Bari, gelin almaya da git!

Gazeteciler sordu: ATA uçağı babanızın malı mı? ATA uçağıyla, Ankara’dan İstanbul’daki düğüne uğradıktan sonra evine dönen Başbakan, bu soruya cevap olarak da tazminat davası mı açacak?


Başbakan’ın ATA uçağını düğüne gidiş geliş aracı olarak kullandığını köşesine taşıyarak “Pes doğrusu” diyen Sebahattin Önkibar’a medyadan destek geldi.
Melih Aşık Milliyet Gazetesi’ndeki köşesinde iktidarın adının karıştığı yolsuzlukları sorgulamaya kalkışanların yüklü tazminat davaları ile karşılaştığını hatırlattı. Konuyla ilgili olarak CHP Milletvekili Atilla Kart hakkında açılan Sabah-atv grubunun 400 milyar YTL, Başbakan’ın 50 milyar YTL, Maliye Bakanı’nın 20 milyar YTL’lik davaları örnek gösterdi.
Aşık, ’Görevi halk adına sorgulamak, denetlemek’ olan mileltvekillerine karşı iktidarın ’anlayışını’ Önkibar’ın köşesine atıfta bulunarak izah etti: “Yeniçağ gazetesinde Sebahattin Önkibar yazıyor... Erdoğan hafta sonunda 18.45’te Ankara’dan ATA uçağı ile İstanbul’a geliyor. Cengiz Kurdoğlu’nun oğlunun düğün törenine katılıyor. 22.30 gibi yine Ankara’ya dönüyor. Halkın cebinden çıkan paralarla özel gezi yapıyor. Bu ve benzer konularda sorgulanınca yanıt vermiyor veya dava açıyor. Böyle demokrasi mi olur?”
Müsrif başbakan
Konuyu “Kriz, kamuda tasarruf ve müsrif Başbakan!” başlığıyla Vatan Gazetesi’ndeki köşesine taşıyan Mustafa Mutlu da, “Eğer bir devlet, krize karşı tasarruf politikası uyguluyorsa, buna önce ”yürütmenin başı“ olan Başbakan’ın uyması gerekmez mi?” diye sordu ve devletin zirvesindeki israfı şu cümlelerle aktardı: “Bizim Başbakan ne yapıyor?
Dostu Cengiz Kurtoğlu’nun oğlunun düğününe katılmak için 4 saatliğine Ankara’dan İstanbul’a geliyor. Bu düğüne ”devlet görevi“ olduğu için değil, Cengiz Kurtoğlu’yla olan ”özel yakınlığı“ nedeniyle katılıyor. Eşiyle birlikte Ankara’dan 18.45’te uçağa binip, düğüne katıldıktan sonra 22.30’da başkente dönüyor... Yani tümüyle ”özel“ bir seyahate çıkıyor... Peki, hangi uçağı kullanıyor Erdoğan çifti?
Ben söyleyeyim: Başbakanlık makamına ait olan Ata uçağını! Devlet tarafından satın alınıp, devlet görevlerinde kullanması için Başbakan’ın emrine verilen, personelinin maaşı devlet tarafından ödenen, yakıtı devlet tarafından alınan, bakımı devlet tarafından yapılan Ata uçağını...
Günlerdir bekliyorum; bir Allah’ın kulu çıksın da sorgulasın bu savurganlığı diye... Sadece Sabahattin Önkibar değindi; başka da umursayan olmadı...”
Türkiye çiftlik mi?
Bakalım Başbakan Erdoğan, Mutlu’nun konuyla ilgili aşağıdaki sorularına ne yanıt verecek? Yada yanıt verecek mi? Ya da bu yazılar da ayrı ayrı birer ’dava’ konusu mu olacak? Çünkü bu iktidar döneminde oluşturulan kadrolara ’devlet babanızın çiftliği mi diye sormak’ dava sebebi...
“Dört saatlik gezinizde, düğüne katılmak dışında ”kamu adına bir görev“de bulundunuz mu?
Ata uçağının Ankara-İstanbul-Ankara seferi, kaç YTL’ye mal oldu?
Bu harcamayı, özel hesabınızdan Başbakanlık hesabına aktardınız mı?
Ata uçağı bizim bildiğimiz gibi devletin değil de babanızın malı olabilir mi?”


Oldu olacak, süsleyip püsleyip “gelin uçağı” da yapın. Alem iktidar görsün!


