Başbakan ve paralel devlet masalı arasında tohumlanan ‘özerklik’...
Başbakan “Benim başörtülü bacımı sokaklarda sürüklediler...” diye bas bas bağırırken, gözlerinde yuvalanmış kin, sesine sinmiş öfke, mimiklerine yön veren nefret büyük bir ajitasyonla kalabalıklara enjekte edilirken, Başbakan’ın korosunu oluşturan Bakanlar, meydan meydan, ekran ekran aynı terâneyi aynı kara propaganda teknikleriyle ve aynı uslûpla tekrar ederken orkestra uyumu içerisinde, muvazzaf gazeteciler bütün bu mizanseni kalemleriyle provoke ederken köşelerinde, mizansen röportajlar yaparken tam sâhife ve olmayan görüntüleri “izledim...” derken, ‘bu ülke’ de başka şeyler oluyordu.
BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ‘özerklik’ açıklamaları yapıyor:
“Asıl inşa edilecek şey demokratik özerkliktir. Halkın kendini yönetebilme anlayışı, mekanizması ve sistemidir. Burada kendi ana dillerimizle, Kürtçenin lehçeleriyle Arapçayla, Ermeniceyle, Süryaniceyle, bu toplum artık kendi diliyle hizmet almanın aşamasına geldi. Kamusal hizmetin de, eğitimin de bütün aşamalarında kendi ana dilinde hizmet alma aşamasına geldi. Biz bunları devletten beklemeyeceğiz. Ders kitaplarımızı kendimiz basacağız...” diyordu...
Başbakan, “Camiye ayakkabılarıyla girdiler, camide içki içtiler” diye feverân ederken, müptelâsının bile dinen özel günlerde içki içmediği ‘bu ülke’de dindarların tepkilerini öfkeye dönüştürmek istiyor, aksi ıspatlandığı halde camide içki içildiğine dair mizanpe edilen bir fotoğraf üzerinden camiye sığınan gençleri mütedeyyin kesime ihbar ederken, Başbakan’ın medyadaki yandaş kalemleri bu yalanı ve ihbarı “camide grup seks yapmışlardır”a tırmandırırken ‘bu ülke’de başka şeyler oluyordu.
BDP Diyarbakır Belediye Başkan Adayı Gültan Kışanak ‘özerklik’ açıklamaları yapıyor:
“Apo zaten özgürdür, İmralı’nın sadece 4 duvarı kalmıştır. Başkan Apo Amed’e gelecek, Kürdistan’a gelecek halkıyla buluşacak. Öcalan Amed’e gelecek, özerk sistemimizi inşa edeceğiz. Halk olarak öz yönetimlerimizi kuracağız, kendi özerk sistemimizi inşa edeceğiz” diyordu...
Başbakan, 17 Aralık 2013 tarihinde başlayan yolsuzluk soruşturmasıyla kendisi, oğlu Bilal, Bakanları ve aile fotoğrafındaki iş adamları hakkındaki iddialarla ve Bakan çocuklarının, Halkbank Genel Müdürü’nün gözaltına alınmaları ve tutuklanmalarıyla devam ederken, yolsuzlukların ses kayıtları bir biri ardına yayınlanırken ‘paralel devlet, haşhâşîler, faiz lobisi, vaiz lobisi, küresel operasyon’ masalları anlatırken ‘bu ülke’de başka şeyler oluyordu.
Mardin Bağımsız Milletvekili ve Mardin Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ahmet Türk ’özerklik’ açıklaması yapıyor:
“Kuzey Kürdistan’da (Türkiye’nin Güneydoğu’su) demokratik özerkliği oluşturma, inşaa etme çabamız ve çalışmalarımız vardır. Kürtler örgütlülükleriyle, kurumlarıyla, çalışmalarıyla ben inanıyorum ki kendi siyasetlerini de kendileri yapacaktır. Demokratik özerklik için alt yapıyı öncelikle oluşturmak lazım. Ancak, Rojava (batı) ile Bakur’un (kuzey) şartları aynı değil. Kürtler bütün parçalarda özgürlüğüne kavuşacaktır” diyordu...
Başbakan, kızının tuvaletlerinin yapımına bile müdâhil olduğu Urla villaları hakkında, “Urla’daki o arazi hazinenin değil” derken, akıllara sezâ miktarlarda parayı AKP hükümeti Bakanları, çocukları ve bürokrasisine rüşvet olarak dağıtan Rıza Sarraf hakkında, “Rıza Sarraf’ı tanırım, hayırsever bir iş adamıdır” derken, evinde ayakkabı kutularında milyonlarca dolar bulunan ve karısının telefonda, “Yeşiller geldi” dediği Halkbank Genel Müdürü Süleyman Aslan için, “Süleyman saf çocuktur, Çorum’da İmam-Hatip Lisesi, Makedonya’da üniversite yaptıracaktı” derken, millete küfreden ihale kurtlarının sofrasında büyük pay sahibi iş adamlarına yaptığı salmalar yayınlandıktan sonra o iş adamlarıyla ilgili, “O iş adamları taşın altına ellerini koydular, onların itibarı ne olacak?” derken, “Alo Fatih” hattıyla televizyon ekranındaki Devlet Bahçeli’nin konuşmasını veren alt yazılara bile tahammül edemeyen ve alt yazıların kaldırılması tâlimatını veren, televizyon programlarını canlı yayında iptal ettiren ve bütün bunlara “Günlük konuşmalarımızı yayınlıyorlar” derken, ‘bu ülke’de başka şeyler oluyordu.
Bir süre önce, “Duygusal kopuş eninde sonunda siyasal kopuşa götürecektir” diyen Van bağımsız milletvekili Aysel Tuğluk, ’özerklik’ açıklaması yapıyor:
“Sloganlaştırdığımız, ‘Öcalan’a özgürlük Kürdistan’a statü’zamanıdır. Kürdistan şehitlerini saygıyla anıyorum, anıları önünde saygıyla eğiliyorum. Özgürlüğe çok yakın olduğumuz günleri yaşıyoruz” diyordu...
Oslo’da tevsik edilen ihânet, Başbakan’ın “paralel devlet” avazeleri arasında Güneydoğu’da takvime bağlanıyor, bölgede devletin hükümranlığı teröre bahşiş olarak dağıtılıyor...
Timur’un ordularının tahribâtı bile bu kadar büyük değildi bu topraklarda...