Balyoz ellerinde patladı
Naylon balyozun patladığı güne hiç dikkat ettiniz mi? Karıştırıcılık görevi verilen “Taraf” ların önemli günler arifesinde yayınlayarak Türkiye gündemini belirledikleri anlarda yedikleri herze ilk değil, son da olmayacak elbette. Yok efendim camiler bombalanacakmış, 200 bin insan stadyumlarda göz altına alınıp, Yunanistan ile savaş çıkarılacakmış... Mış, mış ile devam eden senaryo bana hemen 5-6 yıl öncesinde patlayan Metal Fırtına kitaplarını hatırlattı. Serisi halen devam etmekte olan Metal Fırtına ile ilgili bu sütunlardan “Teneke Propaganda” yı yazmıştım. Hani Anıtkabir bombalanıyor, Boğaz Köprüsü uçuruluyor, işgal sırasında Dışişleri Bakanı Gül ABD’de tutuklanıyor, Başbakan Erdoğan direnişi örgütlüyor, bütün dünya liderlerini toplayıp yıkılan Türkiye’yi yeniden inşa ediyordu ya... Kitabın yayınlandığı günlerde milli refleksi olan insanlarımız pek de heyecanlanmıştı. “Bırakın bu numaraları. Bu ABD senaryosu Tayyip Erdoğan’ın yıldızını parlatma oyunudur” dediğimde bana kızanlar bile olmuştu. Nitekim Erdoğan ve AKP’si Metal Fırtına sermayesini halen doya doya yiyiyor.
Türk ordusunun “Akıl ve vicdana” davet ettiği çevrelerin vicdandan zerre kadar nasiplerini almadıkları gibi akıl tutulmasına uğradıkları da malumunuzdur. Uzun süredir arayıp bir türlü bulamadığım devletin en önemli nüvesi olan Türk ordusu diğer unsurlar gibi ülkenin başına gelebilecek durumlar ile ilgili önlem alabilmek için “Harp Oyunları” gibi planlar ve tatbikatlar gerçekleştirir. Soğuk savaş döneminde muhtemel bir Rus işgaline karşı savunma planları olduğu gibi Trakya’da sık sık askeri tatbikatlar bölgede çıkabilecek çatışmalar için önceden hazırlıklı olmaya dairdir.
Kozmik odada arananlar da böylesi senaryolardan çıkacak parçaların, günü geldiğinde kullanmaya yönelik olduğunu hissediyorum.
1999 depreminde ne kadar hazırlıksız olduğumuz ortaya çıktığı için hatırlarsanız 1. Ordu Komutanlığının koordinesi ile bir deprem tatbikatı yapılmış ve televizyonlar günlerce bu başarılı çalışmayı ekranlara yansıtmıştı. Bana göre kimden taraf olduğu herkesçe malumların naylon balyozu da bu tatbikatların bir bölümünü oluşturmaktadır. Her dönem “namaza yaklaşma” diye ortalığı velveleye verenlerin söz konusu seminerin bir bölümünden parça alıp gerisini de uydurarak ortalığı karıştırmaktan başka bir şey yaptıkları yok.
“En tehlikeli yalan, içinde bir miktar gerçek olanıdır” diyen filozofların bu tarihi tespiti tam da bizim memlekete göre. Pınar suyuna bir miktar lağım suyu karıştırıldığında o suyun kirletilmesi gibi bir olay. Ama pınar suyu akıcıdır. Katılan lağım mikrobuna rağmen kaynağı temiz olduğu için akıp gittiğinde o kaynaktan içilmeye devam edilir.
Yazımın başında önemli kararların arifesinde gelen herzelerden bahsetmiştim. Nitekim Anayasa’ya aykırı olduğu biline biline dayatılan askere sivil yargı, Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. Şimdi seyreyleyin gümbürtüyü. “Kulaklarından tutup getirdik, içeri tıktık” diye böbürlenenler bakalım hukukun ruhuna karşı ne formül bulmaya çalışacak?
Naylon balyozda ismi geçen orgeneral Çetin Doğan’ı tanırım. Doğrusu hiç de sevmem. Ahmet Necdet Sezer tarafından Yesevi Üniversitesi Mütevelli Heyeti Başkanlığı’na atanmıştı. Yılların emeğini, göz nurunu Yesevi Üniversitesi’nde mahvettiğine tanık olduğum için affetmem mümkün değil ama Çetin Doğan’ı bu şekilde naylon balyozla vurmaya kalkışmak da ahlaksızlıktır. Tayyip Erdoğan ve AKP’sine karşı yazıları kaleme aldığı için hedefe oturtulmasını ise sivil darbe olarak yorumlamak durumundayım.
Gelelim bunca saldırıya karşı Türk ordusunun savunma refleksine. Doğrusu hiç de iyimser değilim. Kara propagandaya karşı böylesine hazırlıksız olmaları canımı acıtıyor. Yapılması gerekenler ile ilgili düşünce ve önerilerimi önümüzdeki yazıya bırakıyorum.
Not: Avşaroğlu Ahmet beye, onun merhum Türkeş’e yazdığı ağıt gibi bir yazıyı kaleme alabilmem mümkün değil. Saltuk Buğra Ercilasun’a Allah’tan rahmet, Ahmet Bican Ercilasun hocam ile ailesine sabırlar diliyorum.