taşeronun müteahhidine bağımlı oluşumuz değil midir?
Bu konuda AKP iktidarının suçu ve yetersizliği inkârı mümkün olmayacak şekilde ortada durmuyor mu? PKK içinden bilgi veren itirafçı ve devletine bağlı Kürt kardeşlerimizin yüzlercesini “Ergenekon iddianamelerinde” teşhir edenlerin ve “Bu işin savcısıyım” diyenlerin hiç olmazsa bugün en azından susmaları, bunu da beceremiyorlarsa küçük harflerle konuşmaları gerekmez mi? PKK’ya ajanlarını deşifre etme gibi bir hizmeti bu kadar ne Meclisteki uzantıları başarabilirdi ne de KCK mensupları, yalan mı?