Barzani Türkiye'ye diz çöktürdü!
Cumhurbaşkanı Gül, “Kuzey Irak’taki Kürt yönetimi ile görüşmekten daha doğal bir şey olamaz” diyor ve ekliyor: “Bu bir devlet politikasıdır!”
İnsan ister istemez, “Kendisine ’Güney Kürdistan’diyerek, ’Benim bir de kuzeyim var’mesajı veren ’Irak’ın kuzeyi ile görüşmek’nasıl bir devlet politikası olabilir” diye sormadan edemiyor. Oysa bu milleti uzunca bir zaman “Irak’ın parçalanması savaş sebebidir” diye uyutanlar da bizim “devlet adamı” zannettiklerimizle “hükümetlerimiz” değiller miydi!
Bizim içimize kurt tâ Birinci Körfez Harbi’nde düşmüştü. Savaştan sonra Baba Bush Irak’ın kuzeyinde bir “güvenli bölge” oluşturdu. Güvenliği sağlamak için de Türkiye’ye halkımızın “Çekiç Güç” diye adlandırdığı kuvvetlerini yerleştirdi. “Güvenli Bölge” 36’ncı paralelin kuzeyini kapsıyordu kapsamasına ama paralelin güneyinde kalan Kürt bölgeleri Çekiç Güç’ün himayesine alınırken paralelin kuzeyinde kalan Türkmen bölgeleri Saddam’ın insafına terk edilmişti. Evet, Körfez Savaşı’nda Türkiye’den her türlü desteği alan ABD Irak’ı fiilen bölmüş ve bölgedeki Türkmenleri daha o gün gözden çıkarmıştı. Bununla da kalmamış Çekiç Güç helikopterleri PKK militanlarına yardım malzemeleri ulaştırırken defalarca suçüstü yakalanmıştı. Yine Çekiç Güç savaş makineleri Eşref Bitlis’in helikopterini Irak’ın kuzeyinde neredeyse düşüreceklerdi.
Türkiye’yi yönetenler yahut yönettiklerini zannedenler vaziyet böylesine Türkiye aleyhine seyrederken ABD’nin itmesiyle Barzani-Talabani arasındaki savaşları önlemiş, bununla da yetinmeyerek Barzani güçlerine savaş eğitimi vermiş, Irak’ın kuzeyinde yarın-öbür gün kurulacak bir devlet için altyapı olarak ne gerekiyorsa onu da yapmaktan çekinmemişti. Sonra İkinci Bush dönemi geldi, Irak işgal edildi. İşgal güçleri ilk iş olarak Türkmenlerin nüfus ve tapu kayıtlarını talan etti. Ardından Mehmetçiğin başına çuval geçirdi, PKK Irak’ın kuzeyine davet edildi. Kerkük ve Telafer’de Türkmenleri katletti, bölgeye Kürt nüfusu taşıdı. Türkiye’yi yönetenler yine seyretti. Barzani o kadar palazlandı ki, “Türkiye Kerkük derse ben de Diyarbakır derim” demeye başladı. Zaten kendi bölgesine “Güney Kürdistan” demesi, “Kuzeyim Türkiye” demek değil miydi! İşte bu günlerde Türkiye’yi yönetenler kırmızı çizgileri yavaş yavaş morartmaya, “Realite” falan demeye başladılar. Artık PKK Irak’ın kuzeyinden Türkiye’ye saldırıyor ve son hızla geldikleri yere, yani Barzani’nin kucağına kaçıyorlardı. Sıcak takip isteyen askerlere Başbakan Erdoğan’ın cevabı ise, “Türkiye içindekileri hallettiniz de sıra dışarıdakilere mi geldi” türünden bir cevap oluyordu.
PKK’nın yaktığı canlar ve söndürdüğü ocaklar yüzünden halkın tepkisi ayyuka çıkınca Abdullah Gül ve Erdoğan dahil bizimkilerin tamamı, “Barzani muhatabımız değil” oluveriyordu. Oysa bu tür söylemler iç politikaya yönelik tüketim malzemelerinden başka bir şey değildi, değilmiş. Yoksa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “Barzani ile görüşmek devlet politikasıdır” diyebilir miydi? Anlaşılan o ki Irak’ın bölünmesi ve “Benim kuzeyim Türkiye’de” diyen “Güney Kürdistan’ın tanınması” bahsinde bizimkileri bir güzel ikna etmişler. Kamuoyunu hazırlamak için de PKK’nın bir müddet terör eylemlerinde bulunmasını gerekli görmüşler. Yoksa Türk halkı Barzani’nin devletini tanıyanları affetmezdi, onlara bir gerekçe lazımdı, o da tabii ki PKK’nın terör eylemleriydi. Bunun böyle olduğu PKK’ya her türlü desteği ABD’nin emriyle veren Barzani’nin Türkiye’den giden elektriğinin bile kesilememesi değil midir!
Dahası var..
2002’lerde AKP’nin basındaki tek sesi Yenişafak’tır dersek buna kim itiraz edebilir ki...
İşte bu Yenişafak yazarlarından Nazif Gürdoğan 3 Ocak 2002 tarihinde kaleme aldığı yazısında, “Türkiye Kuzey Irak’ta bir devlet kurulmasını önlemek için, Irak’ın bütünlüğünü savunuyor. Yönetim, bölgede kurulacak yeni bir devletin Türkiye’den toprak talep edeceğinden korkuyor. Türkiye bir bölge gücü olmak istiyorsa, duyulan korku hem yersiz, hem de geçersiz. (...)Kuzey Irak’ta kurulacak bir devlete öncülük edemeyen bir Türkiye’nin, Türk cumhuriyetleri ile birlikte, Balkan ülkelerini yanına alarak, ortak bir dış politika geliştirmesi mümkün değildir.(...) Irak’ın parçalanması, Türkiye’nin parçalanmasını değil hızla toparlanmasına yol açar” görüşünü dile getiriyordu.
Böyle bir yazı AKP yönetiminin karnından geçenleri yansıtmasa Yenişafak’ta yer alabilir miydi!
Bugün yapılan, PKK terörü ile korkutulan Türk insanının (gözü Diyarbakır’da olan) Barzani’nin devletine razı edilmesidir.