Sabahattin Önkibar’ın Yeniçağ’daki köşesinde duyurduğu, Ata uçağının özel gezilerde kullanıldığı haberine Melih Aşık ve Mustafa Mutlu da tepki gösterdi


++++++


Durak’ın sözlerinin spontane tercümesi
Koltuğa uzanan her yol mübahtır

MHP, 29 Mart’ta yapılacak yerel seçimlerde Adana’dan yarışa girecek olan belediye başkan adaylarını dün ilk kez vitrine çıkarttı.
Kuşkusuz, törenin en çok dikkat toplayan ismi mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Aytaç Durak’tı. Kendisini daha önce ANAP, sonra DYP, sonra yine ANAP ve daha sonra AKP kimliği ile gören gazetecilerin karşısında, Durak bu kez bir MHP’li olarak boy gösterecekti.
Herkes Durak’ın bu ilk konuşmasında MHP’ye geçişini nasıl gerekçelendireceğini merakla bekliyordu. Atatürk’ün bir sözü yetişti Durak’ın yardımına. Kürsüye çıkan Durak, Atatürk’ün 1919’da söylediği “Mevzubahis vatan ise gerisi teferruattır” sözleriyle girdi konuşmasına ve bu sözleri kendi durumuna bakın nasıl uyarladı: “Mevzubahis vatan ise siyasi partiler amaç değildir, hizmet için araçtır. Gerisi teferruattır...”
Tabii dünkü törenin en büyük merak konularından biri, Durak’ın MHP’li olmanın önemli bir koşulu olan bozkurt selamını nasıl vereceği sorusuydu. Ancak bu selamı bekleyenler hayal kırıklığına uğradı. Çünkü Durak, MHP’li yeni dava arkadaşlarını katlanmış olan bir gazeteyi sallayarak selamladı, diğer adaylarla objektiflere selam verirken de iki elini hava kaldırmakla yetindi. Bozkurt selamından katlanmış gazete selamına geçiş, MHP Adana teşkilatı için önemli bir dönüşüme işaret ediyor. Çünkü bozkurt selamı MHP için teferruat olarak görülebilecek bir konu değil.
* Bünyamin Yıl / DHA


++++++

Kıvırmanın yolu yordamı
Asena’ya başvur
‘İsrail’in Gazze’ye bomba yağdırmasına tepki gösterebilmek için ‘marjinal’ gazete olmak gerekiyor.’ Ben demiyorum, saldırıyı “Kurban yine çocuklar” başlığı ile görmekten fazlasını yapamayan Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök söylüyor.
İfadesi aynen şöyle: “Marjinal gazeteler için iş kolay. Kendi meşrebinize, kendi inanç veya ideolojinize uygun en sert ve en yaratıcı cümleyi kurari kenara geçip seyredersiniz. Böyle olaylarda kitlesel gazetelerin işi daha zordur.”
Buradan Hürriyet’in inanç ve ideolojiden yoksun olduğu sonucunu mu çıkarmalıyız?
İsrail’e karşı kitlesel bir tepki olduğuna göre, kitlesel gazete, bu kitlesel tepkiye sözcü olmaktan neden kaçınsın ki?
Ama siz madem kafanıza koydunuz, ‘ortada kuyu var yandan geç’ taktiğine geçeceksiniz de nasıl kıvıracağınızı bilemiyorsunuz... Böyle durumlar için hatırlatılabilecek pratik çözüm önerisi:
Asena’ya başvurmak!

