Barzani Erdoğan’ı nasıl perişan etti?
İsterseniz önce bir “Erdoğan” ve “Barzani” mukayesesi yapalım. Erdoğan 70 küsur milyonluk Türkiye’nin Başbakanı olduğunda Barzani Irak’ın kuzeyinde bir aşiretin reisi idi ve bir başka aşiret reisi olan rakibi Talabani ve merkezî hükümetle kavgalı idi.
Aradan sekiz yıl geçti, bugün Barzani’nin Irak’ın kuzeyinde bir devleti var, Talabani Irak devlet başkanı olmuş, aralarından su sızmıyor. Erdoğan’ın başbakan olduğu Türkiye Cumhuriyeti ise parçalanma noktasına gelmiş. Demek ki dünün “aşiret reisleri” ellerindeki çok cüzi imkânları azami derecede kullanarak aşiretten devlete geçerken Erdoğan elindeki büyük imkânları heder ederek üniter devleti eyaletler sürecine sokmuş. Sizce başarılı olan Barzani ve Talabani mi, yoksa Erdoğan mı?
Gelelim Erdoğan’ın Erbil ziyaretine!
Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı Erdoğan Erbil’de bir havaalanı açılışında konuştu.Türk televizyonlarının canlı olarak verdiği o konuşmayı dikkatle dinledim. Dinledim ve içim karardı, Türkiye bu hallere düşecek, düşürülecek ülke miydi diye hayıflandım. Çünkü Erdoğan o konuşmasında Türkiye’de işte biz Kürtler için şunu yaptık, bunu yaptık, bundan sonra da şunu yapacağız bunu yapacağız dedi, bir de, İbrahim Tatlıses’ten bahsetti. Yani, kendisini dikkatle dinleyen Barzani’ye adeta sen, “Türkiye’deki Kürtleri merak etme” brifingi verdi. Tapu ve nüfus kayıtları talan edilen, evlerinden barklarından dipçik zoruyla kopartılıp yerlerine bölge dışından getirilen Kürtlerin yerleştirildiği, ileri gelenlerinin bir bir katledildiği Türkmenleri ağzına almaya bile cesaret edemedi. İşi gücü “ticaret”ti, işi gücü “para” idi. O noktada bile “kendine has” olamadı, Haydar Baş’ın “Milli Ekonomi Modeli” nde önerdiği “Dolardan vazgeçelim” önerisini “Türkiye’de Dinar’ı, burada Türk Lirası’nı kullanalım, dolardan vazgeçelim, böylece yüzde yirmi kâr sağlarız” diyerek Barzani’ye sundu.
Ve çok daha ilginç ve acı bir şey yaşandı Erbil’de.Tabiî anlayana...
Barzani verdiği yemekte Erdoğan’a, “Anadolu türkülerini çok severim” dedi. Belli ki bu söz zihinlerde önceden hazırlanmış bir sahneyi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanına Barzani tarafından yaşatmak için söylenmişti. Erdoğan ve yemekteki herkes Barzani’nin bu isteğinden mest olmuştu. Barzani en çok sevdiği türkünün “Yemen türküsü” olduğunu söyleyerek zihninde kurduğu sahneye doğru bir adım daha atınca Başbakanlık Baş Müşaviri İbrahim Kalın saz temin edildiğinde bu türküyü çalabileceğini söyledi. Hemen bir saz bulundu ve Yemen türküsü Barzani, Erdoğan ve yemekte bulunanlar tarafından hep birlikte söylendi. Şayet Baş Müşavir İbrahim Kalın devreye girmeseydi emin olunuz ki o türkü bir şekilde söylenecekti, çünkü saza bile ihtiyaç yoktu, Erdoğan’ın bu türkü ile ilgisini herkes gibi Barzani de biliyordu, notlarında vardı, olmalıydı.
Çünkü olayın gelişimi bunu apaçık gösteriyor.Ve finale geliniyor.
“Ben” diyor Barzani, “Bu türküyü niye seviyorum biliyor musun?” Erdoğan nereden bilecek, oradakiler nereden bilecek.Taşı gediğine koyuyor Barzani:
“- Babam ile birlikte Baas rejimine karşı mücadele verirken bu mücadelede yaralanan Cizreli bir arkadaşım silahını bağlama gibi yapıp bu türküyü söylemişti.”
Yani?
Yani, biz bu günlere kolay gelmedik ey Erdoğan, birinci mesaj bu. İkinci mesaj ise, “Bizimle birlikte bu günlere geliş mücadelesinde Türkiye’deki Kürtlerin de katkısı az değil hani!” Yani o gün Baas rejiminden kurşunu yiyen “Cizreli” idi, sonra da o yaradan öldü..
Velhasıl Barzani Yemen türküsü sahnesi ile Erdoğan’a, burada bu devlet kolay kurulmadı, bize efelenme, biz ne günler gördük. Bir de, Türkiye’deki Kürtler benim ilgi alanım içersindedir, çünkü bu günlere gelmemizde oradakilerin bir kısmının önemli katkıları var, tamam mı, dedi. Erdoğan ya anladı, yutkundu, ya anlamadı, güzel bir yemek yediğini ve duygulu bir türkü dinlediğini zannetti.