Baro operasyonunun arkasında kimler var
Sene 1996.
Dönemin İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan, dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan'a karşı.
Konu: Yargının bin tane sorunu varken, iktidarın hiçbiri için, hiçbir çalışma yapmayıp "barolara el uzatmaya" kalkışması.
Görünen o ki, Turgut Kazan'ın "Hodri meydan" dediği o günden bugüne, siyasetin, hukuk ve adalet gibi kavramlarla, özellikle barolar üzerinden geliştirdiği ilişki biçimi pek de fazla değişmedi!
Baroların (ve iktidarın usule uygun olmayan karar ve uygulamalarıyla mücadele eden başka meslek odaları/kuruluşlarının) üzerinde bir Demokles Kılıcı gibi sallanmaya devam etti iktidarların tasfiyeye dönük tehditleri.
***
Hatırlayın, Ak Parti iktidarının bir döneminde "Baroları kapatalım"a kadar vardırmışlardı işi.
2010 referandumu iyiydi, güzeldi, hakim-savcı kadrolarının halli imkanını vermişti de, "avukatlar", yani aslında var olmamasını en çok arzuladıkları "itiraz" makamı bir ayrık otu gibi duruyordu hâlâ sistemin tam ortasında! Durmamalıydı.
İşte, Cumhurbaşkanlığı ile Adalet Bakanlığı arasında "bir varmış, bir yokmuş" gidip-gelen, iddia olunan(!) taslaktan sızan en net kavram olan "nispi temsil" de, aslen, "FETÖ"nün gölgesindeki o günlerin çok kullanılan ifadelerinden biri.
Başta İstanbul olmak üzere Baro Başkanları'nın "FETÖ projesi" göndermesi boşuna değil yani.
***
Sizi sayı ve oran deryasında boğmak istemiyorum. Çok basit şekliyle şu kadarını söyleyeyim: Eğer bugün sözü edilen düzenleme, önceki taslaklardakine benzer bir delegasyon yapısı oluşturulmasını öngörüyorsa, avukat sayıları doğrultusunda şu anda yüzde 72'lik bir temsil hakkında sahip bulunan 12 büyük baronun ağırlığı yüzde 32'lere kadar geriletilebilirken, Hakkari gibi, Kilis gibi, Çankırı gibi, Gümüşhane gibi avukat sayısı düşük olan illerin barolarını temsil eden delege sayısı iki katına çıkabiliyor. İktidar, bu yolla "TBB'yi alabileceğini(!)" hesap ediyor.
Değişiklikler Türkiye Barolar Birliği seçimleriyle sınırlandırılmaz ve baro seçimlerine de uyarlanırsa da, meclis çoğunluğunun iktidarda, başkanın muhalefette olduğu kimi büyükşehir belediyelerinde yaşanana benzer bir tablo çıkıyor bu defa da ortaya.
Parola:
Çalışamaz hale getirmek.
***
İstanbul Baro Başkanı Mehmet Durakoğlu'yla konuştum. "FETÖ"nün, 2009 yılındaki barolara "sızma" girişimini, Abdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı döneminde Devlet Denetleme Kurulu raporlarına bu amaca dönük ifadeler yerleştirildiğini, "kapatalım yerine dernek açalım" projelerini, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yapılan yargılamalarda bütün bunların bir "itiraf" olarak tekraren tutanaklara girdiğini, 2017 yılında Cumhurbaşkanı ile TBB Başkanı arasında yaşanan tartışmayı hatırlanan Durakoğlu, "Biz, adalet gibi bir ideali, reel politiğe feda etmek istemiyoruz. Bizim bütün mücadelemiz bu. İktidarlar, hukukla sınırlandırılmak istemiyorlar. Halbuki, kanun bize duyarlılık göster filan demiyor, bir görev veriyor: Hak ihlali olduğunda, buna karşı çıkacaksın. Hak ihlali nereden gelir? Muhalefetten gelmez ki, iktidardan gelir. Bizim "muhalif" görünmemizin nedeni bu.İktidardaki partinin AKP, CHP, MHP veya bir başka parti olmasından bağımsız bir durum bu; hangisi gelirse gelsin değişmez. Avukatlık bir itiraz mesleği. Kamuyu çimdikler. Bunu bir türlü anlatamıyoruz. Oysa tarih, bu girişimlerin bir çözüm olmadığını net biçimde ortaya koyuyor. 12 Eylül'ü yapanlar İstanbul Barosu'nun kapısına mühür vurdular. Ne oldu? Ben o mührü çerçevelettim ve baronun kapısına astım. Kapıda asılı duruyor. Kapattıklarını zannettiler ama kapanmadı işte. Siz bugün belki istediğiniz kararları çıkarabilirsiniz ama tarih söylüyor ki, bunların hiçbiri uzun vadeli olmuyor" dedi.
***
Bu arada…
Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, Cumhurbaşkanı'ndan farklı olarak, daha iki gün önce "Avukatlık Kanun Taslağı önceki hükümetler döneminde yapılmış eski bir çalışmadır. Bakanlık bünyesinde hali hazırda bir çalışma bulunmamaktadır" dediğine ve fakat iktidar yanlısı medya yapılması planlanan muhtemel değişiklikleri dahi yazmaya başladığına göre, Adalet Bakanlığı'nın görevi kapsamındaki bir çalışma, üstelik de ondan gizli olarak kim tarafından yapılıyor olabilir?
Gül'ün geçtiğimiz aylarda adeta alenen bayrak açtığı "Daha düne kadar FETÖ'cülerle aynı maklubeye kaşık sallayanlar" kliğinin operasyonu mu yoksa bu da?