Başa dönmenin adı, yeni strateji
AKP Hükümeti önümüzdeki süreçte PKK’nın asla muhatap alınmayacağını açıkladı. Bu açıklama ile hükümet, Habur’un hazırlanmasının, Oslo görüşmelerinin, Öcalan ile İmralı’da yapılan pazarlıkların tamamen yanlış olduğunu kabul etmiştir. Sadece bunları değil, aynı zamanda PKK ile müzakereler zarar görmesin diye Türk Ordusu’nun planlı operasyonlarının durdurulmasının ve PKK’nın faaliyetlerine karşı mülki idarenin görmemezlikten gelen yaklaşımının da yanlış olduğunu kabul etmiştir.
Şu ana değin, iki müzakere süreci yaşanmıştır. Birinci müzakere süreci, AKP-DTP müzakereleridir. AKP Genel Başkanı Erdoğan, DTP eş başkanları Ahmet Türk ve Emine Ayna ile görüşerek, birinci müzakere sürecini başlatmıştır. Birinci müzakere süreci olağanüstü kısa sürmüştür. Çünkü Öcalan, Türk ve Ayna’nın müzakere yetkisini ellerinden almış ve kendisini müzakere için adres olarak göstermiştir. Hükümet buna referandum öncesine kadar direnmiş, Oslo görüşmelerinin dışında, referandum öncesinde terörün tırmanmasını engellemek amacı ile Öcalan’ı muhatap almıştır. Böylece ikinci müzakere dönemi başlamıştır. İkinci müzakere süreci PKK tarafından sona erdirilmiştir.
AKP Hükümeti, terör örgütü ile görüşmeyeceğini ilan ederken, siyasi uzantısı ile görüşme/müzakere edebileceğini ifade etmiştir. Bu açıklama AKP Hükümetinin müzakereci yaklaşımının her şeye rağmen devam ettiğini göstermektedir. Üstelik müzakere etmenin de bu yolunu tercih eden hükümetler için kendisine göre doğru şartları vardır. AKP Hükümeti, “PKK’nın siyasi uzantısı ile görüşeceğiz” derken, herhangi bir şart öne sürmeden BDP ile müzakere edebileceğini açıklamaktadır. Bunun anlamı, PKK terörü devam ederken AKP Hükümetinin BDP ile müzakere etmeyi kabul etmesidir. Oysa, PKK terörü hatta PKK’nın Türkiye içindeki varlığı sürdüğü sürece müzakerelerin bir sonuç üretmesi mümkün değildir.
AKP açısından müzakerelerin başarılı olabilmesi için, AKP Hükümetinin “PKK ile müzakere etmeyiz, BDP ile müzakere ederiz” açıklaması ile yola çıkması dahi başarısızlığa doğru atılmış ilk adımdır.
İkinci müzakere sürecinin neden sona erdiğinin cevabını vermemiz, bize üçüncü müzakere sürecinin başarıya ulaşıp ulaşamayacağını gösterecektir. Paralel İmralı-Oslo görüşmelerini kapsayan ikinci müzakere sürecinin sonunda PKK’lılar ile AKP Hükümetinin görüşmeler için yetkilendirdiği “siyasi” bürokratlar ve istihbaratçılar büyük ölçüde anlaşmış olmalarına rağmen, sonuç alınamamıştır. Bunun bir nedeni Öcalan’ın Erdoğan’dan mutabakat metnini imzalamasını istemesi ve Hükümetin de böyle bir metnin toplumsal kabul görebilmesi için zamana ihtiyaç hissetmesidir. PKK’nın bu durumu görerek, AKP Hükümetinin elini güçlendirecek ve varılan mutabakatın yaşama geçmesini sağlayacak uzlaşmayı sağlayacak adımları atması gerekirken, terör örgütü, masayı devirmiş ve terörü tırmandırmıştır.
PKK’nın masayı devirmesinin nedeni, Arap Baharı’nın Suriye’ye ulaşması ile Kürt baharına dönüşmesi ihtimalinin yüksek olduğunu görmesidir. PKK, Oslo Müzakereleri’nde aldığından daha fazlasını, Arap Baharı’nın Suriye’nin üzerinden geçmesinden sonra elde edebileceği analizini yapmıştır. PKK’nın masayı bu varsayım ile devirmesinden buyana Türkiye’nin de katkısı ile Suriye’deki gelişmeler, PKK’nın Kürt baharı öngörüsünü güçlendirecek bir istikamette devam etmektedir. Bu durum, PKK’nın AKP ve Türkiye karşısında elini zayıflatmamakta, aksine güçlendirmektedir.
PKK’nın şu aralar müzakereye ihtiyaç duymadığının göstergesi, BDP eş başkanı Gülten Kışanak’ın Erdoğan’a BDP’nin IRA ile Londra arasında aracılık yapan Sinn Fein olmayacağı cevabını vermiş, “BDP, İmralı, Kandil bloku ile müzakere yapılabileceği” ni söylemiştir. Böylece, daha baştan Kışanak, hükümetin müzakere teklifini geri çevirmiş olmaktadır. Yeni strateji de buraya kadar çalıştı. Bu noktadan sonra yapılması gereken, Suriye’de BM ve Arap Birliği tarafından önerilen barış sürecinin Ankara tarafından desteklenerek, PKK’nın iştahla beklediği Suriye iç savaşının engellenmesi ve demokratikleşmenin barışçıl yollarla gerçekleşmesinin sağlanmasıdır. Bu PKK’ya ağır bir darbe indirecektir.
Benim AKP liderlerine önerim; arkasına % 5’i şu veya bu şekilde almış bir terör örgütüne % 95’i teslim eden bir politikanın tarih kitaplarında nasıl duracağını düşünerek hareket etmeleridir.