Bugünkü Yazarlar Tüm Yazarlar
Adnan İSLAMOĞULLARI
Adnan İSLAMOĞULLARI

Başbakanın bitmek bilmeyen ideolojik öfkesi: Cumhuriyet

Evet, Cumhuriyetin kuruluş yılları ve tek parti dönemi sıkıntılı yıllardı. Kolay değildi, bir cihan imparatorluğu Anadolu’ya sıkışıyordu.
Evet, koskoca bir imparatorluktan mütevâzı bir ulus devlete geçişimiz oldukça sancılı olmuştu.
Evet, “kıtaları ipek bir kumaş gibi kesip biçerdik, kan damlardı kılıçlarımızdan ve bir biz vardık cihanda bir de küffâr” günlerinden, “yurtta sulh, cihanda sulh” retoriğine alışamadık.
Evet, Ahlat’tan girip Viyana’ya kadar ilerlemiş bir milletin ahfâdı olarak, “şol revanda balam kaldı” türküleri yakarak Rumeli’den, Galiçya’dan, Kafkasya’dan, Hicaz’dan geri çekilmek ve Anadolu’ya sığışmak giran geldi bize, topraklarımız küçülürken kendimizi de küçülmüş hissettik.
Evet, bir tiyatro piyesi için kralları tehdit ettiğimiz zamanlardan sonra, balalarımızı bıraktığımız yerlere elimizin erişemiyor olması uzun yıllar canımızı acıttı.
Evet, Cumhuriyet kurulurken çok sevdiklerimiz de zulme uğradı. Çok sevdiklerimiz dışarıda kaldılar.
Evet, Cumhuriyeti Mustafa Kemal kurmuştu ve biz aslında Enver’i ve Kuşçubaşı’nı da çok seviyorduk.
Evet, Kâzm Karabekir, Fevzi Çakmak da oyunun dışında bırakıldı ve biz onları da çok seviyorduk.
Evet, Millî Marşımızı yazan Mehmet Âkif de vatanını terke zorlandı ve biz Âkif’i de çok seviyorduk.
Evet, müziğimiz radyolarda yasaklandı, biz yasaklanan müziğimizi de çok seviyorduk.
Evet, ezanımız Türkçeleştirildi, ama biz hiç “Tanrı uludur” demedik.
Evet, Cumhuriyetin kurucu bürokrasisi aman aman dindar değildi, hatta rencide de edildik.
Evet, Cumhuriyet bir avuç seçkinci, lümpen, laik, Batıcı elitin tekelindeydi.
Evet, Cumhuriyet CHP patronajındaydı.
Evet, zâbitân kısmı koruma kollama vazifelerini abartmışlar ve bu millete zulmetmişlerdi.
Evet, böyleydi... Hatta daha da kötü günler yaşamıştık.
Fakat, bizim Cumhuriyet dediğimiz, aynı zamanda üç kıtada cephelerden öle öle, kırıla kırıla geri çekilerek kendimize vatan ettiğimiz bu ülkenin de adıydı aynı zamanda. Bizim Cumhuriyet dediğimiz, bize Çanakkale’den yâdigârdı. Çanakkale olmasaydı Cumhuriyet de olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı İstiklâl Marşı olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı İstanbul olmayacaktı, Çanakkale olmasaydı Ankara olmayacaktı...
Bizim Cumhuriyet dediğimiz bir sebep değil, aslında bir “vârolma savaşı’nın neticesiydi.

***

Cumhuriyet, bizim 80 yıllık problemlerimizin hesaplaşma alanı değil, cenk alanı değil, intikam alanı değil, bir yeniden ibdâ ve inşâ alanımızdır.
Cumhuriyet, bizim bin yıllık terkibimizin sonsuza kadar yaşama alanıdır.
Cumhuriyet, bizim özgürlüğümüzün, bağımsızlığımızın, vârolma irâdemizin, bir arada yaşama tercihimizin, kardeşlik hukukumuzun oksijen deposudur.
Cumhuriyet, bizim inançlarımızın, bizim mazluma ümit oluşumuzun, zâlime korku oluşumuzun
adıdır.
Dün mağduru olunan, dün müştekîsi olunan problemlerin, bugün iktidarın elindeki yetki ile bir başka diktatörlüğün, bir başka baskıcı idârenin müsebbibi olmaları bize haz değil, ıstırap vermeli.
Cumhuriyet Bayramı’nda alternatif kutlamalarıyla bir araya gelmek isteyen bu ülkenin vatandaşlarına uygulanan coplu, biber gazlı emniyet tedbirlerinin(!) sebebini fazlaca şüpheli bir istihbarata bağlamak en kibar ve mevcut iktidar için âşina bir ifadeyle ’takiye’ idi ve hiç kimse o provokasyon ihtimali bahanesine inanmadı.
Provokasyon ihtimalinin hükümete yükleyeceği tek vazife ancak ve ancak ‘gerekli tedbirleri’ almaktan ibarettir. Her alınan provokasyon istihbaratında halka yasaklar getirmek, baskıcı idarelerin bir uygulamasıdır, Beşşar Esad idareleri gibi.
Başta Sn. Başbakan olmak üzere bu ülkede herkes çok iyi bilmektedir ki, 29 Ekim alternatif kutlamalarına getirilen yasakların bir tek anlamı vardır. Sn. Başbakan, kendisine ve hükümetine yönelik muhalefetin ve tepkilerin bir arada ve büyük kalabalıklar halinde görülmesini istememektedir. Sn. Başbakan yalnızca alkışlanmaktan hazzetmektedir ve en ufak bir eleştiriye ya da protestoya tahammül edememektedir.
29 Ekim alternatif kutlamalarına getirilen yasaklarla ilgili olarak bir sebep de hükümetin Sayın Başbakanının bitmek bilmeyen ideolojik öfkesidir.
Bilinmelidir ki, Cumhuriyet, “sabahlarını bilmediği günlere” gebedir ve sabahlarını bilmediği günlere uyanma tehlikesiyle karşı karşıyadır.
Böyle bir sabaha uyandığımızda anlayacağız ki, sahip olduklarımızın en kıymetlisi duble yollarımız değil, vatandır, özgürlüğümüzdür, bağımsızlığımızdır, vatanımızdır, bunların mütemmim cüzü olan Cumhuriyetimizdir.
Artık tek parti dönemi CHP’sini andıran günümüz iktidarına karşı MHP’nin bu kadar teslimiyetçi, suskun ve gassalın elindeki meyyit gibi olmasının ve o kutlamalara katılmak isteyenleri bölücülükle suçlamasının bedeli ise korkarım ki ağır olacaktır. Bu durum, mevcut MHP yönetimi adına derin bir ideolojik kırılmanın neticesidir...

Yazarın Diğer Yazıları