++++++


Uluslaşmazsan elbette ezilirsin
Mazlum.. Zalim.. İyi-kötü, güzel-çirkin, zayıf-güçlü, vb. gibi çoğu zaman mazlum-zalim ikilemi aynı kişide birleşir...
Kim o kişi?..
En yakın ve çarpıcı örneği Yahudi... Yahudi ile Musevinin tekliğinde mazlum ile zalim de özdeşleşti...
İnsanlık tarihi son yıllarda hızlandıkça hızlanıyor, televizyonlarda gerçekler gözümüzün içine giriyor, ibretlik dersler sergileniyor... İsrail’in çoluk çocuk demeden Filistinlileri herkesin gözleri önünde katletmesi, savaşı değil, terörü vurguluyor... Hitler’e karşı mazlum, Filistinliye karşı zalim Yahudinin ruhsal hesaplaşmasında Museviliğin bir işe yarayacağını düşünmek bile saçma...
Mazlum zulmün çıkmazını yaratır, zalimin suçluluğunu tarihe yazar... Ancak Tarih Baba mazlum ile zalimin ayırdına nasıl varır:
1915’te Ermeni mazlumdu.. Türk zalim miydi?..
Peki, Ermeni mazlumlaşmadan önce Doğu Anadolu’da hiç mi zulüm yapmamıştı?..
Bu ikilem nasıl çözülür?..
Tarih Baba’nın insanlığa dayattığı bir yasa var... Nedir o?..
- Güçlü olmazsan ezilirsin, ezildikçe mazlumlaşırsın... Atatürk Türkleri ezilmekten nasıl kurtarmıştı?..
Uluslaştırarak... Herkes zaten Müslümandı; ulusal bilinçle kendimize geldik...
Filistinliler daha çok ezilecekler... Koskoca İslam coğrafyası İsrail’in terörü karşısında zulmü uzaktan seyretmekle yetiniyor... Bırakın İslam coğrafyasını bir yana, Filistinliler kendi içlerinde parçalandılar... Yazık mazlumlara...
* İlhan Selçuk / Cumhuriyet


++++++


Bilderberg’de aklın neredeydi?
İsrail’in Gazze’deki soykırımından sonra yazdıklarını okuyunca sormuştuk: “Fehmi Amca niye ağlıyor?” Dün işi bir nevi ’beddua’ mertebesine terfi ettirmiş: “Elbet bir gün devran döner, kan tutar İsrail’i!”
Hikayeyi tane tane anlatmış “İsrailli şahinlerin Golda Meir’den beri geçerliliğini yitirmemiş mottosu En iyi Filistinli, ölü Filistinli’dir...” Madem bu iş Golda Meir’dan beri böyle gelmiş, böyle gidiyor, hedefi; “Yeni Dünya Düzeni’ni ve Siyonist/Evangelist hâkimiyetini, emperyalizmini tüm dünyaya yaymak” olan Bilderberg’e katılırken aklın neredeydi? İyi diyorsun da; yanlış zaman, yanlış mekan be Fehmi Amca! CIA’nın üstün desteği ile ve CFR’nin küresel hali olarak kurulduğu için, belli ki ABD’deki abilerine de birşey söyleyemedin... Üzgünüm Fehmi Amca, senin için ‘vakit ’dönmek’ için erken, ’vicdan azabı’ için ise çok geç!’


++++++


Taha Amca Zaman’a yakışırsın
Manşetinde müteahhitlerin kamudan alacaklarını dahi tahsil edemediğini anlatan Yeni Şafak’ın çift kimlikli yazarı, Doğan Grubu’nu ülkede kriz varmış gibi gösterip ‘oyun oynamak’la suçladı. Sonra da kendini ‘güvenli bir liman’a attı. Davetli olduğu barda, işten bir kişi bile çıkarmayan patronların, tasarruf bile yapan inşaat firmalarının, ’kriz mriz yok’ rahatlığındaki yöneticilerin bulunduğu cemaatle hasret giderdi. Bu refah ortamına bir referans da Taraf’tan buldu.
Böylelikle ‘Zaman’a Uyum Paketi’nin bütün kriterlerini yerine getirmiş oldu.
Tamamdır Taha Amca, bundan sonra sen Zaman yakışırsın. Bugün olmazsa yarın, ama yuvaya dönüşün yakındır...
Bir ipte de iki pop oynamaz zaten... ‘Kim kaldı eskilerden’ diye seni el üstünde tutacaklar varken, ne işin var hergün üç beş kişinin ’batarak can verdiği’ Titanik’te değil mi ama!


++++++

MİNİ YORUM
Çankaya Sofrası’nda Osmanlı Cumhuriyeti

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, enerjisini yeniden bir süredir ara verdiği ‘Çankaya Sofraları’na verdi. Tam da, Dışişleri Bakanı’nı geride bırakan uluslararası ilişkiler hamlelerine alışmış ve İsrail’in yol açtığı vahşete müdahil olmasını beklerken... Böylesi yakıcı olan gündemde, kendini Türk sinemasının sorunlarına adaması manidar... Keşke bundan daha erken haberdar edilseydik. Sofraya oturan sinemacılar arasındaki Gani Müjde’den rica ederdik, Osmanlı Cumhuriyeti’nin bir kopyasını yanında götürüp izletirdi Cumhurbaşkanı’na...

Yazarın Diğer Yazıları